CHP neden iktidar olamıyor?

Cumhuriyet Halk Partisi, ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk ile Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine dayanan kökleriyle çok önemli bir siyasi parti. Bu açıdan, Türkiye Cumhuriyeti’nde CHP’nin yeri ve önemi asla yadsınamaz. Ancak, bugün geldiğimiz noktada CHP, halktan kopmuş, muhalefet etme niteliğini ve yeteneğini yitirmiş, bir avuç elitistin egemenliği ve denetimine girmiş bulunuyor. Bu gerçeği görmeden, CHP’nin geldiği noktayı tanımlamanın olanağı yok.

CHP, Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde 9 Eylül 1923’te “Halk Fırkası” adıyla kurulmuş, 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında ise “Cumhuriyet Halk Partisi” adını almıştır. 1927 yılında “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik”, CHP’nin dört temel ilkesi olarak benimsenmiştir. 1935 yılında “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkeleri de eklenerek CHP’nin ilkeleri altıya çıkarılmış ve partinin amblemi olan 6 OK ortaya çıkmıştır. Özgür ve eşit koşullarda yapılmış ilk seçim sayılabilecek 1950 seçimleri (1946 seçimleriyle ilgili ciddi spekülasyon iddiaları bulunmaktadır) sonrasında muhalefet olan CHP, tarihinin her döneminde Türkiye siyasi hayatında kritik roller üstlenmiştir. Bugün geldiğimiz noktada CHP, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde yeni bir kadro ile yeni bir döneme girmiş bulunmaktadır.

12 Haziran Genel Seçimi ve CHP

12 Haziran 2011 seçiminde CHP, 11.1 milyon oy alarak % 25.94 oranına ulaşmış ve 135 milletvekili çıkarmıştır. Seçim öncesinde % 40 oy almak hedefi dile getirilmiş olmasına ve bu oran bazı basın açıklamalarında %30’un altına düşmeyeceği iddia edilmesine karşın, seçim sonrasında CHP yönetimi, % 26’yı bulmayan oy oranının başarılı olduğunu, milletvekili sayısını arttıra tek partinin CHP olduğu savıyla savunmaya çalışmıştır. CHP, 2007 seçimine göre oylarını % 5 dolayında arttırmış ve 23 milletvekili daha fazla kazanmıştır, ancak iktidarı hedefleyen bir parti olarak muhalefette kalan bir ana muhalefet partisinin başarılı sonuç aldığını söylemenin ne kadar doğru olduğu tartışılabilir. Bu makalede CHP’nin son seçimde aldığı sonucu tartışmaktan çok, ana muhalefet partisi olarak ve ilk yapılacak seçimde iktidar partisi adayı olan bir siyasi parti olarak performansını değerlendirmeye çalışacağım.

CHP’nin çok uzun dönem boyunca iktidar dışında bulunması ve bir türlü iktidar olabilecek oy oranına ulaşamaması konusunda çok şeyler yazılmış ve değişik düşünceler seslendirilmiştir. Bu düşünceler ve iddiaların çoğu da AK Parti’nin iktidar olması örneğinde görüldüğü gibi sığ ve gerçekçi olmayan yaklaşımlar olmuştur. Buna karşın, CHP’nin muhalefete çakılı kılmasının nedenlerini analiz etmeye çalışan bazı çalışmalar da olmamış değildir. Bu çalışmalardan birisi olarak kaleme aldığım “Delta Planı: Seçimleri Kimler Nasıl Kazanıyor” isimli kitabımda, eski Genel Başkan Deniz Baykal liderliğindeki CHP’nin seçim başarısızlıklarını genel hatlarıyla açıklamaya çalışmıştım.

