Doğduğun şehir mi, doyduğun şehir mi?

yokluklarına bahane yapmadıysan bu şehri ve başka bir şehrin kapısında  varsa bir bekleyen seni,  bundan böyle yüreğinde bir çizikle yaşaman gerektiğini anlaman gerekir.  Çünkü doğduğun şehrin sana armağan ettiği en büyük şey,  senin geçmişindir. 


Atamazsın, satamazsın, hibe edemezsin ve asla içinden söküp çıkaramazsın.  Şu köşedeki hamburgerciyi, garın yanındaki küçük PTT‘yi, köşe başındaki sigara bayiini, aklına düşen ilk sevgiliyi şu otobüs durağında karmakarışık bir yağmur anında nasıl beklediğini, hafızandan  istesende silemezsin.


Yağmurun çamura dönüştüğü toprak yollarda, ne kışlar baharlara dönüşmüştür oysa. İsmi okul olan o ulvi kurumların, o ulvi kurumların içindeki öğretmenlerinin-arkadaşlarının bilinçaltına  yapıştırdığı etiketlerin, 1 demir lirayla kantinden gazoz ve simit aldığın teneffüslerin, el-işi derslerindeki uhu kapma yarışlarının, bol resimli saman kağıtlı hikaye kitaplarının ve  pahalı keçeli kalemlerin  hafızana kazıdığı fotoğrafları biriktirirsin.


Güzel anlardan bir bohça yapıp sırtlanırsın başka bir şehre. Bir kış günü gözlerin düşer önce otobüs  penceresinden uzanan manzaraya, yukarıda dürülü paltona bakarsın yavaşça. Ancak bu yeni şehrin soğuğuna yetmeyecek gibidir.  Başka bir şehirde hayat böyle başlar. Sonra giyinmenin örtünmek, ağlamanın çaresizlik, yoklukların sebebinin sadece para olmadığını anlarsın.


Sevgilerin koşulsuz, umutların tükenmez, çabaların sonsuz olduğunu anlarsın yaşamak için. Büyümüşsündür. Bu yeni şehir, sana doğduğun şehir gibi güven vermez asla. Çünkü çocukluğunu bırakmışsındır geride, bir daha hiç bir zaman o kadar umursamaz yaşayamayacağın çocukluğun yetim kalmıştır.


Kimileri askerlik anılarını biriktirir. Kimileri doğum, sünnet, nikah tarihlerini. Kimileri imzaları, karar tarihlerini. Bense; toprak yolun, ağaç evin, sokak çeşmesinin, o hergün üstünden geçtiğim yolların, apartmanların, bakkalın bir süpermarkete dönüşmediği zamanlarda ki halini…


Annemin elimden tutmadan da yürüyebildiğim ana caddeyi, okuldan almaya gelen ilk çocuk sevgilimi, kızgınlıklarımı, keder sandığım çocuk saçmalamalarımı, su savaşını, yakartopunu ve diğerlerini… biriktiririm… Ancak geleceğin, geçmişin üzerine kurmadan unutulmaması gerektiğini bildiğim gibi biriktiririm…


Yıllar sonra yeni bir şehir de tekrar doğabilmeyi bildiğim gibi…


Çocukluğumun şehrine bir misafir gibi değil, ruhuma kavuşmuş gibi özlemle giderim ve asla kaybolmam sokaklarında… Ben o şehri avucumun içi gibi bilirim. Sevdiğim ama beni geleceğe taşımayan bir şehri terketmem gerektiğini bildiğim gibi… Yüreğim buruktur biraz ama buruk yürekle devam ettirilemez hayat.  Eklemek gerek, uzatmak gerek, katmak, çoğaltmak gerek… Bunun için gitmek zaruriyse gitmek de gerek. Bilirim.


Yüreğini, aklını, sabrını  başka bir şehire taşımak sabır ister. Güzel anıları biriktirmenin yolu, doğduğun şehirden geçer. Ancak aslolan; şu an yaşadığın şehrin sokaklarıdır,  çünkü; sen nerede yatmak istersen orası olur mezarın  ve ne yazıkki mezar taşları her yerde aynıdır…


 

677660cookie-checkDoğduğun şehir mi, doyduğun şehir mi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.