Doğa boşluk bırakmaz

Kimsenin yanına kalmıyor dostlarım, doğa önünde sonunda cezayı kesiyor. Yutturdum diye düşünüyor o sefil, bundan sonrası benim için dümdüz diyor. Küçücük bir parçası olduğu doğayı tanımıyor. Katiller de nasıl güzel kurarlar oyunlarını. Önce eve çağırırım, bir güzel içiririm, sonra banyoya giderken arkasından saplarım bıçağı. Sonra banyoda küçük parçalara ayırırım. Bir parçasını Tuzla’da denize, bir parçasını Büyükada’da çöplüğe, öbür parçalarını çöp kamyonuna… Gönül rahatlığıyla yapar bunu. Bir de bakar ki zavallım, birileri kapıya dayanmışlar. “Ben nerede açık verdim?” diye soracak vakti de olmaz. Bülbül gibi konuştururlar.

“Bak şu adama bir şey olmadı, onca kötülük yaptı, koca bir kurumu çökertti, oh ne güzel, yardakçılarıyla kurdu saltanatını” dedi bir tanıdığım. “Çok haklısın, adının alçağa çıkmasını saymazsan gerçekten kazancı büyük. Öyle ki bu aşağılanma torunlarının torunlarına bile yeter.” Böyle dedim ben de. Kendini bilmez siyaset adamları da kirli işlerini her zaman çok güzel gerçekleştirirler. Kokusu çıkmaz diye düşünürler. Bir yerden kötü kokular gelmeye başlar. Doğrudur, belki kimse ona gel hesap ver demeyecek. O gene başı azçok yukarda dolaşacak. Ama insanlar onun ne olduğunu bilecekler. Torunları onun ne mal olduğunu annelerinden ve babalarından değil de ondan bundan öğrenecekler. İnanamayacaklar. Salonun başköşesindeki fotoğrafta her önüne gelene gülücükler fırlatan bu çocuk yüzlü yaratık onca pisliğin yaratıcısı olabilir mi? “Anne, dedem bunca kirli işin sorumlusu olabilir mi? Ya da “Baba, ninem bu kadar pis işe burnunu sokmuş olabilir mi?”  Olabilir yavrum!

Platon’un düşü biraz çocukçaydı: filozoflar hiçbir kurumu yönetemezler. Bir muhallebici dükkanını yönetebilen bir filozof görsem ben küçük dilimle birlikte büyük dilimi de yutarım. “Hiç mi beceremez?” diyeceksiniz. Becerir becermesine de ona yazık olur. Bıraksalar becerir ama bırakmazlar. Birileri akbabalar gibi üstüne çullanırlar. “Burası bizim çöplüğümüz, biz burayı bozuk bilincimizle ve bozuk ahlakımızla istediğimiz gibi götürürüz. Dürüstlük de neymiş! Eski köye yeni alışkanlıklar mı gelecek? Hadi bakalım amcacım, sen şöyle ağır ağır yaylan bakalım…” Orada durabilmesi için onun da kirli ilişkilere girmesi gerekir. Yapamaz bunu. Ben her zaman söylüyorum: Bacon’dan başka ahlakı bozuk tek bir filozof yoktur, o da filozof olmaktan çok yeni bilimsel düşüncenin yöntemini ortaya koymuş çok önemli bir düşünürdür.

Doğayı oyuna getiremezsiniz. Çünkü doğa boşluk bırakmaz. Şaşmaz bir düzen vardır doğada. Örneğin her 21 eylül güze geçiş günüdür. Bu yıl dünya ağırdan aldı, 28’inde güze geçilecek diye bir gerçek yoktur. Öyleyse neden kuşun biri bu yöne uçarken öbürü şu yöne uçar. Hayvanlar dizgesinde yukarıya doğru çıktıkça seçme gücünün oluştuğunu görürüz. Bu oluşum özgürlüğün ve ona temel olan bilinç gücünün belirtisidir. İnsan özgür seçişe ulaşmış tek hayvandır. Ancak onun özgürce seçimler yapabilmesi için özgür seçişe ulaşmış olması yetmez, bilincini yeterince geliştirmesi gerekir. Bilincini yeterince geliştirememiş insan özgür seçişi kullanamaz mı? Keşke kullanamasa, kullanır. Kullanır ama serçe gibi, eşek gibi, domuz gibi, kertenkele gibi kullanır. Tutar o güzelim doğal güçle adam öldürür, dolandırıcılık yapar, birilerinin ayağına karpuz kabuğu koyar, bir üst makama ulaşıp hırsız çetesi kurar…

Kimsenin yanına kalmıyor dostlarım. Bu bir avuntu değil. Kendileri pek güzel ödedikleri gibi, çocukları ve torunları da ödüyorlar. Özgür seçişi cahilce ve ahlaksızca kullandıkları için başlarına neler geliyor neler! “Kendisi çeksin her yaptığının cezasını, çocuklarına yazık değil mi?” Öyle mi dediniz? Doğa kullanabilir mi kullanamaz mı demeden hepimize birer özgür seçiş vermiştir ama kendisi kendisini seçimlerinde özgür kılmamıştır. Doğa acımasızdır. Doğa altı yaşında bir çocuğu gözünü kırpmadan öldürebilir. Bunun dışında doğa hep kendi gereklerine uyar. Doğa için herhangi bir özgürlükten sözedebileceksek bu özgürlük kendi yasalarına göre davranma özgürlüğü olacaktır. Doğa bize ya da daha doğrusu anlayana özgürlüğün zaten böyle bir şey olması gerektiğini, onun başıbozukluktan daha başka bir şey olduğunu anlatır. Ben derslerimde hep şu örneği verirdim: bugün hava güzel, şimdi okula kim gidecek, ben en iyisi şöyle bir Boğaz’a kadar uzanayım dediğimde mi özgürüm yoksa hava çok güzel ama beni öğrencilerim bekliyor dolayısıyla hiç yolumu değiştirmeden doğruca okulun yolunu tuttuğumda mı özgürüm?
Geçenlerde bir gazetenin üniversite ekinde üşenmedim saydım: tam yüz otuz tane üniversite var – şimdilik. Putin’in ve Pavlov’un üniversitesinde okumak istemez misiniz ilanları da cabası. Böyle böyle bilinçleneceğiz işte…

642230cookie-checkDoğa boşluk bırakmaz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.