Darbeler ve sonuçları…

Ülkemiz 1952 yılında NATO’ya üye olduktan sonra yaşanan tüm darbelerde NATO’nun izini görmemiz mümkündür, çünkü bizim NATO üyeliğimiz ile Gladio “stay-behind” ülkemiz topraklarında örgütlenmesi iç içe olmuştur. Ülkemizde 60, 71 ve 82 darbesi ile NATO ve dolaysıyla Amerikan çıkarları yönünde düzenlemeler olmuştur. 60 darbesinden sonra gerçekleşen 12 Mart 1971 darbesi ülkemizin rotasını rayına oturma girişimi olarak gündeme gelmiştir.

NATO, 61 anayasasına giden yolda önemli dersler çıkarmış, ülkenin öznel koşullarına uygun mücadele yöntemleri geliştirmişti. Gladio 60 darbesi ile artık oturmuş, her türlü şartta mücadele edecek şekilde örgütlenmiş olarak kendisini ispatlamıştı.

71 darbesine giden yolda Gladio, darbe ve müdahale için ortam hazırlıklarına Vedat Demircioğlu öldürülmesi arkasından Kanlı Pazar gibi olaylar ile başlamış, koşullar oluşması için elinde ki her olanağı kullanmıştır. 15- 16 Haziran 1970 işçi sınıfının kendisini sınıf olarak ifade etmesi var olan korkuyu büyütmüş ve müdahale kaçınılmaz hale gelmiştir.

12 Mart günü “Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.” denilerek darbe gerçekleşmiştir.

12 Mart rejimi sol harekete karşı geniş çaplı bastırma eylemi olarak kendisini ifade etmektedir. 11 ilde sıkıyönetim ilan edilerek, hemen arkasından gençlik gruplarının, derneklerin ve sendikaların faaliyetleri yasaklanmıştır. Sol kanadı temsil eden gazeteler ve dergiler ya bir süre için yasaklanmış ya da tamamıyla kapatılmıştır. Sıkıyönetim bölgelerinde grev ve lokavtlar yasaklanmıştır. Böylece, ordu faaliyetlerini daha ziyade güvenlik sağlamada yoğunlaştırmıştır. Kısaca 12 Mart devrimcileri ve lider kadrosunu yok etme harekettir.

71 darbesi sonrası sol yapıların kısa sürede yok olacağı, çatışmalar sona ereceği, kayıtsız teslim olacağı farz edilirken; gençlik ve işçi sınıfı içinde yeniden örgütlenilmiş olması darbeyi destekleyenlerin beklentilerini boşa düşürmüş ve 1 Mayıs katliamı ile yeni darbenin haberi verilmiş olunuyordu.

Gladio yeni bir dönemde de kaos yaratma görevini üstüne almıştı ve 12 Eylül’e giden süreç için toplumsal katliamlar, aydınlara karşı girişilen korku dalgası ve cinayetler sıradanlaşıyordu.

Devrimci mücadele; anti faşist mücadele olarak büyümüş, Gladio ihtiyacına uygun yerlerde kitlesel katliamlar için ortamlar yaratılmış ve uygulanmıştır. Devrimci mücadele işte bu Gladio uygulamalarına karşı direnişçi güç olarak halk arasında kitlesel güce erişmiştir.

Kitlesel güce erişen devrimcilerin darbe karşısında nasıl tepki vereceği 12 Eylül darbecileri tarafından zaman zaman test edildiği darbeci generallerin anılarında vardır. Onlardan biri Fatsa Nokta Operasyonudur. Bu operasyon için darbeci general bizzat darbe öncesi durumu yerinde kontrol etmek için gitmiş ve koordine etmiştir.

Arkasından TKP ve sendikaların gücünü bir suikast ile test ediyorlar ve ona gelecek tepkilere nasıl yanıt vereceklerini hesaplıyorlardı. 12 Eylül en son dönemecinde Çorum olayları ile karşılıyordu.

Devrimci hareketler yetmişli yıllarda liderlerini kaybetmişler ve yeniden toparlanması bir anlamda yeniden el yordamı ve yaşanan süreçlerden ders çıkarılarak yapılmıştı.