CHP, iktidar alternatifi olamayışının nedenlerini algılayabilmiş değildir. Öncelikle, seçim sonuçlarını yorumlayıp buna göre yeni bir politika ya da siyaset anlayışı benimsemek konusunda hiçbir çalışma içine girmiş değildir. Seçmen tercihleri açısından CHP’nin büyük kentlere, büyük kentlerin de merkezlerine sıkışmış durumu ile sahil bölgelerinden oy alabilmesi gerçeği, son seçimlerde de değişmemiştir. Özellikle Trakya, Ege sahil bölgesi ve Akdeniz’e sıkışmış olan CHP desteği, 2007 seçimlerinde olduğu gibi 2011 seçiminde de değişmemiştir. Bu açıdan CHP açısından bir değişim ve dönüşümden söz etmek zordur. Sosyal demokrat bir parti kimliğiyle CHP’nin işçilerin yoğun olduğu İzmir, Kırıkkale gibi kentlerde başarılı sonuçlar almaması, azınlıklardan bile yeterli ilgi görmemesi, tek bir nedenle açıklanabilir. Geniş bir seçmen kitlesi ile yakın ilişkiye girememiş olan CHP, işçi ve emekçi kitlelere bile umut verebilecek bir noktada görülmemektedir.

CHP’nin Sorunu, Genel Başkanlık Sorunu mudur?

CHP’nin sorunu, bir liderlik sorunundan çok, özellikle kent varoşlarındaki geniş kitleleri kavrayabilecek sosyal demokrat bir vizyon ortaya koyamamasıyla ilgilidir. Son seçimlerde milletvekili seçilen çok sayıda yeni CHP üyesinin sosyal demokrat düşünce ve pratikle uzaktan yakından ilgilerinin bulunmadığı da çok açık görülmektedir. Seçkinci bir parti olarak halkla empatik bir diyalog kuramayan CHP, il ve ilçe örgütlenmelerinde de mutsuz ve umutsuz halk kitleleri ile diyalog kurabilecek isimler olmadığı açıktır. Bu biçimiyle CHP, geniş seçmen kitlelerine ulaşmak, mutsuz ve umutsuz kitlelerin sözcüsü olmak, inandırıcı bir program geliştirmekten uzaktır. CHP’de sosyal demokrat kimliğin ortaya çıkarılması, özellikle geniş seçmen kitlesi barındıran varoşlar, gençler ve kadınlara yönelik umut olabilmesi için seçkinci ve devletçi politikaların terk edilerek CHP’nin yeniden ve köklü biçimde yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Ancak, küresel güçlerin etkisi ve denetimine girdiği izlenimi veren CHP yönetiminin bu adımlara atmak şöyle dursun, bu düşünceleri seslendirenleri partide tutması bile zor görünmektedir.

CHP’nin oylarını arttırması için en önemli hedeflerinden birisi büyük kentlerin varoşları olması gerekirken, geniş seçmen oranına sahip bu bölgelerde AK Parti’nin daha önde olduğu görülmektedir. Sosyal demokrat ve sol bir parti olarak bu seçmen kitlelerine ulaşamaması, CHP’nin devrimci, umut veren, değişimin sesi olabilecek bir noktaya gelemediğini de ortaya koymaktadır. Yalnızca büyük kent merkezlerine sığınmış bir CHP örgütü ile Türkiye çapında iktidar alternatifi olabilecek bir siyasi parti yaratmak hiç de kolay değildir. CHP’nin en önemli sorunu da işte bu noktada düğümlenmektedir. DELTA Planı isimli kitabımda ortaya koyduğum ve CHP’yi iktidara taşıyacak empatik siyaset, sandık örgütlenmesine dayanan tabana yayılmış teşkilatlanma ve akademik yardımdan yeterince yararlanamayan CHP, seçimlere yalnızca seçim dönemlerinde odaklanan yapısı, iç çekişmelerle enerji ve zaman kaybetmesi ve ülke sorunlarına gerçekçi çözümler üretememesi nedeniyle bugünkü yapısıyla iktidar alternatifi bir parti olarak görülmemektedir.

