Einstein, Freud, Akiller ve ötekileri

Barışın maliyeti hesap edilmez. Barış muhasebesi tutulamayacak kadar insana, evrene yakışan değerli bir durumdur. Aklıselim kimse barışa karşıyım demez, diyemez. Ancak gerçekliği üzerine laf edilebilir. Gerçek olması için çalışılır.

Akil insanlar çalışmalarına devam ediyor. Bu arada protestolara hedef oluyorlar. Ve çapulcu olarak nitelendirilecek kadar da ne azlar ne de söyledikleri dinlenmeyecek kadar değersiz. Farklı olabilir ama belli ki onların da dinlenmesini istedikleri söyleyecekleri var.

“Akil insanlar” olarak adlandırılan ve doğası gereği toplumun ortak aklına seslenmesi gereken bu oluşum neden tepki alıyor. Oluşuma katkı verenlere bakıldığında soldan sağa arabeskten baleye her kulvardan sözü dinlenen kişiler var. Toplumun her kesimine etki yapabilecek bir oluşum.

Acaba yanlış nerede?

Özellikle toplumsal bunalım, çöküş, dönüşüm gibi dönemlerde siyasetin, siyasilerin sorunlara pratik çözümler üretemediklerinden iş akillere kalır. Ancak oluşumun doğası gereği yani bir anlamda akil bir arayış olduğundan ve siyasi bir arayış olmadığından atama ile değil de kuruluşu kendiliğinden olur.
1929 yılında başlayan ve 1930’larda derinleşen ve dünya savaşına neden olan küresel bunalım döneminde Albert Einstein Sigmund Freud’a mektup yazarak hızla savaşa sürüklenen kürenin bu gidişini nasıl önlenebileceğine ilişkin ortak hareket etme konusunda düşüncelerini iletir. Ancak bu girişim kendiliğinden yani siyasi bir iktidarın yönlendirmesiyle, atamasıyla gündeme gelmeyen bir arayıştır.
Einstein 1931 yılında Freud’a yazdığı mektupta toplumda yaptıklarıyla etki bırakan yazarların sanatçıların aydınların ne yazık ki tarihi olaylarda etkili olamadıklarını belirterek, tarihi olayları yönlendiren politikacıların, hükümetlerin ya güç kullanarak ya da kendilerini seçen kitle sayesinde iktidar olduklarını öne sürer.
Einstein derdi bir anlamda uluslar arası düzeyde akillerin bir araya gelerek, kaçınılmaz gibi görünen savaşı engellemeye çalışmaktır. Savaşı engelleyemediler ancak değerli fikirlerini geleceğe umut olarak miras bıraktılar.

Türkiye de kent kent dolaşan akil insanlar oluşumuna epey de örgütlü sayılabilecek siyasi duruşu olan ne dediklerini kendilerince bilen bir karşı örgütlenme ve protestolar var. Bu karşı çıkışı, tepkiyi içeriksiz bir eylem olarak nitelemek de pek mümkün değil. Akil insanlar oluşumu özü itibarıyla sivil bir örgütlenme durumunda. Ya da olması gerekir Yani siyasi erkin ataması olduğunda, bu o erkin oluşuma müdahalesini, yönlendirmesini kaçınılmaz kılar. Siz ne kadar “Ben özgür irademle çalışıyorum. Düşündüklerimi açıkça söylerim” deseniz de bu öyle olmaz.

Yani Akil İnsanlar oluşumundan bir sivil örgütlenme ve toplum tarafından tarafsız olarak algılanmasından söz edilemez. Tabanı dinlemek bağlamında illa da sivil örgütlenme, tarafsız yapılanma şart mıdır? “Değildir” diye de yanıtlanabilir. İstenen sonuç alınabilir mi? Bu ne istendiğine bağlıdır ve zaman içinde belli olur.

Ancak sivil toplum örgütlenmesi olarak ortaya çıkamayacağı ve bu iddia varsa o zamanda kuruluş hatasından bahsedileceği ve varolan tepkileri de olağan karşılanması gereği ortaya çıkar.

Ne diyelim barış adına umarız hayırlı olur…
Her şeye rağmen….

651060cookie-checkEinstein, Freud, Akiller ve ötekileri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.