Çiftlik Bank üretimdeki çöküşün habercisidir!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Tarımı doğduğu topraklarda öldürüp, hayali rakamlarla “Tarımda Avrupa birincisiyiz” diyen bakanların ülkesinde halkın sanal çiftlik oyunuyla dolandırılmasında şaşılacak bir şey yoktur…
 
Kendi üreticisini desteklemeyip, ‘daha ucuz’ diye Ukrayna’dan, Rusya’dan ithal ettiği buğdayla Gaziantep’te makarna yapıp Ortadoğu’ya satarak “tarımsal ihracatta rekor kırdık” diye övünen bakanların ülkesinde, sanal tarım oyunlarıyla bir halkın dolandırılmasında şaşılacak bir şey yok. Milli Tarım diye diye tarımın bel kemiği olan dev kamu fabrikalarını satan, şeker fabrikalarını satışa çıkaran iktidarın iş başında olduğu bir ülkede ithal ineklerden milli gelir elde etmeye çalışan yığınların olmasında yadırganacak bir şey yoktur.
 
Türkiye günlerdir olağanüstü gündeminin arasında Çiftlik Bank dolandırıcılığını konuşuyor. Arabesk rap’ten, ‘milli soygun’a evrilen profiliyle dikkat çeken 27 yaşındaki Mehmet Aydın’ın, sanal çiftlik oyunlarıyla son 15 yıldır zihni tütsülenmiş olan milyonların zihnindeki geniş otlakları keşfedince yaklaşık 80 bin kişiden topladığı milyarlarla kayıplara karıştı…
 
ÜRETİMİN BAŞLADIĞI TOPRAKLAR NASIL BU HALE DÜŞTÜ
Sanal çiftlik oyununa para yatırarak zahmetsizce bir koyup üç alma hayali kuran on binlerce insanın dolandırılma öykülerini dinledikçe Türk toplumunun içinde bulunduğu haleti-ruhiyenin derin dehlizlerinde kaybolup gidiyorsunuz…
 
İnsanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan tarım devrimi bu topraklarda başladı. Tarım ve hayvancılık üretiminin yazılı olmayan kitabı, on bin yıldır bu coğrafyanın insanlarının hafızalarına ‘yaşayarak’ kazındı.
 
Bu yüzden yeni doğmuş bir oğlağın, kuzunun sesi Anadolu insana ruh köklerinden gelen bir ilahi gibi gelir…
 
Bu yüzden toprağın, samanın, elmanın, ayvanın, kavunun, domatesin, yeşil soğanın kokusu bu ülke insanının hafızasına tapuludur. Çökeleğin, kıllı tulumun, külek yoğurdunun, karın tereyağının kokusu-tadı beş duyusuna kazınmıştır…
 
Güneşin altında uzanan geniş ovalardan, Torosların teraslanmış dağlık yamaçlarına uzanan binlerce yıllık üretim kültürü en büyük savaşların bile yok edemediği benzersiz bir mirastı. En ağır savaşların ardından toprağına dönüp sarılan Anadolu insanı, Hititlerden bugüne hep üreterek ayakta durdu.
 
Bu yüzden Türkiye, bir zamanlar ürettikleriyle kendi kendine yeten dünyanın 8-10 ülkesinden biri olarak adını yazdırdı…
 
10 BİN YILLIK KÜLTÜR, TOKİ EVLERİNDE ÖLÜMÜ BEKLİYOR
Türkiye son yıllarda üretimden koptu. Son 15 yılda Belçika büyüklüğünde ekilebilir tarım arazisi terk edildi. Kırsaldaki üretici nüfusun ‘ucuz ve niteliksiz işgücü’ olarak kentlere yığılmasıyla yalnızca kırsaldaki tarım arazileri boşalmadı, aynı zamanda 10 bin yıllık üretim kültürüne ait bilgiler de dolaşımdan çıktı. Kentlerde, TOKİ’nin diktiği ruhsuz apartmanlarda, kenar mahallelerin kömür kokan sokaklarında çocuklarının gözlerine baka baka ölümü gözleyen yüzbinlerce üretici, neolitik çağdan bugüne Anadolu insanının kolektif hafızasından aktardığı üretim bilgisini, kendinden sonra hiç bir kimseye emanet edemeyecek oluşunun iç burkulmasıyla sessizce sonunu bekliyor…
 
