Cuma günü haydi herkes Taksim’e

CUMA GÜNÜ HAYDİ HERKES TAKSİM’E

Taksim’de Neyi istemiyoruz; Cuma Günü Taksim’de olmayı neden Önemsiyoruz!…

En başta Taksim’deki Yeşil alanın %15’ini oluşturan GEZİ PARKINI kaybetmek istemiyoruz; Gezi parkında yer alan yüzlerce ağacın kesilerek yerine otel ve alışveriş merkezi inşa edilmesi ile oluşacak betonlaşmayı, GEZİ PARKININ BATONDAN BİR MEZARLIĞA DÖNÜŞMESİNİ istemiyoruz; İstanbul’un ortasında soluk alabileceğimiz, doğasına, yeşiline doyabileceğimiz bu zenginliği, arkadaşlarımızla, dostlarımızla içtiğimiz bir yudum çayda bulduğumuz o tadı o ruhu, orada sohbetler edebilme, anılar yaşayabilme, keyifle, kimseden izin almadan yürüyüş yapabilme, dolaşabilme özgürlüğümüzü kaybetmek istemiyoruz. Gezi Parkı, bizim kamusal alanımızdır, öyle kalmalıdır… Taksim’in ya da Gezi parkının sahiplerinin olmasını, özelleştirilmesini istemiyoruz… Bize ait bu alanlara erişim hakkımızın engellenmesini, kısıtlanmasını ya da kontrol altına alınmasını istemiyoruz…

Beyoğlu herkese açık bir kültür ve eğlence merkezi olmaktan çıkarılacak ve özellikle Taksim bütün olarak gelir düzeyi yüksek insanlara hitap eden, büyük otelleri içinde barındıran Dev bir Alışveriş merkezine dönüşecek. Emek sineması AVM’lerin içine tıkılacak… Tiyatrolar, sanat faaliyetleri AVM’lerin içine tıkılacak. Bizim mütevazi tur atmalarımız, kitapçı, mağaza bakmalarımız, mütevazi buluşmalarımız, mütevazi anılarımız eriyip gidecek onların yarattığı bu yeni ticari atmosferde; tüketime odaklanmış, herkesin parası kadar mekanlarını, alanlarını kullanabileceği, faaliyetlerine katılabileceği ruhsuz, insan değil para odaklı sermayenin TAKSİM’inde…

Hepimizin olan bir meydanı kaybedeceğiz; Maç sevinçlerimizi, yılbaşlarını kutladığımız, sevgilimizle, dostlarımızla buluştuğumuz, hafızamızda her köşesine dair bir anı hatırlayabileceğimiz, AKM önü, Büyük Postane önü gibi, Gezi Pastanesi gibi buluşma noktalarını hemen hepimizin bildiği ve bunlar toptan yok olduğunda içimizde büyük bir acının, boşluğun oluşacağı çok özel bir yaşam alanımızı kaybedeceğiz. Bir gün geleceğiz ki Taksim’i yerinde bulamayacağız… Bu süreçte sadece Taksim değil İstanbul’un yaşam birikimi, toplumsal hafızası yok edilecek… Ayrıca yine Gezi parkının otel ve AVM’ye dönüştüğünde olduğu gibi bu proje tamamlandığında Taksim meydanı da artık bir kamusal alan olmaktan çıkıp sermayenin denetiminde, giriş çıkışı kontrollü, çoğu yerde güvenlik ve aramalarla karşılaşacağımız kısıtlı bir alan haline gelmiş olacak ve doğrusu bırakın eylem yapmayı Taksim’de özgürce dolaşma hakkımız bile kalmayacak…

Emekçiler için 1 MAYIS Meydanını kaybedeceğiz. Taksim’i bir emek meydanı olarak geri kazanmak için orada hayatlarını kaybeden insanları unutmamak gerekir bu noktada; bu meydan büyük mücadelelerle kazanıldı ve şimdi sadece birkaç kişinin tepeden verdiği bir kararla ve bu insanların ruhları sızlatılırcasına kuzu kuzu kaybediliyor; Emekçiler, sendikalar böyle mi Taksim’e sahip çıkacağız; 1 Mayıs yaklaştı, söyler misiniz bu 1 Mayıs’ta nerede buluşacağız; Bunca yıldır bunca insan boş yere mi direndi ‘Taksim emeğin meydanı diye; Taksim bizim meydanımız’ diye… Artık taksim toplumsal itirazlarımızın, adalet arayışlarımızın, haksızlıklara karşı çıkışlarımızın meydanı olmayacak; paranın, sermayenin yüzünü parlattığı ama ruhunu öldürdüğü suskun, sözsüz bir alan olacak. Sermaye böylece bir alanı daha başarıyla kazanmanın keyfini çıkaracak…

Ayrıca bu projenin HAZIRLANMASINDAN UYGULANMASINA KADAR TAKINILAN TAVIR VE YÖNTEMLERE DE KARŞI ÇIKMAK GEREKİYOR.

