Deniz Feneri soygun şirketinde beklenen son

AKP’nin, içerisinde doğrudan yer aldığı Deniz Feneri Soygun Düzeni’ne yönelik operasyon tamamlandı. Sanıklar serbest bırakıldı. Amaç AKP’yi temize çıkarmak ve elde tutulan paraları paylaşmak, Erdoğan ailesine ait olduğuna dair ciddi iddialar bulunan gizli malları kurtarmaktı.

Almanya Deniz Feneri Dava Dosyasını başından itibaren takip ediyorum. Zekeriya Karaman ve Zahid Akman, davanın en önemli sanıklarıydı ve haklarında tutuklanma karar vardı. Zekeriya Karaman ve Zahid Akman tarafından organize edilen ve resmi rakamlara göre 41 milyon gizli muhasebe kaydına göre ise 102 milyon Euro’nun zimmetlerine geçirildiği Almanya Deniz Feneri Dosyasında bütün belgeleriyle ortaya çıktı.

5 yıl gecikmeyle, kamuoyu baskısı sonucu dava açılmak zorunda kalındı. Yapılan incelemede davanın en önemli 9 sanığı hakkında tutuklama kararı çıkartıldı.

Zamanlamaya Dikkat

Deniz Feneri’ne yönelik operasyon, çok bilinçli olarak Fenerbahçe’ye yönelik ‘Şike Operasyonu’ ile eş zamanlı yapıldı. Böylece dikkatler Deniz Feneri’ne değil, Şike olayına çekildi. Aynı şekilde, Deniz Feneri Sanıklarının serbest bırakılmasının zamanlaması da çok dikkat çekicidir. PKK ile Türk ordusu arasındaki çatışmada 24 askerin yaşamını yitirdiği güne denk getirilmesi çok bilinçli bir plandır. Böylece hem toplumun hem de siyasetin dikkati, asker ölümlerindeyken, Deniz Feneri sanıkları serbest bırakıldılar.
Kamuoyunun da çok yakında takip ettiği Almanya Deniz Feneri dava dosyasındaki belgelerin çok az bir kısmı Türkiye’ye getirildi ve dosyadaki sınırlı belgelere rağmen önemli bazı sanıklar tutuklandı.

İktidar gücü AKP tarafından, dava dosyasında görevli savcılar birçok kez uyarıldı ve hatta dolaylı olarak tehdit edildiler. Savcılar, devletin bütün engellemelerin rağmen soruşturmayı derinleştirmeye çalıştılar.

Erdoğan Ailesinin İpliği Pazara Çıkacaktı

Soruşturmanın derinleştirmesi, özellikle Erdoğan ailesinin ipliğinin pazara çıkmasına yol açacaktı. Bu durumu fark eden Erdoğan’ın, vermiş olduğu talimatla savcılar görevden alındı ve haklarında soruşturma açıldı. Ayrıca kamuoyuna yansıdığı gibi Deniz Feneri Soygun Şirketine ait operasyonları geliştirme kararı olan Savcıların gizli olarak yürüttüğü soruşturma, Beşir Atalay tarafından Zekeriya KARAMAN’a dolaylı olarak aktarıldı. Önce Kırıkkale Belediye Başkanına bilgiler aktarılıyor ve o da dava dosyasının önemli sanıklarından Mustafa ÇELİK’e aktarıyor. Çelik de soygun şirketinin lideri olan KARAMAN’a aktararak sürekli önlemler alınıyordu. Özellikle savcıların dava için çok önemsediği, Deniz Feneri paralarını zimmete geçirmek için kurulan paravan şirketlerin belgelerinin yok edilmesidir. Çünkü ele geçirilecek olan belgeler, dosyanın kapsamını geliştireceği gibi işin ucu çok açık olarak Erdoğan ailesine dayanacaktı.

