Eğitimde yap-boz dönemi…

Eğitim gelişmiş, yarı gelişmiş, ya da hiç gelişmemiş toplumların ana sorunlarından biri.
Ancak “gelişmişliğin” ana göstergelerinden biri olduğu için de kalkınmış ve zengin ülkelerdeki yönetimler, iktidarlar, eğitim sorunlarının bir nebze de olsa üstesinden gelmeyi başarabildiler.
Başarmalarına rağmen, toplum çok süratle geliştiği ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıktığı, iletişim araçlarının çağı altüst ettiği bu dönemde gelişmiş ülkelerde de eğitim sorunu başkalıklar gösterebilir duruma geldi. Ancak köklü çözümler hala üretilemedi.

Kalkınmakta olan, az gelişmiş veya hiç gelişmemiş toplumlarda ise eğitim hala temel sorunlardan biri.
Çünkü bütün kötülükleri besleyen sadece ve sadece cahillik.
Bilgisizlik, öğrenememe ve eğitim alamama, cahillik kadar yaşam kalitesini de etkileyen bir faktör.
Onun için eğitim sağlık kadar önemli.
Hatta sağlıktan da ileride…
Neticede sağlık sorunlarının çözümü de bilgi ve eğitime dayanıyor haklı olarak.

Gelelim eğitimin hayata geçirilmesine.
Her ülke kendine göre geliştirdiği sistemlerle eğitim tarzlarını benimsemeye çalışırlar. Bu sistemlerde toplumun çeşitli dinamikleri dikkate alınır, halkın sosyal ve pedagojik eğilimleri değerlendirilir.
Önceleri “ezberci” eğitimler üzerinde durulmuşsa da, sonradan bunun fazla geçerli olmadığı ortaya çıktı.
Hatta ülkemizde ezberci eğitimi eleştirenler, gerek okullarda ve gerekse özel dershanelerdeki sistemi alaya alıp “ Çocukların beyinlerini testle, midelerini ise tostla doldurarak eğitimde bir yere varılamaz” cümlesini sık sık kullandılar.
Son derece haklıydılar.
Ezbercilik artık tarihe karışmalıydı.
Nitekim bu dayatmacı politikaların mahzurları zamanla görüldü. Ezberci zihniyetle eğitimi düzenleyenler bir süre sonra ezberin üretime hiçbir yararı olmadığını fark ettiler.
Belli kalıplar içinde kapalı kalma, ezber sınırları içinde hapsolma, eğitilenlerin yaratıcılığını ortadan kaldırdığı gibi üreticilik mantığına da ters geliyordu.
Bu nedenle ezbercilik rafa kaldırılmak zorundaydı.

Dayatmacı eğitim politikalarının bir diğer zararı ise bireylerin önyargılı yetişmelerine neden olmasıydı. Bu davranış biçimi de toplumlarda terk edilmiş bir sistemdi.
Üstelik bu özgür düşünemeyen bireylerin çoğalmasına neden olduğu için eğitimin temel felsefesiyle de çelişiyordu.
Bu nedenle kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkeler dayatmacı eğitimi terk etmek zorunda kaldılar.

Peki ne yaptılar?

Süratle bağımsız ve özgür eğitim programlarını araştırmaya yöneldiler.
Bu şu demekti:
Bireylerin eğitiminde uygulama çok önemli yer tutmalıydı.
Başka?

Kalıplara bağlı kalmadan “düşünme platformu” hazırlanmalıydı.
Evet bu da tamam.

Eğitimde yeni fikirleri ortaya koyabilme, bireylere yeni bir vizyon stratejisi çizme hakkı tanınmalı ve buna göre programlar yapılmalıydı. Nitekim bu strateji aynı zamanda bireyleri üreticiliğe teşvik edebilirdi.

Peki bunlar yeterli miydi?

Eğer özgür eğitimin sınırları iyi çizilirse, sonunda bireylerin eleştirel düşünme yetenekleri gelişecekti.
Sonuç ise uygulanan sistemle, doğal olarak “ özgür eğitim” “özgür düşünen bireyler” topluluğu oluşturabilecekti.
İşte gelişmiş toplumlar yukarda çizdiğim sınırlar içinde yol aldığından, eğitim programlarını buna göre dizayn ettiklerinden eğitim sorunlarını büyük ölçüde çözmüş sayılabilirler. Ama tam değil.

Bizde, yani kalkınmakta olan ülkelerde ise eğitim “yap-boz” şekline tezahür ediyor.

Nitekim ülkemizde aylardır tartışılan 4+4+4 şeklinde formüle edilen üniversite öncesi eğitim belki bir çok yeniliği de beraberinde getiriyor.
Hatta Batılı anlamda bir eğitim stratejisi de var ana fikir olarak.
Ancak yeterli m?
Değil.
Çünkü ülke gerçeklerini ne kadar dikkate alırsa alsın, soruna ağır eleştiri getirenler yeni sistemin bir çok önemli hedefi ıskaladığını söylüyorlar.
En hafif tabirle “özgür” eğitim verileceğinden kuşkulular.
Dolayısıyla özgür düşünen bireyler yetiştirileceğinden endişe ediyorlar.
Endişeyle de kalmıyorlar dini referanslı ortaöğretim öğrencilerine üniversite kapılarının kolayca açılabileceğinin altını çiziyorlar.
Bu ise tarafsız insanları kara kara düşündürüyor.
Ve herkeste “acaba” sorusu yerleşiyor.

Evet, eğitim toplumların olmazsa olmazı.
Eğitilmiş, iyi eğitilmiş, özgür eğitimin tadını almış ve dolayısıyla eğitilenlerin hedefine “özgür düşünce” konmuş ise sorun çözümlenebilir aşamaya gelmiş demektir.

Yoksa mideleri tostla, beyinleri testle doldurulan eğitim sistemleri ile toplumların kalkınması hayalden öteye bir şey değildir.
O toplumun bir yere varması ise hiç mümkün değildir.
Hele hele zihinlerin arkasında “dayatmacı” bir din öğretimi iştahı varsa…
—-

1628310cookie-checkEğitimde yap-boz dönemi…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.