Dortmund’dan bir Çiğdem Şahın geçti

Çiğdem’e Hamburg’a geldikten sonra ilk mesajımda “Geldin mi canım, memleketime?“ diye selamlamıştım. Bir türlü yaşamımda geride bırakamadığım Almanya memleketim mi olmuştu? Bu ifade Çiğdem’den çok beni şaşırtmıştı. Evet bu üçüncü memleketti sanki kök saldığım. Ve burada da kalıcı olmuştum.

Çok enderdir Türkiye’den dostlarımın doğal yaşam ortamında Kuzey Ren Westfalya Eyaletinde otuz yılımı geçirdiğim Dortmund’da beni yaşaması. Çiğdem’in buralara gelmesini, buradaki göçmen yaşamlarından izlenimler ile dönmesini çok istedim.

Gelmişken birikimini buradaki demokratik çevreler ile paylaşması gerekir düşüncesi ile kendisi ile bir Eğitim Semineri hedefledik. Böylece aylar öncesinden bir Dortmund gezi planı yaptık. Özellikle DIE LINKE (Alman Sol Parti) Dortmund Çevresi için bir Eğitim Seminerinin hem siyasi ortamımda hem kadın çevremde bir olumlu etkinlik olacağını düşündüm.

Çiğdem’in Hamburg programı da belli olunca gelmesi bizim için daha da kolaylaşmıştı. Dortmund‘a ayırdığı 11.Mayıs – 22.Mayıs 2009 arası zaman dilimi şehrimizin Enternasyonal Kültür Haftasına rastlaması ile çok yönlü bir döneme denk düşmüş oldu.

Çiğdem’i Dusseldorf havalimanında heyecanla karşıladığımda sanki tüm dostlarım, Türkiye’de yaşayıp çat-kapı gelemeyen tüm dostlarımın yerine gelmişti. Hasret gözyaşları kirpiklerimin ucunda; heyecanla karşıladım bu özel konuğumu.

O andan itibaren başladı; etrafı onun gözleri ile algılama.
“Burası ne kadar yeşil bir yer “ dediğinde sanki eyaletimizin yeşil tonlarını yeni keşfetmiş gibi bakındım etrafıma. Belki de Karadeniz yeşilini anımsatan baharları beni buraya bağlamıştı.

Bir buçuk saate yakın tren yolculuğumuz vardı Dortmund’a. Daha çok İstanbul’u, Balat’ı ve oradaki ortak dostlarımız Refika’yı Şina ve Birol Topaloğlu’nu konuşarak geçti zaman. İstanbul’u ve Balat’ı özlediğimi hissettim derinden.

Ortak arkadaşlarımız Laz Kültür Hareketinin önemli isimleri olsa da, Çiğdem’i ben bu yıl dördüncüsü yapılacak olan Yeşil Yayla Kültür Sanat Ekoloji Festivali’nde düşünce arkadaşı olarak tanıdım üç yıl önce. Ve her geçen gün dostluğumuz pekişti.

İste bundandır ki, Çiğdem’in burada konuğumuz olması, siyasi birikimlerini bizlerle paylaşması çok uzun zamandır dilediğim bir olaydı. Yaşam insana bazen çok dilediği güzellikleri sunar. Belki her güzelliğin arkasında bir emek vardır, ancak bazen yaşam süprizlerle doludur.

Çiğdem’in Dortmund ziyaretini ben kendi ellerimle hazırlasam da bana yine de yaşamın sunduğu bir süpriz kadar heyecan verici idi. Bu değerli konuğumuzu resmi olarak davet eden DIE LINKE Dortmund Federal Milletvekili Ulla Jelpke’ye ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu özel davet üzerine Yard. Doç. Dr. Çiğdem Şahin; çalıştığı Üniversiteden izin alıp bir aya yakın Hamburg ve Dortmund programını gerçekleştirebildi.

Hamburg’da ki etkinliklerin yoğunluğuna rağmen her zamanki canlılık üzerinde, hayat dolu bir entellektüel Laz kadını ile bir arada olmak, bir anda yaşamıma ayrı bir renk verdi. Kendisini çalışma ve yaşam mekanımda misafir ederken gündelik yaşama dair küçük ayrıntıları gözlemlemek inanılmaz keyif verici idi.

Mekanımda kullandığım renklere kadar, önceliklerimizde öylesine bir benzerlik vardı ki. Bu yaşama bakışımızdaki ortak paydanın ne kadar yoğun olduğunun bir göstergesi olarak bilince çıktı. Çiğdem, yeri geldiğinde verici bir eğitim uzmanı, yeri geldiğinde bir oda arkadaşı ve sıcak bir dert ortağı olabiliyordu.

