İNGİLTERE… Ekonomide denetimsizlik değil, daha fazla şeffaflığa ihtiyaç var

Ülkenin parlamenter demokratik sistemden başkanlık rejimine dönüşümü, 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, olağanüstü hal koşulları altında hız kesmeden sürüyor.Radikal adımlar, sert müdahaleler, sadece yasama ve yargıya yönelik  değil. Ülke ekonomisinde de köklü değişimler yaşanıyor.

Uluslararası Para Fonu IMF’nin Türkiye ekonomisini tehdit eden, enflasyon artışı ve büyümenin yavaşlaması gibi öngörüleri de içeren uyarısından  bir kaç gün sonra, hükümet, ülkenin en büyük kamu sermayeli şirketlerinin hisselerinin, geçen Ağustos ayında sessiz sedasız kurulan Türkiye Varlık Fonu’na devredildiğini açıkladı.

Bakanlar Kurulunun kararıyla hisseleri fona aktarılan şirket ve kurumlar arasında İstanbul Borsa, Türk Hava Yolları, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İletme AŞ, Türk Telekomünikasyon AŞ, Eti Maden İşletmeleri, PTT, Ziraat ve Halk Bankaları ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü de var.

Büyük kamu şirketlerinin varlık ve gelirlerinin yanısıra, Aydın, Muğla, İzmir, Antalya gibi bazı turistik kentlerde Hazine’ye ait bazı taşınmazlar da Fon’a devredildi.

Savunma Sanayii Destekleme Fonundan da 3 milyar lira (810 milyon dolar) kaynak 3 ay içinde geri ödenmek koşuluyla Varlık Fonu’na aktarıldı.

Türkiye Varlık Fonu, gelir ve kurumlar vergisinden muaf. Ülke içinde ve dışında her türlü ticari ve finansal faaliyet yapabilecek. Hisse ve gayrımenkul alıp satabilecek. Yatırım yapabilecek. Sayıştay denetimine tabii olmayacak. Piyasada bağımsız denetim kuruluşları tarafından denetlenecek.

Hükümet, Varlık Fonu’nun,  kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırarak büyümeyi teşvik edeceğini, dış kaynak temin edeceğini ve büyük ölçekli yatırımların sermayesine katkıda bulunacağını savunuyor.

Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi, ikna olmuş görünmüyor. Partinin ekonomi politikasından sorumlu üyesi ve sözcüsü Selin Sayek Böke, ‘babadan kalan evi ipotek ettirip batıran evlada’ benzettiği fonu, ‘kanunla kurulmuş aile, hatta bir saray şirketi’ diye tanımlıyor.

Varlık Fonu, Türkiye’nin tanık olduğu ilk fon uygulaması değil. Üstelik, son bir kaç günün olayı da değil.

Türkiye Varlık Fonunun kuruluşunu düzenleyen yasa, 26 Ağustos tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştı.

Muhalefet ve medya, bugüne kadar konuyu gerektiği gibi gündeme taşımadıysa da, ülkenin önde gelen iktisatçılarından Mahfi Eğilmez, o zaman bu konuyu ayrıntılı bir şekilde değerlendirmişti.

Varlık Fonları, bütçe fazlası olan ülkelerde, gelecek kuşaklara refah aktarımı amacıyla, devlet denetimi altında kazanç amaçlı stratejik yatırımlar için kullanılır.

Genelde petrol, doğalgaz ya da değerli madenler gibi doğal kaynak zengini  ülkeler tarafından oluşturulur.

Son yıllarda, bazı Arap ve eski Sovyet cumhuriyetleri tarafından ekonomide doğal kaynaklara bağımlılığı azaltmak amacıyla da uygulanan bir yöntem olmakta.

Norveç, dünyada en büyük egemen varlık fonuna sahip olan ülke.

Dış ticaret fazlası veren Çin Halk Cumhuriyeti gibi ülkeler de ulusal ekonomilerinin gelişmesi ve çeşitlenmesi için varlık fonları aracılığıyla diğer ülkelerde yatırım yapıyorlar.

Türkiye, doğal kaynak zengini bir ülke değil. Aralık ayında bütçe açığı 5,6 milyara ulaştı. Ekonomi daralıyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yatırım yapılamaz ülke statüsüne indirildi. Türk Lirası, dolar karşısında dünyada en fazla değer kaybeden para.

Kısacası, egemen varlık fonu kuracak ülke tanımlamasından epey uzak.

Kaldı ki, varlık fonları, son derece yetenekli, dünya piyasasından ve hukukundan haberdar, başarılı uzmanlar sayesinde işliyor.

Türkiye’nin Varlık Fonu’na atanan isimlere bakınca, bu konuda iyimser olmak zor.

Türkiye Varlık Fonunun Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Bostan,  Vakıf Emeklilik Genel Müdürlüğü yapmış, finans çevrelerinden bir isim.

Yönetim kurulu üyelerinden Himmet Karadağ, Borsa İstanbul’un Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı.

İktisatçı Kerem Alkin, hükümet yanlısı Sabah gazetesinin köşe yazarı.

Piri Reis Üniversitesi Rektörü Oral Erdoğan ise  Gemi İnşaatı ve Makineleri dalında uzman. Türksat ve Aselsan şirketlerinde bağımsız yönetim kurulu üyeliği yapmış.

Varlık Fonu’nun en tartışmalı, ama büyük olasılıkla en etkili olacak yönetim kurulu üyesi ise, Cumhurbaşkanının baş danışmanı Yiğit Bulut.

Adalet ve Kalkınma Partisine nisbeten geç katılan ama yılların İslamcı politikacılarını geride bırakan Bulut, özellikle dış dünyada, şaşırtıcı demeçleriyle tanınıyor.

İki ruhsatlı silahı, yüzlerce mermisiyle kendini Cumhurbaşkanına siper edeceğini ilan eden Bulut, Recep Tayyip Erdoğan’ın olduğu bir ülkede, başka kimsenin siyaset yapmasına gerek duyulmayacağını söylemesiyle de ünlü.

Ekonominin gelişip, çeşitlenmesine ne kadar katkısı olur bilemem ama, ilgi alanlarının çok çeşitli olduğuna kuşku yok.

Özellikle de 2013 yılındaki telekinezi yorumu, batı basınında epey yankı bulmuştu.

Son olarak da Türkiye’de televizyon kanallarında yemek programı yapan aşçıların ajan olduğunu iddia eden sözleriyle gündeme geldi.

Varlık Fonu kurarak yabancı yatırımcıyı cezbetmek hedeflendiyse, ne zamanlaması ne de uygulayıcıları güven veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık hedefine doğru atılmış, etkili olması muhtemel bir adım belki ama Reuter ajansına konuşan danışma şirketi Teneo Intelligence’dan  Wolfango Piccoli gibi, Fonu, ekonominin ‘Erdoğanlaştırılması’ olarak görenler de az değil.

Dahası, şeffaflık endesklerinde son yıllarda hızla düşüş gösteren Türkiye açısından, daha fazla denetimsizliğin olumlu bir izlenim yaratmayacağı da gün gibi ortada.

_____________

YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN
http://www.firdevstalkturkey.com

2059180cookie-checkİNGİLTERE… Ekonomide denetimsizlik değil, daha fazla şeffaflığa ihtiyaç var

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.