Değişen Toplumsal Koşullar ve Beklentileri Anlamak

Türkiye’deki kentleşme süreci ve milyonlarca insanın kent varoşlarına yığılması, kırsal kesimden beslenen AP ve DYP gibi merkez sağ partilerin hızla taban kaybetmesine neden olmuştu. Kent varoşlarına akın eden bu kitleleri önceleri kavrayan SHP gibi sol partiler, bazı seçimlerde ciddi oranda oy almışlar,, ancak bu desteği sürekli kılamadıkları için bu kitlelerin oyları CHP’nin seçkinci tavrının da etkisiyle başka siyasi partilere kaymıştır. Bugün oylarının önemli bir kısmını kırsal kesimin tutucu kesimlerinden alan siyasi parti MHP’dir. İktidar olanaklarını iyi kullanan ve kırsal kesimde ganimet sistemi örgütlenmesini başarılı biçimde kullanan AK Parti de bu kesimden önemli oranda destek sağlamaktadır. Bölge partisi konumundaki BDP, Güneydoğu bölgesinde kent-kır ayrımı yapmaksızın seçmen desteği sağlamaktadır. CHP ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde birkaç il dışında neredeyse yokken, kırsal kültürün egemen olduğu Anadolu’nun iç bölgelerinde varlıkla yokluk arasındadır. Bu durumda CHP, büyük kentlerin elit kesimlerine, sahil bölgelerinde liberal, eğitimli, varlıklı kesimlere hitap eden bir seçkinci partiye dönüşmüş durumdadır.

Sosyal demokrat bir parti olarak dar gelirli ve yoksul kitlelerin oylarını değil, ekonomik durumu daha iyi olan büyük kent merkezleri ve sahillerdeki oyları toplayan CHP, bu anlamda kentleşme sürecinde giderek güç kazanabilecek bir noktadadır. Kent varoşlarına yönelik politikalar üretmesi durumunda CHP’nin oylarında ciddi artışlar yaşanabilecektir. Bunun yolu da sistemden dışlandığını hisseden bu kitlelerin duygu ve düşüncelerine hitap edebilecek sert, ideolojik, radikal söylemler geliştirmektir. Son seçim sürecinde CHP ise bunun tersine, merkez sağa açılım politikaları ile bu kesimlerden uzaklaşmayı tercih etmiştir. 1990’lar sonrasındaki siyasal süreçte Yıllarca destek olduğu merkez sağ patilerden kaçarak radikal partiler olarak gördüğü RP ve MHP’ye yönelmiş olan bu kitleleri kavramak için sol politikaları ve söylemleri daha radikal söylemler ile seslendirmesi gereken CHP, merkez sağdan kaçan kitlelerin karşısına merkez sağdan transfer ettiği adaylar ile çıkmak yanlışına saplanmıştır. Bu politikanın iflas edeceği açıktı. Böyle olunca CHP, seçkinci kimliğiyle yakınlaşamadığı varoşlara, merkez sağa yakınlaşarak daha da uzaklaşmıştır.

Türk siyasal yaşamında hangi partilerin iktidar olup kimlerin siyasal arenadan silineceğini belirleyecek olan, her geçen gün ülke nüfusunun önemli bölümünü kavrayan kent varoşları olacaktır. Bugün İstanbul, Ankara ve İzmir’in toplam milletvekili sayısı, 140’ın üzerinde olup milletvekilliklerinin % 25’inden fazlasını oluşturmaktadır. Bu kentlere Adana, Bursa, Konya, Gaziantep, Mersin, Antalya gibi diğer büyük kentleri de eklerseniz, seçmenlerin büyük kısmının bu illerde yoğunlaştığını görürsünüz. Bu illerin çoğunda kent varoşların yaşayan nüfusun yarıdan fazlasını oluşturduğu açıktır. Kent varoşlarına yığılan bu kitleler, gelecekte siyasal partilerin iktidarını belirleyecek ölçüde etkili olacaktır. Bugünden bile böyle bir noktaya gelindiği söylenebilir.