Dortmund‘da ki ilk izlenimleri

Bir yanda 15 Mayıs’da programımıza koyduğumuz Eğitim Semineri “Kapitalizmin daha ne kadar yoksulluğa ihtiyacı var” hazırlıkları sürerken, diğer yanda Çiğdemin Dortmund’a dair önemli mekanları görmesi için kadın arkadaşlara zaman ayırmalarını rica ediyordum.

Bu mekanlardan biri Dortmund Hauptbahnhofa (merkezi istasyon) yakın Eski Nazi Hapisanesi Steinwache idi. Enternasyonal Kadın Derneği NANA dan bir arkadaşımız Rukiye; bir gün bu mekana götürür Çiğdemi. Rukiye uzun zamandır Türkiye’ye gidemeyen bir siyasi mülteci arkadaşım. Her iki arkadaşımın karşılaşmasını çok önemsedim…

Çiğdem’in Dortmund’da katıldığı ilk toplantı, onu biraz hayal kırıklığına uğratır. Nazilerin Dortmund’da ki Bir Mayıs saldırısını değerlendiren “Sağa karşı dur de platformu”nun elemanlarındaki anti-demokratik yapı şaşırtır üzerinde İstanbul havası olan arkadaşımı.

Genel olarak buradaki göçmen yaşamlarından söz ederim..Her ne kadar yaşanılanları bir çırpıda özetlemek zor olsa da..

Arada ona buradaki göçmenlerin yaşamına dair çarpıcı ayrıntılardan söz ederim. “Biz buranın zencileriyiz“ cümlesini kurduğumda kendim bile irkilirim. ‘Memleketim’ dediğim bir yer ırkçılığı böylesine içselleştirmis bir ülke mi idi? Bunu İstanbul ‘dan gelen arkadaşıma bir on gün içinde anlatmak zor olacaktı.

Uğrak yerimiz Literatur Cafe TARANTA BABU

Çiğdem’in Dortmund günlerinin ikincisi idi, 15 Mayıs semineri için tercüman olarak çağırdığım seksenli yıllardan bu yana, ‘gençlik hareketinden’ beri tanıdığım Dersimli Tahsin arar bizi. Etkinlik öncesi karşılaşmak, sohbet etmek için Dortmund’un Sol Yelpazesinin uğrak yerlerinden biri olan Taranta Babu Edebiyat Kahvesinde buluşuruz.

Öyle tesadüf ki o gün, tüm eski tanıdıklar sözleşmiş gibi ordaydı. Kızkardeşim Hani’nin öğrencilik yıllarından bir arkadaşı Ece, benim ilk Almanya yıllarımdan Trabzonlu tanıdığım Erol, yine İstanbul’a yerleşen bir eski yoldaşım çocuklarını ziyarete gelmiş buralara ve Taranta Babunun yıllardır emektarı olan Hasan. Defalarca Nazi saldırılarına hedef olan bu ender mekanı inatla ayakta tutmaya calışan dünyalı bir Kürttür Hasan..Büyükada da gençlik yıllarını geçirmiş, orada değişik kültürlerle karılaşmış Dortmund’da ki muhalif Almanlar ve siyasi göçmenler içinde sıra dışı bir yeri olan mekanı ile dünyalı bir Kürt.

Çiğdem’e bir çırpıda otuz yıl bir geçmişi olan Dortmund’lu yıllarımı özetlemek mümkün olmadığı gibi, Taranta Babuda kurulan dostlukların kıvamını da aktarmak mümkün değildi. Bir kaç yıl önce Enternasyonal Kadın Derneği NANA toplantılarını yaptığımız otantik köşede bir grup Alman oturmaktaydı. Biz tezgahın yani başındaki oturma köşesinde çaylarımızı yudumlarken Cafe sakinleri gündemi konuşmaktayadı. Gündem Dortmund’da gitgide yükselen Nazi saldırıları ve belediyenin güvenlik güçlerinin gerekli önlemleri almayışı.

“Kapitalizmin ne kadar yoksulluğa ihtiyacı var?”

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde Yardımcı Doçent olan Çiğdem son zamanlarda kapitalizmin kriz kuramları üzerine yoğunlaşmış teorik birikimi olan bir arkadaşım. Buralara gelişinde birikiminden siyasi ortamımın ve kadın çevremin faydalanmasını çok istedim.

