Böylece yaşamı boyunca büyük hakaretler görmüş, köle muamelesiyle karşılaşmış Julia’nın onuruna saygı gösterildi ve eski dilde söylendiği gibi iade-i itibar edildi.
1834 yılında Meksika’da doğan Julia genç kızlık çağında Latince tıp terimleri olarak adlandırılan ¨^ypertrichosis¨ ve Gingival hyperplasia¨ hastalığıyla karşılaştı. Kısaca aşırı ve ölçüsüz büyüme, organlarda bozulma biçiminde kendini gösteren rahatsızlığın bir yan etkisi de aşırı derecede kıllanmayla sonuç veriyordu. Julia kısa sürede toplum dışına itildi, afaroz edilmiş gibi dışlandı. Kendisine ayı veya maymun kadın adı takılmıştı. Ailesi Julia’yı sokağa bırakınca sirklerde gösteriye çıkmaktan başka yol bulamamıştı. Bu arada Julia’nın sırtından ve çirkin şöhretinden para kazanmak isteyen, acımasız bir sirk dansörü Theodero Lent, güya evlilik yaparak onu sirklerde pazarlamaya başladı. ABD ve hatta Avrupa sirklerine gösteriye çıkıp çirkinliğini sergileyerek hayatını kazanan, kazandığı paraları kocasına veren Julia, üstelik nasıl olduysa hamile kalmış, o sırada ¨Turnede¨ bulundukları Moskova’da ardından birkaç gün yaşayacak bir erkek evlat dünyaya getirmişti. Fakat anne ve oğul doğumdan kısa süre sonra ardı arkasına hayatlarını kaybetti. Anlatılanlara göre çocuğun babası ve Julia’nın kocası Theodero, onları hastane odasında görülmesi için bilet satmaya devam ediyordu. Zalim yürekli Theodore, Moskova’daki mumyacılara karısını ve oğlunu mumyalaştırmış, onları kent kent aylarca gezdirip ölülerini halka seyrettirerek para kazanmaya devam etmişti. Norveç’e geçtikleri sırada Norveç Krallık polisi olaya el koyup mumyaları Oslo Üniversitesi’ne taşıttı, orada defnedildi.
İnsan zulmünün ve acımasızlığının bir sembolü olarak tarihe geçen ¨Dünyanın En Çirkin Kadını-Julia¨ için bir süreden beri ABD’de İnsan Hakları üzerine savaşım veren sivil örgütler çaba göstermekteydi. Bu çabalar sonunda Norveç’ten alınan Julia ve oğlunun kalıntıları, Meksika’ya getirilip Katolik bir dinî tören ardından, yeniden toprağa verildi.
Görsel: Getty Images
