“Bir roman, bir hikaye” başlıklı yazıda, Güney kıyılarımızda yaşanan bu akıldışı yükseliş hikayelerinin, edebiyatla hayat arasında amansız bir yarışa dönüştüğünü vurgulamıştık:
“Türkiye, hikayeden hayatların romanlaştığı bir ülkedir.
Hikaye etmek bir Doğu geleneğidir. Hikaye edenlerin çoğunluğu, bir süre sonra kendi hikayesine kendisi de inanmaya başlar. Bu yüzden Türkiye, baş edemediği haramilerden kahramanlar yaratan bir ülkedir. Haramilerin hikayeden hayatları destanlaştırılıp gecekondu duvarlarına çerçevelenir. Gecekondu duvarları arasında törpülenen hırslar, patlamak için turizm sezonunu bekler. Bu yüzden Antalya’da; küçük bir Diyarbakır, orta boy bir Konya, büyükçe bir Isparta kurulmuştur. Aşiret, tarikat ve siyaset lordlarının en verimli arka bahçeleri Akdeniz’in güneşiyle harman olurken, bir türlü patlamayan turizmin ‘gelecekteki patlama’ düşleriyle sosyal patlamanın da önüne geçilir.
Önümüzdeki iki üç yıl içinde hacimli bir romana dönüşmesi muhtemel olan hikayemiz burada bitmez elbette. Güneşi, toprağı ve yanık tenli insanlarından başka satacak bir şeyi kalmayan ülkelerin ortak kaderine doğru hızla sürüklenen bir ülkenin yarattığı fonda, bu hikayeleri daha çok dinleyeceğiz…”
Biz hikayemizi anlatmıştık, kahramanını bulmak da size kalmıştı. Kahramanı bu kez devletin kendisi buldu. Üstelik Sayıştay raporuyla da belgeledi. Nasıl mı? Bunun cevabını bulmak için hikayemize kaldığımız yerden devam edelim…
Yıl: 2001… Antalya Beldibi’nde, Belediyenin Kıyı Kenar Kanunu’na uymadığını ve bölgenin yağmacılara peşkeş çekildiğini iddia eden dört Belediye Meclis üyesi, belediye başkanının Beldibi’nin yeşil alanını talan ettiğini açıkladılar. Ahmet Arslan, Timuçin Hançolak, Süleyman Talih ve Celal Aslan adındaki meclis üyeleri, belediyede, İmar Komisyonu’nun kurulmasına rağmen, komisyonun başkanının bir türlü belirlenmediğini de eklediler. Beldibi’nde yapılan usulsüz yapıları Kemer Kaymakamlığı’na şikayet ettiklerini ve buna rağmen bir sonuç alamadıklarını da eklediler.
Aynı günlerde, Orman Bakanlığı tarafından Kazakistan Cumhurbaşkanlığı’na Konukevi yapılması için Dışişleri Bakanlığı’na tahsis edilen 50 bin metrekarelik arazide yükselen otel inşaatı da Beldibi sakinlerinin dikkatini çekmeye başlıyordu. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in villasının bulunduğu alana inşa edilen beş katlı otelin kime ait olduğu merak konusu olur. Çünkü inşaat alanında ne bir tabela vardır ne de bir işaret. Beldibi’nin, denizle karayolu arasına yapılan büyük inşaatların uyandırdığı merakla, köylüler sorar: “ bu inşaatlar kime peşkeş çekiliyor? ”
2001 yılında Beldibi köylülerinin yetkililere sorduğu sorunun cevabını, beş yıl sonra yine devletin en yetkili kurumlarından biri olan Sayıştay verecektir. Hem de çarpıcı bir raporla. Sayıştay’ın “Devlet Malları Raporu” başlıklı çalışmasında, Beldibi’nde Kazakistan Cumhurbaşkanlığı’na devredilmek üzere Dışişleri Bakanlığına tahsis edilen 50 bin metrekare orman arazisine, Fettah Tamince’nin sahibi olduğu Rixos oteller zincirinin bir halkasının daha eklendiği saptanır ve raporda; “ arazinin hiçbir bedel alınmadan devredildiği! ” vurgulanır.
Sayıştay raporunun ayrıntılarını 18. Haziran 2006 tarihli Sabah’ın haberinden öğreniyoruz: “…Antalya Orman Bölge Müdürlüğü, Kemer’in Beldibi Beldesinde 50 bin 354 metrekare araziyi Dışişleri Bakanlığına tahsis etti. Kazakistan ile ikili anlaşmalar yapıldı. Sözleşmeye göre bu araziye, Kazakistan Cumhurbaşkanlığı’nın Devlet Konuk Evi yapılacak, bir kısmı da Kazakistan Cumhuriyeti eğitim ve dinlenme tesisi olarak kullanılacaktı. Kısa süre sonra bu arazide, AKP’ye yakınlığı ile bilinen ve kuruluş aşamasında AKP’ye diğer otellerinin kapılarını açan Fettah Tamince’nin sahibi olduğu Rixos oteller zincirine bir yenisi daha eklendi. Sayıştay Raporunda “arazide tahsis amacına aykırı olarak beş yıldızlı otel yapılmıştır. Yapılan otel, Rixos Beldibi Oteli adıyla faaliyet göstermektedir.” denildi. Otel, arazinin yarıdan fazlasını kapladı ama firmadan hiçbir bedel alınmadı. Geri kalan kısmına Kazakistan Cumhuriyeti görevlilerinin kullandığı birkaç bina yapıldı.”
Meclis’in sipariş ettiği Sayıştay raporundan çıkan sonuçların ardından, bu usulsüz ve bedelsiz tahsiste adı anılan kurumlardan henüz bir açıklama gelmedi. Orman Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’ndan nasıl bir açıklama geleceğini bilmiyoruz. Ama önümüzdeki günlerde “hikaye edenlerin” ağzından, büyük gazetelerimizin yerel eklerinde bol ağdalı bir hikaye daha dinleyeceğimiz aşikar.
Bu hikaye burada bitmez. Anlatıcının “tezgahtar” dinleyenin gazeteci olduğu sohbetlerde, ortaya tuhaf bir hikaye çıkar. Hikayeyi dinleyen üçüncü şahıslar, yani okurlar, geçmişten alışkındır bu duruma. Her iktidar döneminin ‘muktedir’ hikayecileri vardır. Hikaye, kimi zaman Sultanhamam’da, bir manifaturacı dükkanında başlar, kimi zaman da Ankara’nın, dar arka sokaklarında… Çoğunlukla da ‘Yüce Divan’ da biter. Anlatıcının kimliği değişse de, hikayenin örgüsü değişmez. Bu yüzden Türkiye, dünya üzerinde tezgahtar siyasetiyle yönetilen, tüccar siyasetiyle dış politika üretilen tek ülkedir.