Seminer başlığını “Kapitalizmin ne kadar yoksulluğa ihtiyacı var ?” olarak belirlerken Almanya’da ki krizin yol açtığı yoksullaşmaya vurgu yapmak istedik

DIE LINKE (Alman Sol Parti)’den Belediye Meclisi üyesi arkadaşların ve Federal Milletvekili arkadaşımız Ulla Jelpke’nin sponsorluğu ile bir eğitim semineri gerçekleştirdik. Güzel bir konferans salonu kiralayıp iki dilde el ilanı bastırdık. Seminerin düzenleyicisi Dortmund ve Çevresi Alevi Kültür Derneği ve Enternasyonal Kadın Derneği NANA idi. Çocuklu kadın arkadaşlar için çocuk bakımı organize ettik.

Hazırlık çalışmalarına geniş zaman ayırmamıza rağmen el ilanı istediğimiz kalitede olmadı. İletişim hatalarından dolayı, çok önemsediğimiz çocuk bakımı gerçekleşemedi. Bu durum bir iki kadın arkadaşı düş kırıklığına uğrattı. Sonuçta bu arkadaşlar seminere katılamadılar.

Ancak, gerek Çiğdem’in konuya dair sunumu, gerekse katılımcıların bilgi seviyesi ile çok nitelikli bir tartışma gerçekleşti. Birçok kişi eski bilgilerini tazelediklerin ifade ederken bir katılımcı Çiğdem’e bu bireysel çabasından dolayı teşekkür etti. Gelecek topluma dair düşüncelerini teorik kavramlara boğmadan bu kadar yalın anlatmasının dinleyici açısından önemini vurguladı. Seminere 25 kişi katıldı ve ardından yapılan tartışma ile birlikte üç saati geçti.

Seminere Alman yoldaşlarımdan daha çok katılım beklerdim doğrusu. Buna tümü ile ilgisizlikten öte kısmen Dortmund’daki gündemin yoğunluğu sebep oldu diyebilirim. Yinede çok özverili kadın yoldaşım DIE LINKE Dortmund Yönetim kurulundan Iris’in emeği seminerin gerçekleşmesinde önemli bir yere sahipti.

“Lazebura Çevresi” ile Buluşma

Çiğdem buralara gelmişken Lazebura Birliği Çevresi olarak belirtebileceğim Laz çevrem ile bir buluşma planladık. 17 Mayıs Pazar günü, Hopalı arkadaşım Ayfer’lerde bir kahvaltıda bir araya geldik. Bu güzel buluşmaya bir Laz aydını olan, Hopalı ressam ve sanat tarihi hocası Aydın Karahasan eşi Nevin Karahasan ile katıldı.

Sohbetimizde Çiğdem’in bir gün önce katıldığı Kanal Avrupa’daki televizyon programı vardı. Ve Çiğdemi çok seven bu Hopalı dostlarımda yakaladığım, bir Hopa sevgisi taşıyordu sohbetlerden. Haksız da değildiler, bir abartı değildi bu sevgi son iki yıl Hopa Festivalinde yörede bulundum. Böylece kültürel olarak ne kadar ender bir yer olduğunu yakınen gözlemleme imkanım oldu.

Kahvaltı sonrası Karahasan’lar ile atölye ve yaşam alanı olarak bir müze kıvamındaki mekanlarına gittik. Çiğdem, Aydın Karahasan’ın kitap dergi ve kültür arşivi ve tabloları arasında adeta büyülenmişti. Bu etkilenmeyi her gelişimde ben de yaşarım. “Bu mekan eyaletimizde en çok sevdiğim mekandır„ dedim yanımdakilere.

Aydın Karahasan, doğu dilleri ile ilgili araştırmasından resim sanatına siyasi konulara dair gündemindeki konulara kadar çok çeşitli alanda Çiğdem’le derin sohbetlere dalarken, ben Nevin abla ile her günkü yaşama dair olağan sohbetler ile keyifli dakikalar geçirdim.

Çiğdem’in Kanal Avrupa’daki açıkoturumu üzerinde sohbetler devam etti. Hep beraber bu programın kayıtlarını izledik, yorumlar yaptık.

Bir ara öyle dalmış olmalıyız ki Nevin ablanın sıcak mısır ekmeği ile ev yoğurdu servis ettiğini henüz fark ettik. Nevin abla fırınlanmış mısır ununu kendi hazırlamakta, bir kuzeninin evinin bodrumuna kurdukları ortak elektrikli değirmen ile mısırı öğütmekteler. Ve hemen bu değirmen kollektivine katılma planları yapıyorum kendi mısır unu ihtiyacım için. Hatta çevremde bir çok kişi ve aile var taze mısır ununa ihtiyaç duyan. İşte bu ayrıntılar Laz Kültürünü uzaklarda yaşamanın örnekleri.