12 Eylül darbesinden önce ülkeyi cephelere bölmüş olan Gladio ve ona askeri, stratejik, lojistik katkı sunan bir siyasi partiyi (MHP) 12 Eylül darbesinden sonra sol ile birlikte aynı hücrede birbirine kaynaştırma adı altında ezmiş ve ülkenin cephesel görünümü görüntüsel olarak ortadan kaldırılarak bir “kurtarıcı” olarak asker ve Gladio alkışlanmıştır.

Darbeciler, 12 Marttan farklı olarak 12 Eylül devrimci liderleri ve merkez komitesinde yer alanların hepsini imha politikasına gitmemiş. Bu davranışın temelinde sanırım 71 faşist dönemi sonrası yok edilen örgütlerin yerine daha güçlü ve daha özgün örgütler oluşmuş, onlar ile mücadele daha çetin geçmiştir. Bu sefer merkez komitelerinin sağ olarak kalması, liderlerin destanlaşması engellenmiş ve yenilgi dönemi ile iç hesaplaşmaların yeni devrimci yapılar kurulması önünde engel olacağı beklentisi olabilirdi.

Yaşayan merkez komitesi üyeleri yeni oluşmakta olan her yapılanmanın önüne kendisini koyması kadar doğal bir şey yoktur, çünkü onların mücadelesi ve tecrübeleri üzerine atılacak her adım onlardan referans alması gerekmektedir.

Sol, dayanışma üzerine kendisini inşaat etmiştir, cezaevi sürecinde bu dayanışma durumunun ortadan kalması ve yalnızlaşma ile sonuçlanmış. Bu yalnızlaşma ise var olan organik ilişkilerin farklı algılanmalarına sebep olmuş, her algı kendi gerçekliğini yaratmıştır.

Gladio’yu yönetenler gerek gördüklerinde Gladio’nun hedefini, önceliğini ve içinde yer alan örgütsel ilişkileri tavsiye edip yeniden yeni insanlar ile yeniden kurgulayabilmiştir. AKP iktidarı sürecinde Gladio’nun Susurluk ile ortaya serilen ilişkileri yeniden ve “ülkenin çıkarına” uygun olarak biçimlendirilmiş ve yapılandırılmıştır. Geçmişte anti Komünist olarak örgütlenen ve olası düşman olarak kuzey komşumuzken, onun yerini yeni düşmanlar almış, yeni ittifak güçleri “baskı altında kalmış İslam kesim” olarak formüle edilmiştir.

Darbeler ve darbelerden sonra yaşanan süreçler hep birbirinden farklıdır. Bugün yaşadığımız sürecin üzerine hala 12 Eylül öncesi ilişkilerin gölgesi vuruyorsa, burada 71 darbesinde yaşanan ve liderleri imha politikasının dışında bir politikanın yansıması olarak okuyabiliriz. Yenilgi süreci sonrası oluşan travmatik davranışlar ve olumsuz yaklaşımların yaratmış olduğu atmosferi Gezi Direnişinde yaşanan kendiliğinden gelişen süreç kırmış olmasına rağmen tamamı ile parçalayamamış ve kendisine özgü bir siyasi örgütlülük kuramamıştır. Gezi Direnişi yeni bir gelecek için içinde önemli ipuçlarını taşıyan bir süreç olmasına rağmen, süreç yeteri kadar olgunlaşamadan direniş, zamana ve ülke sathında yer alan forumlara dağılarak bir anlamda ileri için zıplama işlevini gerçekleştirememiştir. Ama hiç geçiremeyecek anlamında umutsuz değilim, çünkü kimse zamanın ne sürprizler yapacağını önceden bilemez, sadece tahminleri olur!

Sol, 12 Mart yenilgisinden sonra kısa zamanda yeni yapılar kurmuş ve ülke sathında örgütlenilmiş olmasına rağmen, 12 Eylül yenilgisi sonrasında solun hem tecrübe hem de ilişkiler açısından daha fazla olanaklar olmasına rağmen gün geçtikçe daha da küçülmekte ve yeni ve kitlesel bir sol örgütlenme yaratılamamıştır. Bu gelişmenin en önemli nedeni olarak lider kadroların hala yaşıyor olması ve onların geçmişin alışkanlıkları içinde olaylara yaklaşımı olduğunu düşünmekteyim. Onlara rağmen yeniden bir şey yapmaya çalışanların ise ilişkileri yeniden kurmaları ve lojistik, maddi yönden zayıf olmalarında aranmalıdır diye düşünmekteyim.

1590410cookie-checkDarbeler ve sonuçları…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.