Türkiye’de uygulanan hukuku, dünyanın en barbar ülkesinde dahi bulmak mümkün değil. Bir bakan, soruşturmayı illegal yöntemlerle bilgi aktararak engellemeye çalışmıştı. Savcıların yürüttüğü gizli soruşturma hakkında sanıklara düzenli bilgi aktarıyor ve ilginç olan ise soruşturmayı yürüten savcılar daha sonra görevlerinden alınıyor. Zekeriya Karaman ve Zahid Akman, Deniz Feneri’nden kendi hesaplarına geçirdikleri paralarla mal-mülk aldıkları savcılar tarafından tespit ediliyor ve bundan dolayı mallarına tedbir kararı konuluyor.

Yeni görevlendirilen savcıların ilk işi söz konusu kararı kaldırmak oldu. Böylece yeni savcılar hukuksuzluk adına görevlendirilmiş oldular. Bu savcılar işlerini tamamladıktan sonra da yakın bir gelecekte ödüllendirilecekler ve başsavcı olarak daha üst bir göreve atanacaklardır.

Ayrıca hükümetin çok sayıda milletvekili ve iki bakanı, Zekeriya Karaman’ı ziyaret etmiş. Bu uygulamaların yüzde biri, bir başka ülkede olsa, hükümet hemen istifa etmişti. Ama burası Türkiye, hukuk sadece soygunculuk yapanlar için geçerli.

Bu Kez “Savcılar Kendi İşlerini” Yapamadı

Özellikle Başbakan Erdoğan başka davalar gündeme geldiğinde “ben karışmam, savcılar kendi işlerini yapıyor” diyordu. Peki, Deniz Feneri davası söz konusu olunca neden doğrudan müdahale ediyor? Adalet Bakanı’nın da öncelikli olarak takip ettiği dava budur. Dikkatini bu davaya verdi, yakın dostları olan sanıkların serbest bırakılması için bütün hakim ve savcılar üzerinde baskı uyguladı. Eğer başarısız kalsaydı, Erdoğan onu koltuğunda tutmayacaktı.

Birkaç yıl önce dolaylı olarak işin içine giren Bakan şimdi bu işi çok açık yaptı. Daha önce vurguladığım gibi Ergenekon davası için HSYK’ya birçok kez başvuru yapıldı. Hiçbir yanıt verilmedi. Şike operasyonunda Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, HSYK’ya başvurdu. Hala bir yanıt verilmiş değil. Öcalan ile görüşmek için yapılan sayısız başvuru var. Hiçbiri işleme dahi konulmadı. Ama iş Deniz Feneri Soygun Şirketi davası olunca devletin işleri öyle hızlı çalışıyor ki, kimse hızına yetişemiyor…

Çünkü dava dosyasının merkezinde AKP ve bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisi var. Almanya Deniz Feneri Dosyası incelendiğinde Erdoğan ve AKP’ye ilişkin yürütülen bin soruşturma vardı. Ayrıca Türkiye’de de tutuklanmış olup bugün serbest kalan sanıkların ifadelerinde çok açık olarak belirtildiği gibi Deniz Feneri Soygun Şirketinin AKP ve Erdoğan ile çok yakın ilişkisi bulunuyor.

Deniz Feneri’nin yöneticisi Zekeriya Karaman, iki yöneticisi ve organizatörlerinden biri Zahid Akman ve kendi aralarında para taşımacılığı yaptığı için ‘çantacı’ dedikleri İzzet Kurum cezaevinde birlikte kalıyorlardı. Her gün gruplar halinde AKP’nin milletvekilleri, belediye başkanları ve merkez yöneticileri ziyaret ediyor, onlarca ziyaretçi gidiyordu.

Üçlüye çok açık güvenceler verildi. Zekeriya Karaman, artık Başbakan Erdoğan’ın akrabası sayılırdı ve gizli tutulan çok büyük ortak yatırımları vardı. Bu nedenle bu üçlünün hiçbirinde ‘terk edilme duygusunun’ oluşmasına izin vermediler. Bu sanıklardan birinin konuşması, AKP hükümeti ve Erdoğan bakımından ciddi politik sonuçlar doğuracaktı. Bunların serbest bırakılmasına dair önemli faktörlerden bir tanesi budur.

