Çelebi için notlar

Bundan beş altı yıl önce Ankara’da gençlerle söyleşirken yeri geldi orada bulunanların tümüne bir soru yönelttim: “Asaf Halet Çelebi adını duyan var mı aranızda?” Üç yüz ya da dört yüz kişiden biri bile ben duydum demedi. Aynı soruyu yaşamış ve gitmiş daha başka şairlerimiz ya da yazarlarımız için de yöneltebilirdim, sonuç belki de değişmezdi. Asaf Halet Çelebi’yi tanımayan örneğin Ziya Osman Saba’yı ya da Kemalettin Kamu’yu bilebilir miydi? Geçmişi olmayan toplumların insanları yarınsız kalmış insanlardır. Şimdi’de yaşamak biz insanlara özgü değildir. Birilerinin çıkıp ikide bir bilir bilmez ya da sözün nereye gittiğini düşünmeden “Baylar bayanlar an’ı yaşayın” diye bilgiçlik etmesi doğrudan doğruya bir ruh sefilliğinin belirtisidir. Bu toplumda insanların çoğu an’ı yaşadıkları içindir ki, bir başka deyişle geçmişsiz ve geleceksiz oldukları içindir ki durmadan kurda kuşa yem olmaktadırlar. İnsan şimdi’de geçmişi ve geleceği yaşayan bir varlıktır, onun bilinçli olması bu anlama gelir. Bilinç ne kadar yoksulsa dikkat o öçlüde merkeze doğru yönelir yani şimdi’de toplanır.

Her alanda olduğu gibi şiirin alanında da önyargılar belirleyici oluyor. Birileri falancaya büyük şair demişlerdir, toplum onu alır tepelere çıkarır. Sonra ne olur? Onu tanımaz olur. Bir zamanlar Yahya Kemal diyen yurttaşımızın akciğerleri görünürdü. Arkadan bir Orhan Veli fırtınası geldi ki ne fırtına! Kasıp kavurdu ortalığı. Öyle bir fırtına ki Kaskavuran fırtınası hiç kalır yanında. Şiirle hiçbir ilgisi olmayan arkadaşlarımızın Orhan Veli’nin şiirlerini ceplerinde taşıdıklarını, onlardan birini zaman zaman açıp fıkra anlatır gibi okuduklarını unutamayız. Sonra o fırtına da gitti, yerine Kırlangıç fırtınası geldi: insanlar 12 Eylül günlerinin sıkıntısını Özdemir Asaf’la gidermeye çalıştılar. O ara daha başka fırtınalar kopacak gibiyken Nazım Hikmet Fırtınası şöyle bir vurup geçti. Çok uzun sürmedi, insanların ciddi konularla işi yoktu pek. Solcular ya da kendilerini solcu bilenler bu esintiden bir süre yararlandılar. Şimdi de öyle görünüyor ki sağduyulu halkımızın şakacı şiirsever kesimi Cemal Süreya’da karar kılmıştır. İyi, bir süre de böyle gider bu.

Asaf Halet Çelebi Cumhuriyet şiirimizin yükseliş dönemine ağırlığını koymuş üç şairimizin yanında bir dördüncü şair olarak düşünebileceğimiz kişidir. Bu üç şairimiz Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet’dir. Faruk Nafiz Çamlıbel kökü Fransız duygucularına, Lamartine’lere, Vigny’lere, Musset’lere dayanan batı işi bir duyguculuğu eskimiş biçimler altında sunarken büyük ilgi topladı. Şiiri gerçekten içerik olarak yeni bir şiirdi, özellikle bizler için yeni bir şiirdi, korkmadan yüreğini açan insanın şiiriydi. Necip Fazıl Kısakürek de eskimiş biçimler altında yetkin bir şair duyarlığıyla insan olmanın temel sorunlarına bir inançlı anlayışıyla yöneldi. Nazım Hikmet biçimde yani anlatımda büyük bir devrim yaparak şiirimizde bir sıçrama noktası oluşturdu ve doğrudan toplumsal insanın sorunlarına yöneldi.

Bu üç şairin üçü de yüzünü Batı’ya dönmüş gibiydi. Sözünü ettiğimiz dördüncü kişi, Asaf Halet Çelebi tüm ilgisini doğu renklerine yöneltti, bu renklerin pırıltısında bir masal dünyası kurmaya girişti. Doğu’nun masal dünyasında insan gerçeğinin temellerini araştırıyordu: gizemciliğin derinlerine doğru ilerliyor, metafizik bir alanda insan sorunlarına sessizce dokunmayı şiirin başlıca amacı durumuna getiriyordu. Bir yanı şakacı bir yanı sonuna kadar ciddi bir şiir kurdu. Ama bu şiir hangi nitelikleri taşıyor olursa olsun özellikle gizemci bir şiirdi. Bizim şiirimizde gizemci anlayışı başarıyla sürdürmüş şairlerin en büyükleri Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba ve yalnızca Çocuk ve Allah’ıyla, belki biraz da ilk kitabı Havaya Çizilen Dünya’yla Fazıl Hüsnü Dağlarca’dır. Daha başka adlar da verilebilir ama onlar gizemciliğin sınırlarından zaman zaman girmiş şairlerdir. Genelde hemen her şair insan yanıyla biraz olsun gizemci bir eğilim gösterecektir. Zaten şiir hemen her dönemde giz dolu insanlığın pek de ortaya dökülemeyen sorunlarıyla örülmüş değil midir, bugün de bu sorunlarla örülüyor değil midir? Asaf Halet Çelebi’de o masalsı dünyanın, o renk renk kurguların gerisine sarkmaya kalktığımızda trajik olanı enine boyuna tartışmayı kafaya koymuş tedirgin bir kişilikle yüzyüze gelmez miyiz? İnsan yaşamının tek trajik olgusu ölümdür, insanın öbür sıkıntıları dramatik olanda bir araya toplanabilir. İnsan için trajik olanın kökeni ölümde ya da ölmekte değil öleceğini bilmektedir. İnsan öleceğini bildiği varlıkları dünyaya getirmekte sakınca görmeyen varlıktır. Ölümün trajik yüzü Asaf Halet Çelebi’nin şiirinde masal dünyasının sevimli ama bazen de korkunç imgeleriyle yumuşatılmak istenmiştir. Böylesine değişik bir şiirdir Çelebi’nin şiiri.

641620cookie-checkÇelebi için notlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.