Belki de en çok buna karşı çıkmak gerekiyor, çünkü Taksime müdahale biçimleri sadece Taksim konusuyla sınırlı değil; hayatımızın her alanıyla ilgili üç beş kişi karar veriyor, yasa çıkarıyor ve 75 Milyon Türkiye bu üç beş kişinin keyfiyetine göre şekillenmiş, onların hayatı algılayış ve çıkarına göre oluşturduğu bu çılgın, kaos içindeki dünyada yaşamaya mecbur bırakılıyoruz; itiraz edenlerimiz baskı görüyor, ötekileştiriliyoruz… Söz söylemek isteyen, yanlışları dile getirmeye çalışan uzmanlar, meslek örgütleri ve sivil toplum temsilcileri ya susturuluyor ya da haklarında ‘bunlar muhalif, zaten her şeye karşı çıkıyorlar, bunlar zaten halkı da düşünmezler, vatanı da sevmezler, hatta bunlar teröristler, anarşistler’ gibi söylemlerle itibarsızlaştırılmaya çalışılarak bunların halkı aydınlatması engelleniyor, kişilikleri değersizleştirilerek aslında söylemek istedikleri sözler değersizleştirilmek isteniyor…

DEĞERSİZLEŞTİRME EN BÜYÜK BÖLÜCÜLÜKTÜR; DEVLET TARAFINDAN BU ŞEKİLDE DEĞERSİZLEŞTİRİLİP BÖLÜNMEK İSTEMİYORUZ!…

Gerçekten de günümüzde AKP İktidarı tarafından halkı ayrıştırıcı şekilde çok ciddi bir değersizleştirme politikasının izlendiğini görüyoruz. Toplumun belli kesimleri, belli düşüncedeki ve inançtaki insanlar, belli semtlerde belli yaşam tarzına sahip çıkan halklar, en çok da AKP iktidarına karşı olanlar ya da AKP iktidarının yaptırımlarından zarar görüp seslerini çıkaranlar, gerek ana akım medya kullanılarak gerek iktidar temsilcilerinin, devlet bakanlarının, hatta başbakanımızın söylemlerinde sürekli olarak aşağılanmakta, ötekileştirilmekte ve dışlanmaktadırlar. Öyle bir söylem kullanılmaktadır ki sanki bu insanlar topluma zararlı, hastalık veya kötülük yayan, insanca yaşamayı, insanca muameleyi hak etmeyen, hatta insan olmayan, sürekli itilmesi kakılması gereken, coplanması, biber gazı sıkılması, sırtlarından sopanın eksik edilmemesi gereken mahluklardır ve bunlara ne yapılsa müstahaktır, hatta azdır…

Sizin gibi düşünmeyen herkese, çıkarlarınıza taş koyan, yanlışlarınızı eleştiren, haksızlık ve adaletsizlikleriniz karşısında isyan eden herkese bir sıfat yakıştırmak; Hopa’da deresini, suyunu savunan insanlar için ‘Eşkıya Hopa’ya İnmiş’ demek, Sulukule’de evlerini, mahallelerini, kültürlerini korumaya çalışan insanları hırsızlar, dolandırıcılar, ne olacak Çingeneler diyerek yerden yere vurmak ve onları yerinden etmeyi, kültürlerini yok etmeyi meşru kılmaya çalışmak; açlık grevinde bulunan insanlar için ‘şov yapıyorlar, dışarıdan yönetiliyorlar’, terör örgütünden emir alıyorlar diyerek vicdani sorumluluk gerektiren bir olayda vicdanları köreltmeye çalışmak ve insani bir yaşam için hayatlarını ortaya koyup ölümü göze alan bu insanların özverilerini hiçe saymak, mücadelelerini değersizleştirmeye çalışmak bu tür örnekler saymakla bitmiyor gerçekten. Yine Derbentte 55 yaşındaki Hatice teyzeyi sırf evinin yıkımına karşı çıkıyor ve ve bu konuda kurulmuş derneğe destek veriyor diye örgüt ve çete üyeliğinden içeri almak, toplumun gözünden düşürmeye çalışmak; insan hayatı, onuru, insanın değeri bu kadar ucuz bu kadar basit AKP iktidarı ve sayın başbakanımız için ne yazık ki…

Bu şekilde çıkarcı, rantçı, halkı hiç umursamayan, hatta halkın deresine, tarlasına, evine el koyacak kadar gözü dönmüş, bunu kanunlaştıracak kadar vicdanını yitirmiş bir avuç çılgın bu ülkeyi yönetiyor. Bunlar öylesine güçlerinin büyüsüne kapılmışlar, kendi yarattıkları hayale öylesine kaptırmışlar ki kendilerini, bir gün sebep oldukları bunca adaletsizliğin, yoksulluğun, toplumda açtıkları vicdani yaraların, haksızlıkların, eşitsizliklerin, insanlar arasında yarattıkları ayrışmanın, uçurumların başlarına neler açabileceğini, sabrı taşan bir halkın neler yapabileceğini göremiyorlar…

‘İŞTE BİZ BU NOKTAYA GELDİK’ DEMEK İÇİN CUMA GÜNÜ TAKSİM’DE BULUŞUYORUZ…

Taksim bir simge aslında, Taksim’de başlayan toplumsal bir itiraz belki daha büyük bir itirazın başlangıcı olabilir; toplumsal bir uyanış için TAKSİM dayanışması bir umut olabilir…

16 Kasım CUMA günü saat 18.00’den itibaren Taksim’de buluşarak hep beraber hem Taksim’e sahip çıkmak hem de TÜRKİYE’YE ADALET GELSİN ARTIK BİRŞEYLER DEĞİŞSİN demek değişim için küçük bir adım ama büyük bir umut olabilir…

16 KASIM CUMA GÜNÜ HAYDİ HERKES TAKSİM’E…

1080790cookie-checkCuma günü haydi herkes Taksim’e

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.