Darbeci El Sisi ile tanışmıştım

Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri ve Arap ülkelerinin birinci gücü olan Mısır’ın sancılı bir dönemden geçtiğine tanık olmak ve Mısır’daki askeri darbeyi gerçekleştiren Abdülfettah El Sisi ile Nisan ayında şahsen tanışmak beni bu makaleyi yazmaya yöneltti.

7-10 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen IDEF, Türkçe adıyla Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’nda tercüman olarak görev yaptım. Çalışmamın ilk gününde fuara katılan Mısır Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Abdülfettah El Sisi’nin T.C. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile yaptığı görüşmeyi tercüme etme görevi bana verilmişti. Bu vesile ile dünya basınının günlerdir konuştuğu El Sisi’yi yakından tanıma fırsatım oldu. Mısır’ın güçlü, modern, istikrarlı bir sisteme sahip ve Orta Doğu ile Arap coğrafyasında lider bir ülke olarak sivrilmesi El Sisi’nin şahsında cisimleşiyordu. Bu görünümü fark eden herkes El Sisi’nin Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler iktidarından memnun olmadığı sezebiliyordu…

1981 yılında Mısır devlet başkanı olan Hüsnü Mübarek, Orta Doğu sarsan Arap Baharı etkisiyle 2011’de görevinden istifa etmek zorunda kalmış, Tahrir Meydanı diktatörlerin mezarı ve Mısır direnişinin simgesi olmuştu. Mübarek sonrası dönemde ise farklı ideolojik inançlara sahip olan siyasi gruplar arasında bitmek bilmeyen kanlı/kansız çatışmalar meydana gelmişti-gelmektedir. Muhammed Mursi, Müslüman Kardeşler hareketinin 2011 yılında kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’nin başkanı olmuştu. 16-17 Haziran tarihlerinde yapılan seçimlerde ise Mısır’ın demokratik yolla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olmuştu. Seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmasında hükümet ve anayasa kurumlarının tüm Mısırlıları temsil edeceğini söylemişti.

Mısır’ın herkesin vatanı olduğunu ve hiç kimsenin ötekileştirilmeyeceği vurgusunu yapmıştı. Buna ek olarak siyasi istikrar ve güçlü ekonomi vurgusu yapmıştı. Ancak görevde olduğu sürece Mısırlılar, bir gün olsun bile rahat uyuyamamışlar, demokrasinin tadına varamamışlardı. Siyasi istikrarsızlık sonucu halk, Tahrir Meydanını terk edemez olmuştu. 2012-2013 Tahrir Meydanında yapılan Mısır Protestoları adı ile bilinen halk gösterileri ülkedeki istikrarsızlık seviyesinin artmasına neden oldu. Bunun üzerine Mısır ordusu, masa etrafında anlaşmaları için siyasetçilere 48 saat ültimatom vermişti. Verilen süre dolunca Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı El Sisi, yönetime el koyduğunu ve Mursi’yi görevden aldıklarını duyurdu.

Demokratik biçimde seçilen Mursi, darbeyi kabul etmediğini ilan etmiş ve destekçilerini darbeye direnmeye çağırmıştı. Taraftarlarının Adeviyye Meydanında toplanmalarına rağmen Mursi gözaltına alınmış ve ev hapsine tutulacağı bildirilmişti. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın seçim yapılana kadar cumhurbaşkanlığı görevini yürüteceğini açıklamıştı.
Yapılan bu askeri girişimin seçilmiş bir cumhurbaşkanını görevden almasına ve anayasayı askıya almasına rağmen Mursi’nin yönetim performansından memnun olmayan halkın, Tahrir Meydanında kutlama yaptığı medyaya yansımıştı. Bu ironi Mısır halkının kötü alternatiflerin iyisini seçmeye mecbur kaldığını göstermekteydi. Ancak bu durum, askerler tarafından 50’nin üzerinde kişinin öldürülmesini mazur gösteremez-meşru kılamaz. Kaş yapacaksın diye göz oymayacaksın. Darbe, Mısır’da bir yıldan beri devam eden gösterilerin bitmesi ve ülkedeki istikrarsızlığın son bulması için yapılan bir girişim olduğu Mısırlı siyasetçiler tarafından dile getirilmişti.

Ulusal Kurtuluş Cephesi Sözcüsü Muhammed El Baradai, “Ordunun ülkedeki krizi sonlandırmak amacıyla ortaya koyduğu yol haritası, 25 Ocak devriminin gidişatını düzeltme, erken seçime gitme ve anayasal düzenlemeler yürütme amacını taşıyor” diyerek darbeye destek verdi. BM Genel Sekreteri itidal çağrısı yapmıştı. ABD, Mısır’da ordunun yönetime el koymasını darbe olarak nitelemeyerek yönetimin en kısa zaman sivillere devredilmesi ve seçime gidilmesi gerektiğine vurgu yapmıştı. AB ise darbeye dolaylı şekilde destek verdi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ın sözcüsü, Muhammed El Baradai ile telefonda görüşmüştü. “Bütün taraflara hızla demokratik sürece dönmeleri” çağrısında bulundu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün darbeye destek verirken Türkiye darbeyi kınadı ve Mursi’nin derhal görevine dönmesi gerektiğini açıkladı. Mısır’da meydana gelen gelişmelere önem veren ABD, AB ve bölge ülkelerinin tutumlarının farklılık gösterdiği ortadadır.

ABD’nin tutumuna tepki gösteren Independent Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, tarihte ilk kez “bir darbe darbe değildir” dedi. Mursi’nin seçilmiş bir cumhurbaşkanı, ordunun yönetime el koyduktan sonra meydana gelen iç savaş benzeri durumu göz önünde bulundurmakla ve darbelerin kesinlikle kabul edilemez olduğunu belirtmekle birlikte Mursi’nin başarısız bir yönetici olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün. Gün geçtikçe artan protesto dalgaları orduyu yönetime el koymaya zorlamıştı. Mısır halkı aylardır Tahrir Meydanında “seçilmiş” hükümet karşıtı gösteriler düzenlemekteydi.

Meşruiyeti zedelenen Mursi’nin karşıtlarını bir nebze bile olsa rahatlatan köklü değişiklikler yapması gerekmekteydi. Herkesin eşit, hiçbir vatandaşın öteki olmadığını halka kanıtlaması gerekmekteydi. Bunu yapmakta başarısız olan Mursi, El Sisi’nin darbesine kurban gitti. Bana göre yapılan askeri müdahalenin darbeden daha ziyade Arap Baharı sürecinin tamamlayıcısı olarak görmek daha doğru olacaktır.

Mursi’nin göreve döneceği uzak bir ihtimal gözükürken hızla seçime gidilmesi tüm tarafların kabul etmesi gereken tek çıkış yoldur. Böylece hem Tahrir hem de Adeviyye’dekiler kendilerini öteki olarak hissetmeyeceklerdir..

1634230cookie-checkDarbeci El Sisi ile tanışmıştım

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.