Dünya, Türkiye gerçeğine uyanıyor

Önce batı ve Arap dünyası tarafından Orta Doğu’da İslam ve demokrasinin bir arada varoluşunun başarılı ve parlak bir örneği olarak görülen, daha sonraları da mültecileri Avrupa’dan uzak tutacak bir bekçi olarak algılanan Türkiye, nisbeten pürüzsüz bir yolda ilerleyip, bugünlere ulaştı.

Avrupa ve Amerika’nın pragmatik liderleri, kısa erimli siyasi ve güvenlik endişeleriyle, Türkiye’nin her geçen gün otoriterleşmesine bilerek göz yumdular.

Onlar başlarını çevirdikçe, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetiyle işbirliğinin maliyeti arttıkça arttı.

Ama artık, demokratik ülke kamuoyları, hükümetlerinin, güvenlik ve ticaretin temel değerlerin önüne geçmesi için kullandığı mazaretlere eskisi kadar itibar etmiyor.

Gerçi hükümetler, hala, içine düştükleri ilkesizlik bataklığının derinliğini yadsımaya devam ediyor, ama seçmenleri, her geçen gün politikalarını daha yakından sorguluyor; memnuniyetsizliklerini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ifade ediyor.

Almanya’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret içeren bir şiir yazan Jan Böhmermann adlı komedyenin yargılanmasına izin veren Başbakan Angela Merkel, hiç beklemediği oranda ciddi bir direnişle karşı karşıya kaldı. Türkiye cumhurbaşkanının açtığı kişisel karalama davası, Alman parlamenterleri ve ülke medyasını ayağa kaldırdı.

Almanya’daki tartışma, Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye İlerleme raporu ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks’in insan hakları ve demokrasi konularında Türkiye’ye yönelik eleştirel açıklamasından bir gün sonra patlak verdi.

Perşembe günü Strasbourg’da oylanarak kabul edilen kararda, Avrupa Parlamentosu Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, ifade, medya özgürlüğü ve insan hakları alanlarında ciddi gerilemelere dikkat çekti ve endişelerini dile getirdi.

Parlamento ayrıca, geçen yıl, Avrupa Komisyonunun siyasi nedenlerle İlerleme Raporunu Türkiye’deki Kasım genel seçimi sonrasına erteleme kararını sert dille eleştirdi ve “Avrupa Birliği belirsiz bir sonuç karşılığında temel değerlerinden taviz vermemeliydi” dedi.

Hollandalı parlamenter Marietje Schaake ise belki de en canalıcı soruyu sordu: “Avrupa Birliği Türkiye’de ifade özgürlüğünü teşvik edecekken, nasıl oldu da Türkiye, otoriter eğilimlerini Avrupa Birliğine empoze etmeyi başardı?”

İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’a yaptığı dokuz günlük ziyaret ardından ve ayrıntılı raporunun yayınlanması öncesinde konuşan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks de Türkiye’nin insan hakları karnesini sert dille eleştirdi. Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle 1845 kişi hakkında açılan davaya ilişkin olarak Muižnieks, devlet başkanına hakaretin hala yasalarda suç sayıldığı ülkeler de dahil, Avrupa Konseyi’nin 46 diğer ülkesinin hiç birinde Türkiye’dekine benzer bir uygulamaya rastlamadığını belirtti.

Türkiye, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporunu reddetti ve Avrupa Birliğinden sorumlu bakan Volkan Bozkır’ın deyişiyle ‘yok hükmünde’ sayacakları raporu iade edeceğini açıkladı.

İngiltere’de de hükümet, insan haklarına gereken ölçüde öncelik tanımamakla suçlanıyor. Hükümet, Avam Kamarası Dışişleri Karma Komisyonu tarafından, Orta Doğu’da baskıcı rejimlerle ilişkilerinde sanayi ve ticaret bağlarını insan hakları endişelerinden üstün tuttuğu izlenimi verdiği ve eleştirilerini sadece kapalı kapılar ardında yaptığı gerekçesiyle eleştirildi.

Perşembe günü Londra’da Avam Kamarasında Khalid Nadeem başkanlığında Güney Asya ve Orta Doğu Forum’u tarafından ‘Türkiye’nin Orta Doğu’daki Dış Politika Hedefleri’ konulu bir panel düzenlendi. Toplantıda konuşan Liberal Demokrat Parti dışişleri sözcüsü Tom Brake, Muhafazakar Parti hükümetine yönelik bu eleştirileri tekrarladı ama bu defa özel olarak Türkiye konusuna değindi.

Tom Brake Türkiye’de insan hakları ihlallerinin artış gösterdiğini, ticari ilişkileri insan hakları endişelerinin önüne geçirdiği izlenimi veren İngiltere hükümetinin bu ihlalleri görmezden gelemeyeceğini söyledi. Brake ayrıca Liberal Demokratların, Avrupa Birliği ve Türkiye arasında varılan mülteci iade anlaşması konusunda da ciddi çekinceleri olduğunu belirtti.

Muhafazakar Parti hükümeti, bu eleştirileri reddediyor ve insan hakları konusundaki endişelerin ilgili ülke hükümetleriyle her temasta dile getirildiğini vurguluyor.

Ana muhalefet İşçi Partisine gelince… Onlar, 23 Haziran’da yapılacak Avrupa Birliğinden çıkılsın mı çıkılmasın mı referandumuna odaklanmış durumda.

Avam Kamarasındaki panelde konuşan İşçi Partisi dışişleri gölge bakan yardımcısı Diana Johnson, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğinin ve vize serbestisinin Haziran ayındaki halk oylamasında önemli konular olduğunu kabul etti. Johnson, İngiltere’de kamuoyunun, Türkiye’nin üyeliğe alınmasından endişe duyduğunun farkında ama partisinin referandumdan önce bu konuyu gündeme getirmeyi istemediğini de itiraf etti. “Önceliğimiz, İngiltere’nin Avrupa Birliğinde kalması yönünde bir sonuç almak. Türkiye konusunu şimdilik açmak istemiyoruz” dedi.

İngiltere, Şengen ülkesi değil, dolayısıyla Avrupa Birlinin Türkiye ile vardığı mülteci iadesi ve vize serbestisi anlaşmalarından doğrudan etkilenmiyor. Ama İngiliz politikacılar da Türkiye konusuna isteseler de istemeseler de kafa yormak zorundalar. Çünkü, Türkiye, çoktan, İngiltere’nin Avrupa Birliği ile geleceğini belirleyecek temel tartışma konularından biri haline gelmiş durumda.

1581640cookie-checkDünya, Türkiye gerçeğine uyanıyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.