Savcıları Görevden Aldırtan Hamle Mallara El Konmasıydı

Yine Adalet Bakanı ile Zekeriya KARAMAN arasındaki ilişki de önemliydi. Karaman ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında nasıl bir bağ var? Özellikle Almanya Deniz Feneri davası sürecinde Karaman ile Ergin kaç kez görüştüler. Dava dosyasındaki gelişmeleri nasıl değerlendirdiler ve ne gibi önlemler aldılar. Ergin geçmişte Karaman’ın avukatlığını yaptı mı? Bu düzeyde bir ilişkileri söz konusu mu? Yanıt verilmesi gereken sorulardır.

Savcıların görevden alınması, aynı zamanda söz konusu sanıkların serbest bırakılacağının netleşmesiydi. Adalet Bakanı, savcıların görevden alınmasının gerekçesini şöyle açıklamıştı; “Savcıların iki talebi var; bir 19 kişinin mal varlıklarına, araçlarına ortaklık hisselerine el konulmasını istiyorlar. İki, bu kişilerin ortağı olduğu şirketlerin malvarlığına da el konulması isteniyor. 18 kişinin malvarlığına el konuluyor…” Peki, ne oldu? Savcılar görevden alındı, kısa bir süre sonra da, Deniz Feneri parasıyla alınmış malların üzerindeki ‘tedbir kararı’ kaldırıldı.

Sorulması gereken şudur: Bu şirketlerin tutuklu olmayan ortakları kimlerdir? Bunların ne kadarı AKP ile ilişkili? Bu şirketlerin kaç tanesinin ismi Almanya Deniz Feneri Soruşturmasında geçiyor? Bunları açıklayamazlar. Çünkü onlar da biliyor ki, sözü edilen şirketlerin tamamı şaibelidir. Ayrıca şirketler soruşturma kapsamına alınmış olunsaydı, işin ucu kendilerine dokunacaktı. Bu tehlikenin farkına varıldı ve savcılar görevlerinden alındı. Söz konusu şirketlere ait belgelerin kaçırılması da boşuna değildi.
Hesabı Verilmeyen Milyonlar Kimin?

Daha öncede vurguladığım gibi dava dosyasında belirtilen 100 milyon Euro’dan fazla para var. Bu paralar nereye gitti? Zekeriya KARAMAN, Zahid AKMAN, Mustafa ÇELİK, Mehmet GÜRHAN, İzzet KURUM vb. tarafında kurulan birçok paravan şirkete paralar nereden aktarıldı? Ayrıca Erdoğan’ın ‘oğlum gemi değil, gemicik alacaktı’ dediği geminin Almanya Deniz Feneri parasıyla alındığına dair veriler var. Bu paradan ne kadarı AKP’ye aktarıldı ve aktarılması gereken ne kadardı? Örneğin “Çantacı” lakaplı KURUM’un hesabında olduğu söylenen milyon dolarlar kimin için ayrılmıştı?

Savcılar tarafından mal varlıklarının dondurulması kararı kaldırıldı. Erdoğan veya ailesinden birinin söz konusu mallara bir ortaklığı var mıydı? Ya da İzzet Kurum’un hesabında 75 milyon doların olduğu belirtildi ve savcılar bu paralar üzerine de tedbir kararı almışlardı. Söz konusu edilen büyük miktardaki paranın Deniz Feneri adına toplanan paralar olduğu, dosyadaki mevcut belgelerden çok açık olarak ortaya konulmuştu. Savcıların hesapları dondurma kararı almış olmaları, görevden alınmalarının en önemli gerekçelerinden biri değil mi?

Soruşturmaya Müdahale Edilmeseydi…

Soruşturma sürecine müdahale edilmeseydi, AKP’nin birçok yöneticisi, milletvekili, bürokratı, Erdoğan’ın oğlu, oğlunun bacanağı gibi birçok kişi soruşturma kapsamında gözaltına alınacaklardı. Savcıların görevden alınması ve sanıkların serbest bırakılması, bu sürecin tamamen engellenmesine yönelik, tam bir hukuksuzluk hamlesidir.