Hiç bir kimyacının bilmediği peynir mayaları, hiç bir mimarın-mühendisin görmediği yapı ustalığı, hiç bir veterinerin duymadığı hayvan sağaltım yolları, hiç bir yaşam koçunun anlamadığı uçsuz bucaksız bir ‘yaşama tutunma yolu’, o yolu tevekkülle yürüyenlerle birlikte, üstelik bir daha geri gelmemek üzere yok olacak.
 
NEREDE GERÇEK BİR ÜRÜN VARSA PLASTİĞE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
Binlerce yıldır bu coğrafyaya adapte olmuş, ayrıca bir maliyet gerektirmeyen hayvancılık ve hububat üretimi ‘daha çok üretim ve kazanç’ saplantısına kurban edilerek ‘ıslah’ hastalığının pençesinde yok edildi. Nerede bir kıl keçisi, nerede bir kara sığır, nerede bir yerel tohum görse, “bunu ıslah edelim” diyen bakanlar yönetiyor artık bu ülkeyi. Nerede gerçek bir ürün görseler, onu bağlamından koparıp sanal, plastik bir hale getirme histerisine tutulmuş bürokratların ülkesinde yaşıyoruz artık.
TÜRKİYE’NİN EN GÜÇLÜ YANLARI EN ZAYIF YANINA DÖNÜŞÜRKEN
Türkiye bütün yeryüzünde en güçlü olduğu alanlar olan “coğrafya+iklim+üretim+ biyoçeşitlilik= kültür” sarmalının dışına çıkarak kendi elleriyle en güçlü yanını ‘en zayıf’ yanı haline getirmeyi sırnaşık biçimde ‘kalkınma’ sayan karar vericiler eliyle adım adım bitirilirken, bu trajik çöküşe alkış tutanların da çoğunlukla o kültür sarmalının içinden gelen kitleler olması bu toprakların en büyük çelişkilerinden biridir.
 
YEREL TOHUMU YASAKLAYIP SARAYDA DOMATES YETİŞTİRMEK
Anadolu’nun en güçlü yanı olan tarımın, geleceğe giden yol olduğuna işaret edilerek kurulan Atatürk Orman Çiftliğinin arazisi üzerinde yükselen sarayın bahçesinde sebze-meyve, tavuk yetiştirip, “Herkes yerel tohum kullansın, sağlıklı beslensin. Ben öyle yapıyorum” diyebilen First Lady’lerin, atalık tohumları yasaklanan milyonlarla adeta dalga geçtiği bir ülkedir artık burası.
 
ORTA REFÜJE FİDAN DİKİP ‘ORMANLARIMIZI ARTIRDIK’ DEMEK
Tarım Bakanlarının 15 yıldır “Tarımda Avrupa’da birinciyiz” diye diye halkla alay ettikleri bir ülkedir burası. Dağı taşı, ağacı kuşu yağmaya açıp; mezarlıklara, cami avlularına ve otoyol kıyılarına, orta refüjlere fidan dikip “dünyada ormanlarını artıran tek ülkeyiz” diye hepimizin aklıyla maytap geçen bakanların ülkesidir burası. HES’lerin tahrip ettiği derelerde tören düzenleyip tel süzgeçlerle yavru balık bırakan, daha sonra da o balıkların yaşaması beklenen dereyi betonla dolduran iktidarların ülkesidir burası. 1000 yıldır Ege’de yaşamış olan zeytin ağacını yerinden söküp Antalya’ya EXPO alanına götürerek Cumhurbaşkanı’na yeniden diktirip, sırnaşıkça ibrikle can suyu dökerek “tutar inşallah” temennisinde bulunan, sonra da o ağacı kurumaya terk eden idarecilerin ülkesidir burası.
 
