Coğrafyasına teslim olan ada: Kıbrıs

KKTC’de 20 şubatta genel seçim yapılacak ve yeni siyasi iktidar ortaya çıkacak. Halk son zamanlarda o kadar çok sandık başına gitti ki, bu kez sessiz sedasız seçimin sonuçlarına hazırlanıyor. Çünkü bu seçimlerden hemen sonra 17 nisanda cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Rauf Denktaş aday olmayacağını söylüyor ama, nedense buna kimseyi inandıramıyor.


Rauf Denktaş mı inandırıcılığını kaybetti, yoksa yıllardır yürüttüğü politikalar mı? İşte işin sırrı bu sorunun cevabında.


Aslında adanın tarihine ve stratejik konumuna iyice bir bakarsak bu sorunun cevabını aramaya gerek kalmadığını görmek de mümkün.


Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman Kıbrıs’ın hukuken ve fiilen Türkiye ile herhangi bir ilişkisi kalmamıştı. Lozan antlaşmasıyla birlikte Kıbrıs İngiltere’ye devredilmişti. Tek parti döneminde Kıbrıs’ın adı, Türkiye’nin ne iç ne de dış politikasında geçiyordu.


Çok partili sisteme geçildikten sonra Kıbrıs Türkiye’nin gündemine girdi. Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde yeniden hak elde etmesi 1959 yılında yapılan anlaşmalarla oldu. Türkiye’nin adada söz sahibi olması ise, 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantör ülkesinden biri kabul edilmesiyle başladı.


Peki ne olmuştu da 1950’li yıllarda Kıbrıs bizim için olduğu kadar dünya için de vazgeçilmez olmuştu? Yakın tarihe bir bakın isterseniz? 1948 yılında Ortadoğu toprakları içinde İsrail devletinin kurulması bu bölgeyi son derece önemli kıldı.  Zaten bugün var olan politikalar o yıllarda hedeflenen durumlardı.


İki halk bilinçli olarak birbirine düşman edildi. Adada yüzyıllardır aralarında hiçbir sorun olmadan yaşayan iki halk İngiltere’nin dayattığı ulusçuluk kavramıyla Türk-Rum düşmanlığı içinde buldu kendini. Türk ve Rum politikacılar da çözümsüzlüğü çözüm olarak gördüler. Belki de onlardan istenen çözümsüzlüğün çözüm olduğuna inanmalarıydı. Onlar buna inandılar ve politikalarını bu yönde  yoğunlaştırdılar.


İki halkın birbirini kırması en çok İngiltere’ye yaradı. Kıbrıs’ta bağımsız bir devlet olsa İngiltere oradaki üslerini kapatmak zorunda kalabilirdi. Bu da İngiltere’nin Ortadoğu’daki  hakim güçlerden biri olmasını engellerdi.


Türkleri ve Rumları birbirine düşüren güçler, hiçbir zaman çözümden yana olmadılar. Eğer adadaki iki halk kendi kaderini kendi belirlemiş olabilseydi şimdi Batının dayatacağı çözümlere mahkum olmazdı. Aslında her iki taraf da çok iyi biliyor ki, bu dayatmacı ve dikta ettirici çözümler adaya barışı getirmeyecek.


Kıbrıs’ta sadece İngiltere’nin değil, ABD ve AB’nin de gözü var. Ortadoğu emeli olan ülkeler için Kıbrıs önemli bir nokta. Ortadoğu’daki petroller durduğu ve bu bölgede İsrail devleti var olduğu sürece Kıbrıs önemini sürdürmeye devam edecek.  Bir de buranın, Ortadoğu ve Akdeniz su yollarını kontrol etmede önemli bir yer olduğunu düşünürseniz, Kıbrıs’ta barış beklemek hayal gibi gözüküyor.


Kıbrıs’taki bu durumu en güzel anlatan söz Mehmet Hasgüler’e ait. Hasgüler, basında çıkan röportajlarını derlediği kitabının adını “Coğrafyasına teslim olan ada: Kıbrıs” olarak koymuş. Bu sözü ben çok sevdim. Kitabı da öyle. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiye sahip olmak isterseniz kitaba başvurabilirsiniz.


Kıbrıs’ta bugüne kadar var olan sorunların ve çözüm önerilerinin kaynağında adanın coğrafyasının konumu olduğunu ve buranın tarihinin buna göre şekillenmiş olduğunu bilmek acı veriyor insana.


www.birsenaltiner.com

667940cookie-checkCoğrafyasına teslim olan ada: Kıbrıs

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.