Bir kez daha sormak gerekiyor: İzzet KURUM’un hesabında olduğu belirtilen bu paralar nereye gönderilecekti? Kime teslim edilecekti? Nerelere aktarılacaktı? Bu paralar, normal koşullarda AKP’ye mi aktarılacaktı? Fakat harcanmadı ve bekletildi. Bu paraların paylaşımı ciddi bir hesaplaşmayı da ortaya koymuş oldu. Bu paralar üzerinde pazarlık bitti ve sanıklar serbest bırakıldı.

Karaman’ın 1,2 Milyar Doları Sadece Karaman’ın Mı?

KARAMAN’ın, 10 yıl içinde edindiği servet 1,2 milyar dolar. Özellikle Deniz Feneri Soygun şirketinin kurulmasından sonra bu düzeyde bir mal varlığına sahip oldu. Ayrıca söz konusu edilen mal varlıklarının bir kısmının Erdoğan ailesine ait olduğu iddialarına neden yanıt verilmez? Bir dönemler Çiller de Kuşadası’ndaki çiftliğini hizmetçisi üzerine yaptırmıştı. Erdoğan da artık akraba oldukları KARAMAN ile böyle bir ilişkiye mi sahip? Buna yanıt verecek olan Erdoğan ailesidir: 15 yıl önceye kadar hiçbir mal varlığı olmayan Erdoğan ailesinin bugün dünyanın sayılı zenginleri arasına girmesi nasıl oldu?

Soruşturmayı sürdüren savcılar, sanıkların mevcut mal varlıklarını Deniz Feneri Soygun Şirketinden kaçırdıkları paralarla elde ettiklerini tespit etmiş durumda. Doğal olarak operasyonun kapsamını geliştirmek istediler. Tam bu kritik noktada Başbakan ERDOĞAN devreye girdi ve doğrudan müdahale etti.

Savcıların görevden alınması bir AKP operasyonudur. Çünkü kendi hesaplarına geçirmek istedikleri 75 milyon dolara ve Zekeriya KARAMAN üzerine kayıtlı olup gerçekte Erdoğan ailesine ait olduğuna dair ciddi iddialara konu olan mal varlıklarına el konulacaktı.

Anlaşma Sağlandı Ve Serbest Kaldılar

Bir süre cezaevi denilen yavru sarayda dinlendirildiler ve evlerine gönderildiler. Büyük ölçüde paraların ve mal varlıklarının pazarlığı tamamlandı. Bu konuya ilişkin yazdığım yazıda şunu belirtmiştim: “Bu konuda gerekli anlaşma sağlanıp ve para başka insanlara devredilirse, hiç kimsenin kuşkusu olmasın, bunlar serbest kalır.” Bu anlaşma sağlandı ve hepsi serbest bırakıldılar.

Artık Erdoğan’ın adaleti, AKP’nin hukuku var. Bunlar ikisi var olduğu sürece Türkiye’de adaletten bahsedilmez. Deniz Feneri bunun çok açık ve belirgin bir örneğidir. Davaya çok açık olarak müdahale ettiler. Bu dava fiilen ölmüştür.

Daha önce belirttiğim gibi herkese laf yetiştiren Erdoğan, Deniz Feneri konusunda ‘dut yemiş bülbüle” dönüyor. Deniz Feneri Davası söz konusu olduğunda ‘vurdumduymaza’ oynuyor. Hiçbir şekilde sorulara yanıt vermiyor.

Deniz Feneri Türkiye’nin en büyük soygunlarından biridir. İşin ucu AKP, Erdoğan ve ailesine çıkıyor. Bu nedenle çok açık olarak davaya doğrudan müdahale edildi. Soygun şirketinin ilk 10’u içerisinde yer alanların tamamı serbest bırakıldı.

Bu bir AKP-Erdoğan operasyonu olduğu gibi hukuksuzluğun, adaletsizliğin en belirgin halidir.

Tüm zorluklara rağmen biz yine de Deniz Feneri Soygununu Belgelerle açıklamaya devam edeceğiz.

1607480cookie-checkDeniz Feneri soygun şirketinde beklenen son

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.