Gelecekte kent varoşlarını ve dışlanan bu kitleleri kavrayan siyasi partiler, aldıkları yüksek oy oranları ile ülke yönetimine geleceklerdir. Bugün iktidarın seçim başarısının ardında, kasaba muhafazakarlığını ve kent varoşlarını kavrayan bir örgütlenme ve seçim stratejisi yürütmesi bulunmaktadır. Kırsal kesimin tutucu kesimlerinin ve milliyetçi eğilimli grupların oyunu alan MHP’nin kent varoşlarına açılması, değişim ve dönüşüm temelli politikalar üretmesindeki zorluk nedeniyle çok kolay değildir. Kent varoşlarına açılabilecek en şanslı parti, devrimci ve değişimci bir sol parti kimliğine bürünmesi halinde CHP olabilir. CHP’nin bunun yerine merkez sağa açılımı tercih etmesi, tek kelimeyle yanılmadan başka bir biçimde açıklanamaz. CHP, sol politikaları öne çıkararak ve radikalleşerek kent varoşlarını kavrayabilecekken, tersine, sağa açılarak ve kent merkezlerindeki elit kesimlere yaslanarak adeta iktidardan kaçmayı tercih etmektedir.

Gelecekte Türk siyasal yaşamını belirleyecek olan yalnızca kent varoşlarındaki seçmen kitlesi değil,i aynı zamanda giderek artan nüfuslarıyla kasabalar olacaktır. Bu kitleleri kavrayan partiler iktidara uzanırken, bunu başaramayanlar da muhalefette kalmaya mahkûm olacaklardır. Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığındaki CHP, partisini iktidar yapabilecek noktalarda politikalar üretmekten çok, elitist ve göstermelik çalışmalar ve sözel muhalefete dayanan siyaset üretme taktikleriyle kumda oynamaktadırlar. Son dönemde kitleden kopmuş eski siyasetçiler ve akademisyenler yoluyla Parti Okulu çalışması içine girmeleri de kasabalar ve kent varoşlarını kavrayan yeni bir politika oluşturacaklarına elitist politikaları terk etmemekte direnmelerinin bir göstergesidir.

Türk Siyasetini Doğru Okumak

CHP’nin sorunu, Türk siyasetini doğru okuyamamak ile ilgilidir. 1980 sonrası Türkiye’sinde seçmen tercihlerini belirleyen bazı önemli değişimler/dönüşümler yaşandığı görülüyor. Özellikle merkez sağ kimlikteki DP-AP çizgisindeki siyasi partilerin ortadan kalkması ile hızlı Kasabalılaşma ile kırsal kesimin, özellikle köylerin nüfus içindeki yerinin azalması arasında bir bağlantı kurulup kurulmayacağı konusunun araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

Türk seçmen davranışlarını ve tercihlerini ani biçimde değiştiren dönüşümler konusunda siyasi partilerin yeterince araştırma yapmadığı, özellikle kentli seçmenin elit kesimlerine yaslanarak iktidar olmayı bekleyen CHP gibi siyasi partilerin yaşadığı seçim başarısızlıklarını bir türlü anlayamadığı görülüyor. Bunun nedeni, Türk seçmeninin oy verme eğilimleri konusunda ciddi bir araştırma yapılmaması ve seçmen davranışlarını açıklayan çalışmalara ilgi gösterilmemesidir.

Kasaba Muhafazakarlığı ve Kent Varoşlarının Gücü

Türkiye’de son birkaç onyılda seçmen tercihini önemli ölçüde değiştiren 3 yapısal dönüşüm yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Türkiye’nin yaşadığı 3 yapısal dönüşüm;
1. köylü seçmenin siyasetteki etkisinin azalması,
2. hızlı kasabalılaşma
3. banliyölere milyonlarca seçmen kitlesinin yığılmasıdır.