RUSYA’DAN BUĞDAY ALIP IRAK’A MAKARNA SATARAK ÖVÜNMEK
Kendi üreticisini desteklemeyip, ‘daha ucuz’ diye Ukrayna’dan, Rusya’dan ithal ettiği buğdayla Gaziantep’te makarna yapıp Ortadoğu’ya satarak “tarımsal ihracatta rekor kırdık” diye övünen bakanların ülkesinde, sanal tarım oyunlarıyla bir halkın dolandırılmasında şaşılacak bir şey yok. Milli Tarım diye diye tarımın bel kemiği olan dev kamu fabrikalarını satan, şeker fabrikalarını satışa çıkaran iktidarın iş başında olduğu bir ülkede ithal ineklerden milli gelir elde etmeye çalışan yığınların olmasında yadırganacak bir şey yoktur.
 
ÇİFTLİK BANK DOLANDIRICILIĞINDA ŞAŞILACAK BİR ŞEY YOK
Yıllardır ekonomiden tarıma, ormancılıktan turizme, bilimden teknolojiye, kültürden sanata, akademiden eğitime salt sanal rakamlarla kendini avutması istenen bir toplumun Çiftlik Bank gibi bir oyunda 500 milyarlık dolandırıcılığa kurban gitmesinde anlaşılmayacak bir şey yok.
 
TARIMSAL ÜRETİM BÜTÜN ZAMANLARIN EN ZORLU DÖNEMİNDE
Gidip bakın Anadolu’nun dört bir yanında üretim kültürü ne hallere sokulmuş. Üretmek, bizzat devlet eliyle bütün zamanların en karmaşık, zor ve insanüstü çaba gerektiren bir uğraşı haline sokulmuş. Yozgat’ın, Polatlı’nın, Konya’nın, Afyon’un, Isparta’nın sokaklarında üreticiler için “proje yazılır, destek, hibe alınır” afişleriyle süslenmiş binlerce ajans türemiş durumda. Üreticiler, dilini, anlamını bilmedikleri karmaşık bir kurgunun labirentinde adeta kayboluyor. Tarım, giderek daha çok rant alanı haline geliyor ve büyük şirketlerin yöneldiği, yığınsal üretim yapılan ve ağır maliyetli bir etkinlik alanına dönüşüyor.
 
AVUCUNDAKİ TOHUMLA ORTADA KALAN ÜRETİCİLER
Bir bakanlık düşünün, sorumlu olduğu alan tarım üretimi. Bunu da en yalın, en basit haliyle, üreticiyi zora sokmadan yapmak durumunda. Bir üretici düşünün; her yıl avucundaki tohumu toprağa atıp atmamak arasında gerili olan ipte ölüp ölüp diriliyor. Bakanlığın görevi o üreticinin tohumunu güvenli ve gelecek kaygısı taşımadan toprağa ekebilmesini sağlamak. Üreticinin sorumluluğu da binlerce yıllık insanlık emaneti olan elindeki tohumu ekip sevgi ve umutla üretimini sürdürerek gelecek kuşaklara aktarmak…
 
MİLYONLARCA TOPRAK BİLGESİ ÇÖKÜŞÜ İZLERKEN…
Ancak tarımsal üretim kültürü bu karmaşık ve dolambaçlı, yorucu hız tümsekleriyle doğduğu topraklarda göz göre göre öldürülüyor. Kırsaldaki üretici, dilini ve anlamını bilmediği bir oyunun içine çekilerek ürettikçe batıyor, varını yoğunu yitiriyor. Son 15-20 yılda üretimden kopan milyonlarca ‘toprak bilgesi’, betonun ve inşaatın kutsandığı bir kalkınma modelinin hızla çöküşe gidişini içi burkularak izliyor.
 
Çiftlik Bank dolandırıcılığı, üretimdeki sanallaşmanın getireceği büyük çöküşün işaret fişeklerinden biridir…
2168940cookie-checkÇiftlik Bank üretimdeki çöküşün habercisidir!
Önceki haberTroya’da piknik, Alacahöyük’te gözleme-ayran!
Sonraki haberÖğretmenlerin bitmeyen iş yoğunluğu
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.