“Dünyada Türkiye’yi temsil ediyorum”

– Sizi takip etmekte zorlanıyoruz. Bir yılda kaç ülke ve konser?
– Geçtiğimiz sezon 60 konser vermişim; 14 ülkede ve bunlardan Şili, Kanada, Kuzey Irak ve Lüksemburg ilk kezdi. Önümüzdeki günlerde Astana ve Almatı’da konserler için ilk kez Kazakistan’a gideceğim ve böylece kariyerimdeki 67. ülkeyi ziyaret etmiş olacağım.

– Nerede yaşıyorsunuz, diye sorsak kaç ülke adı verirsiniz?
– Asıl olarak eşimle Cambridge’de yaşıyoruz. Ancak konserler için Türkiye’ye geldiğimde, İstanbul’da ve Ankara’da evlerim var. Zaten anne-babam ve oğlum da Ankara’da. Yazları ise Bodrum’dayım. Ancak tabii aslında turnelerde, otellerde yaşıyorum çoğunlukla. Bazen bir buçuk ay Cambridge’e dönemediğim oluyor.

– Değişik coğrafyalarda yaşamak performansınızı nasıl etkiliyor?
– Her coğrafya, her kültür ayrı bir ilham kaynağı. İnsanın heyecanını her daim taze, duyularını her daim uyanık tutuyor.

Müzikte belki 30-40 dakikada seslerle mükellef bir dünya yaratıyorsunuz; eserdeki tüm duyguları, düşünceleri o süre içinde yaşatıyorsunuz. Sürekli seyahat halinde olmak da tam böyle bir şey: kısa ve yoğun ama kendi içinde tamamlanmış tecrübeler yaşıyorsunuz mekanlarla ve insanlarla. Performansınızı olumlu etkilemenin ötesinde, sahnedeki performansınız gibi yaşıyorsunuz zaten hayatı diyebilirim.

– Türk piyano ekolünden bahsedebilir miyiz? Bu bağlamda kendinizi nasıl konumlandırırsınız?
– Ben biliyorsunuz, 10 yaşında Üstün Yetenekli Çocuklar Kanunu kapsamına alınarak, iki yıl özel eğitimden geçirilip Paris’e gönderildim. Dolayısıyla ilk temelimi Türkiye’de almış olsam da sonrasında Fransız ve Alman hocalarla çalıştım, ve kendi teknik ve müzikal yorumumu geliştirdim.

Kısacası, Türk piyano ekolü dediğinizde, buna dâhil olduğumu söylemek zorlaşıyor. Benim daha ziyade Rachmaninov gibi virtuozlarla anılan ve artık oldukça nadir bulunan romantik piyano ekolüne dâhil olduğum söyleniyor.

Yine de bunun bir teknik detay olduğunu ve benim her zaman dünyada Türkiye’yi temsil ettiğimi altını çizerek belirtmeliyim.

– Bir konser sonrasında sizi huzurlu kılan nedir?
– Bir konserde solistin en iyisini yapmasının haricinde salon, dinleyici, piyano, varsa orkestra ve şef gibi başka faktörler de sonucu etkiliyor.

Beni en huzurlu kılan tabii bütün bu faktörlerin mükemmel veya mükemmele yakın düzeyde bir araya gelmesi olur, ancak maalesef her şeyin içinize sinmesi pek sık gerçekleşemiyor. O nedenle, ben en iyi şekilde çaldığımda diğer faktörler de belli bir standardı yakalamışsa müziği paylaşmış, birlikte eşsiz bir müzikal yolculuğa çıkmış ve zenginleşmiş halde dönmüş olmak bana huzur ve mutluluk vermeye yetiyor.

– Sanat yaşamınızı sürekli besleyen neler var?
– Yaşamın tümü, desem belki size çok muğlak gelecek bir cevap ama tam olarak bunu kastediyorum. Müzik yaşamın ta kendisi ve müzik de ben de sürekli yaşamın kendisinden besleniyoruz.

– Sayısız uluslararası tartışılmaz başarıların ardından gelecekte “Şunu da yapmak gerek” dediğiniz ne var?
– Gelecek projelerim konusunda biraz ketumum, kesinleşene kadar kendime saklamayı tercih ediyorum.

– Yakın gelecekteki programınızı öğrenebilir miyiz?
– Şimdi Ekim başında Bilkent Senfoni Orkestrası’nda efsane şef Vladimir Fedoseyev ile vereceğimiz konserin ardından Belçika ve az önce dediğim gibi ilk kez gideceğim Kazakistan var sırada.

İstanbul’da sonbahar-kış sezonunda beş konserim olacak. 31 Ekim’de İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı yararına bir resital vereceğim – ki benim hep çok sevgiyle gerçekleştirdiğim konserlerimdendir bu.

14 Kasım’da Süreyya Operası’nda ilginç bir konser olacak: Liszt’in 200. doğum yılı için iki piyano, iki konçerto projesi gerçekleştiriyoruz. Ben bu konserde yıllardır gelişimini takdirle izlediğim genç yetenek Doruk Görkem Tokur ile birlikte çalacağım; bir nevi, onu İstanbullu müzikseverlere takdim edeceğim diyebiliriz.

16-17 Kasım’da Borusan Filarmoni Orkestrası ile müthiş bir program var: tabii ki Saygun! Şef Sasha Goetzel ile ilk defa Saygun çalacağız; yurtdışında olduğu gibi Türkiye’de de geldiği günden beri adından hep övgüyle söz edilen bu yetenekli şefle hocamın 1. Piyano Konçertosu’nu yorumlamayı dört gözle bekliyorum.

15 Aralık’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda vereceğim resital ise ayrı bir heyecan kaynağı benim için: İstanbul’da daha önce hiç seslendirmediğim, yepyeni ve hem de görkemli bir repertuarla çıkıyorum müzikseverlerin karşısına.

– Son olarak Gümüşlük Festivali’nin geleceği ve kültür yaşamımıza katkıları konusunda düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
– Gümüşlük Klasik Müzik Festivali, Gümüşlük’ü yaz boyunca bir müzik köyüne dönüştürmenin hayaliyle yola çıkmıştı ve artık Belediye Başkanımız Mehmet Tire’nin de destekleriyle bu hayal neredeyse gerçekleşiyor. İki yıldır, festivalimiz iki ay sürüyor ve sadece Eklisia’da değil, beldenin farklı mekanlarında, gündelik hayatın içinde de klasik müziği yaşatıyoruz.

Bu festival Eklisia’nın büyülü atmosferinde ruhunu buluyor, diyebilirim. Pek çoğu ülkemize ilk kez gelen birbirinden değerli virtuozlar burada çok özel bir tecrübe yaşıyorlar ve dinleyicilerimize yaşatıyorlar. Gümüşlük Festivali’nin çok özel de bir dinleyici kitlesi var zaten: tatillerini bize göre ayarlıyor, komşularını da organize edip geliyorlar. Gerçekten seneler içerisinde bir büyük aile olduk burada. Tabii bir de ustalık sınıfları var ki şimdiye kadar pek çok genç müzisyeni kucakladık böylece, onların hayatlarında yeni pencereler açtık.

Gümüşlük Klasik Müzik Festivali kendi tarzına, benzersiz bir ruha sahiptir ve böyle de devam edecektir.

734340cookie-check“Dünyada Türkiye’yi temsil ediyorum”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.