Türkiye’de kentleşme ismini verdiğimiz sürecin aslında bir “Kasabalılaşma” olduğu çok açıktır. Kent, yalnızca bir nüfus birikimi süreci olarak değerlendirilemez. Kentleşme süreci, her ne kadar ekonomik nedenlerden kaynaklansa da kentlerin kıra göre ekonomik ilişkilerinde ve davranış kalıplarında ciddi değişiklikler yarattığı da görülmektedir. Türkiye’de kentleşme sandığımız gelişme, kente özgü ekonomik ilişkiler yaratamadığı ve yeni bir kent kültürü üretemediği için “Kasabalılaşma” süreci olarak görülmelidir. Nüfusu milyondan az olan ve kent kültürü yerine Kasabalılaşmayı yaşayan çok sayıdaki yerleşme birimi, önemli bir seçmen kitlesini barındırmaktadır. Diğer yanda ise büyük nüfusa sahip kent merkezlerinin banliyölerine yığılıp ne kentleşen ne de kır kültürünü yaşayabilen milyonlar vardır. Bu yapıda köylü seçmenin etkisi ve önemi oldukça azalmıştır. Merkez sağda DP-AP çizgisini hızla siyasette etkin bir figür olmaktan çıkaran gelişme de budur. Yeni yapıyı okuyamayan DP-AP çizgisi, hızla siyaset dışına itilmiştir. Kasaba muhafazakarlığı ve büyük kentlerde varoşlarda yaşayan seçmenlere yaslanan parti, CHP olamamıştır.

Türkiye’de köylerde hızla azalan seçmen kitlesi, kasabalara ve kent merkezlerinden dışlanmış banliyölere yığılmış durumdadır. Kasaba muhafazakarlığını ve banliyölerdeki umutsuz-sahipsiz kitlenin beklentilerini anlamayan siyasi partilerin kent merkezli siyasetleri, elitizm batağına saplanmak ile sonuçlanmaktadır. CHP’nin yaşadığı seçim başarısızlıklarının ardında da bu algılayış eksikliği bulunmaktadır. Kasaba muhafazakarlığına hitap edemeyen CHP söylemi, büyük kentlerin banliyölerindeki seçmen kitlesinin umut ve beklentilerine de yanıt veremeyince, kent merkezlerindeki elitlere hitap eden seçkinci bir siyaset anlayışına sıkışıp kalmaktadır. Böyle olunca CHP, seçmen kitlesinin %70’ine yakın kesimini barındıran kasabalar ve kent banliyölerinden umduğunu bulamamaktadır. Kasaba kavramı ile kent kimliğine sahip olamayan, ancak il ve ilçe olarak isimlendirilen çok sayıdaki yerleşim yerini anlatmak istiyorum. Banliyöler ise Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Mersin gibi büyük illerin kent merkezlerinden dışlanıp varoşlara ve gecekondulara sürülmüş milyonların yaşadığı mekanlardır. Demografik bir çalışması yapılırsa, Türkiye’de kasabalar ve banliyölerde yaşayan seçmen kitlesinin % 70 dolayında olduğu görülecektir.

Sonuç Olarak

Türkiye’de son seçimlerin kazananı, herhangi bir siyasi parti olmaktan çok, kasabalar ve kent varoşları olmuştur. Seçmen çoğunluğu anlamında ezici bir üstünlüğe sahip hale gelen kasabalar ve kent varoşları, bundan sonra seçimleri kimin ya da kimlerin kazanacağının da belirleyicisi olacaktır. Bunu anlayamayan siyasi partilerin ilerideki seçimlerde başarı şansı da az olacaktır. Özellikle kent seçkinlerine dayalı siyaset yapma noktasından uzaklaşamayan CHP’nin bu değişimi görmesinde yarar vardır.

Sonuç olarak, Bugünkü yapısı ve kadrosuyla CHP’nin elitist siyaset batağından kurtulması ve iktidar alternatifi olması pek olası görünmüyor.

673520cookie-checkCHP neden iktidar olamıyor?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.