Akşam üstü yine Lazebura Birliği çevresinden Nevin ablanın kuzenleri olan Beyhan Abla ve kızkardeşi Fatma Abla, eşi İsmet Ağbi gelirler. Yıllardır bir sendikacı olarak aktif olan, İsmet ağbi artık emekli olmuştur. Kültür çalışmamıza daha çok zaman ayırabileceğini belirtir.
Bunu duymak beni çok mutlu eder. Aynı şekilde Beyhan, Lazebura Birliği’nin yeniden yapılanma sürecinde yer almak istiyor.

Bir ara Münich’de yaşayan Hopalı Laz aydınlarından Fuat Bultan ile sesli internet bağlantısı görüşürüz. Laz Aydınlarının başbakanlığa verdiği resmi Dilekçenin ne kadar isabetli bir adım olduğunu bir kez daha Fuat abiden duymak içimdeki sevinci pekiştirdi.

Her zaman bir araya gelemesek de bizler Almanya’daki Laz Kültürü Çevresi hem yöreselliği hem enternasyonalizmi doyasıya yaşayabilen dünyaya ve geleceğe açık bir çevre olarak birbirimize pozitif enerji verebiliyoruz. Çiğdem’i aramızda görmek bizi çok mutlu eder. Pek alışık olmasam da sayısız hatıra fotoğrafı çeker o mutlu anları belgeleriz, Çiğdem’in talebi ile…

Hopalı Nurten ile Witten’de

Çiğdem Dortmund’dan ayrılmadan tanıştırmak istediğim çok özel bir Hopalı arkadaşım daha vardı. Grup TUTASTE’nin solisti Nurten.1990’lı yıllarda henüz Lazca şarkı söylemek bir hayal iken demokratik platformlarda, Lazca şarkılar söyleyen sanki sesi Laz müziğine göre yaratılmış dünyalar güzeli bir kültür emekçisi.

Nurten’i eşi Celal’i ve henüz anaokulu dönemindeki kızları Teona’yı görmek için Dortmund yakınlarındaki şirin kent Witten’e kısa bir tren yolculuğu yaptık. Witten’in güzelliğini Çiğdem’in gözleri ile gözlemler gibi idim. Küçük evler, tarihi binalar, klasik kiliseler ve herkesin birbirini tanıdığı izlenimini veren dar sokaklar.

Çiğdem ile Nurten’in Hopa’dan ortak arkadaşlarının olması sohbetin derinleşmesine yol açan bir faktör olsa da, bu iki narin Laz Kadınının hayata bakışındaki paralellikleri izlemek benim için bir “atölye” boyutunda öğretici idi.

Sevgili Teona’nın yakınında olmak, bu Lazca isimlerle büyüyen yeni bir kuşağın geleceğe dair ipuçlarını yakalamak demekti. Witten’deki o öğle sonrasında haftaların yoğunluğundan kaynaklı yorgunluğun hafiflediğini hissetim.

Çiğdem’ İstanbul’a uğurlarken

Çiğdem’in İstanbul’a uçuşundan bir gün önce Enternasyonal Kadın Derneği NANA’dan arkadaşları beş çayına benim çalışma ve yaşam mekanıma davet etmiştik. Yıllardır birçok dernek deneyimim olmasına rağmen NANA’nın yaşamımda çok özel bir yeri vardır. Anlamı mitolojide Kadın tanrıça, anadilim Lazca da anne, Gürcistan’da bir kadın ismi olan NANA gerçek anlamı ile derneğin misyonunu özetliyor. Dokuz kişilik bir kadın çevresi olan bu platformda Kadın Dayanışmasının kültürel kimlik ve demokratik duruş ile birleştirildiği sıra dışı bir grup yapısı.

Çiğdem’i NANA’dan kadın arkadaşlar ile uğurlarken bir hüzün yerine bir çoğalma hissettim içimde. Kendi aramızda NANA çevresine “Kız kardeşler Grubu” deriz çoğu kez. Çiğdem’de bizimle aynı paralelde düşünen bir kız kardeş idi.

Ertesi gün ama, 22 Mayıs Cuma, Çiğdem’i Dortmund’un mütevazi havaalanından İstanbul’a uğurlarken, içime çöker hüzün. Ayrılma noktalarını daralma ile yaşarım çoğu kez. Her ne kadar Çiğdem’i daha yakından tanıdığım şu on bir günde ayrılma noktasını hiç düşünmesemde…

Sabırsızca İstanbul’a uçmak isteyen Çiğdem’le birlikte,
yüreğim akar memlekete.

Selma Koçiva

31.Mayıs.2009, Dortmund / Almanya

1619180cookie-checkDortmund’dan bir Çiğdem Şahın geçti

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.