Demokrasiyi anlamak

Öyle anlaşılıyor ki, Abdullah Gül, meclisin üçüncü oylamasında, parti içi muhabbetiyle, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmayı içine sindirebilecektir! Tüm AKP’lilerin oy vermesi durumunda dahî Gül toplumun ancak % 46 bölümünün cumhurbaşkanı olacak. Kaldı ki, söz konusu % 46 ağırlığı da farklı partiler değil, aynı partiyi temsil ediyor. Böylece, Gül, cumhurbaşkanı olduğu durumda, halkın değil, AKP’nin başkanı olmak durumundadır.
 Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğunu düşünelim. Ve, bu durumda bir olağan cumhurbaşkanı-başbakan görüşmesi yapıldığını hayal edelim. Gül ve Erdoğan TV kameraları önünde birbiri ile tokalaştıktan sonra, kapılar kapanır ve iki lider konuşmaya başladığında acaba neler olur! Böyle bir ortamda, muhtemelen aynı tarikata bağlı olan  Recep Tayyip Erdoğan ile “kardeşim Abdullah” mı kafa kafaya konuşuyor olabilir, yoksa, gayet resmî biçimde cumhurbaşkanı ile başbakan mı görüşüyor olabilir?

Bilindiği gibi, cumhurbaşkanının bazı kanunları bir kez daha görüşülmek üzere meclise geri gönderme yetkisi vardır. Onun yanında, bazı üçlü kararnameleri cumhurbaşkanı da imzalar. Şimdi lütfen yine düşünelim, Gül’ün cumhurbaşkanı olduğu durumda, Erdoğan’ın mutlak hakimiyeti altındaki bir mecliste onaylanan bir yasayı, muhalefet tümüyle aksi oy vermiş dahî olsa, bir kez daha görüşülmek üzere meclise gönderme gücü veya nezaketi(!) olabilir mi? Ya da başbakan ve ilgili bakanın imzalamış olduğu bir üçlü kararnameyi, aday hakkında istihbarattan çok önemli bilgiler gelmiş olsa dahî, Gül imzalamaktan imtina edebilir mi?

Bu nasıl bir demokrasidir? Halkımız bu kontrolsüz demokrasiyi nasıl kabul edebilmektedir? Cumhurbaşkanını halkın seçiyor olması durumunda, halkımız acaba bu konuları düşünür mü idi, yoksa, maalesef, bütün bunları bilse dahî arka-plânı hiç düşünmeden yine Gül’ü mü desteklerdi! Demokrasi üstten alta değil, alttan üste doğru sirayet eden bir anlayıştır. Halk böyle olduğu için devlet erkânı da böyle olma yolunda ilerlemektedir. Yoksa, devlet erkânı böyle olduğu için halk böyle davranıyor, diyemeyiz. İşin ince yanı ve AKP’nin yararlandığı alan da halkımızın çağdaşlıktan uzak, cemaatçi, hatta aşiretçi tavırlar sergiliyor olmasıdır.
 Diğer bir konu da tarikat ve simgesel olarak kullanılan türban meselesidir. Burada asıl konu türban değil, türbanın açıkça gösterdiği şekilde, tüm ailenin koyu bir tarikat mensubu olmasıdır. Bir tarikat mensubu cumhurbaşkanı olamaz, hatta parlamenter olamaz. Eğer Gül’ün böyle bir ilişkisi varsa, bence ahlâksal açıdan bizzat kendisinin bu görevi kabul etmemesi gerekir. Bu bir ahlakî vecibedir. Bir insanın sözü ve özünün bir olması çok önemlidir, ama onun kadar önemli olan husus da, bir olan sözün ve üzün içeriğinin ya da dokusunun ne olduğudur. Baş örtüsü ile türbanı da birbiri ile karıştırmamak gerekir. Türban bir simgedir ve herhangi bir simge cumhurbaşkanlığına çıkamaz ve çıkmamalıdır. Bir simge tüm diğerlere karşıttır ve halkı tümüyle kucaklama kapasitesine sahip değildir. Kaldı ki, o mevkiler Türkiye’nin dışa en açık olduğu kamusal alanlardır. Tüm siyasal alan olduğu gibi, cumhurbaşkanlığı makamı, tüm siyasal alanın da fevkinde Türkiye’yi temsil ediyor. Gül ailesinin bu konuları, çok ciddî bir sorumluluk çerçevesinde düşünmesi gerekir. 

Eğer Abdullah Gül’ün henüz görülmemiş ve sonuçlandırılmamış davaları var ise ve bu davalar yargı mercilerinde bekliyor ise, böyle bir kişinin bırakınız cumhurbaşkanlığı gibi başbakanlıktan dahî çok farklı ve yüksek bir makama yönelmesini, milletvekilliğine dahî çıkması kabul edilebilir bir durum değildir. Yeni hazırlanan anayasada cumhurbaşkanlığına dokunulmazlık zırhı getiriliyormuş. Eğer bu sav doğru ise ve eğer böyle bir madde anayasada yer alır ise, bunun 1982 Anayasası’nda ihtilalci subayları koruyan geçici maddeden bir farkı olmaz. Böyle bir madde Gül’ü koruyabilir, ama demokrasiyi kökünden zedeler. İşin en ilginç ve ilginç olduğu kadar da acı yanı, anayasaya böyle bir maddeyi AKP’den de önce anayasayı hazırlayan bilim kurulunun koyuyor olmasıdır. Böyle bir maddeyi, AKP tasvip ederek yandaşlarını korumak  isteyor olabilir, bu durum anlaşılabilir de, ama böyle bir maddenin parti dışı olmaları gereken bilim heyeti tarafından taslağa koyuluyor olmasıdır. Bilim heyeti dahî  böyle düşünürse, partizanlar da her şeyi mubah görür! 

_________________

* Prof. Dr. İÜ


 

1594740cookie-checkDemokrasiyi anlamak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.