Elmalı’daki köylüler 3 bin yıllık dev küpleri ne yaptılar?

Geçtiğimiz ay ait olduğu coğrafyaya dönen ve “Yüzyılın Definesi” olarak adlandırılan Elmalı Sikkeleri, 26 Ekim’de yapılan törenle Antalya Müzesi’nde sergilenmeye başlandı.

Bir yandan da bulunduğu yer olan Elmalı’daki eski hükümet binasının restore edilerek “Elmalı Hazineleri Müzesi”ne dönüştürülmesinin yarattığı heyecan var Elmalı’da.

Daha şimdiden müzenin çevresinden “büfe kapma” yarışı başlamış durumda.

Ancak Elmalı Sikkelerinin bulunuş, kaçırılış ve ülkeye geri getirilişi sırasında yaşananların çarpıklığı, tarihi değerlere salt “ekonomik kazanç” olarak bakan anlayışın her gün biraz daha içimizi burkan göstergelerine sahne oluyor.

BİR MUHTAR, BİR TV TAMİRCİSİ VE YÜZYILIN DEFİNESİ

Öyle ki Elmalı’da geçtiğimiz hafta dinlediğim bir “gömü” öyküsü, tarihle kurduğumuz ilişkinin ne denli çarpıcı sonuçları olabileceğini tam bir kara mizah örneği olarak bir kez daha anımsattı. Mursal Köyünde geçen bu çarpıcı öyküye geçmeden önce Elmalı Sikkelerinin kaçırılış öyküsünü kısaca anımsayalım.

1984 yılında, Elmalı’da bir otelci ve Bayındır Köyü muhtarı, Antalya’da televizyon tamircisi olan üçüncü kişinin yaptığı bir “metal dedektörle” 1900 gümüş sikkeden oluşan eşsiz bir “define ” buldular. Sikkeler, İstanbul-Münih-Londra bağlantılı Türk eski eser mafyasınca ABD’nin en zengin 200 adamından biri olan Villiam Koch ve sikke bilimci danışmanları Jonathan Kagan ve Jeffrey Spier’e aşamalı olarak 3.5 milyon dolara satıldı.

GEÇMİŞİN NATO’SUNUN HAZİNESİYDİ

Bu sikkelere neden “Yüzyılın Definesi” denildiğini Özgen Acar 23 Ekim’de Cumhuriyet’teki köşesinde başlıklar altında şöyle yanıtlıyordu: “Persler Anadolu’dan sonra İÖ 5. yy’da Yunanistan’ı işgal etmişler, ancak savaşı yitirmişlerdi. Çünkü Yunanistan, Trakya, Ege Adaları, Batı ve Güneybatı Anadolu’daki tüm egemen devlet ve hanedanlar Persler’e karşı, günümüzün ‘Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (KAAÖ)’ benzeri, ‘Attika-Delos Birliği’ni’ kurmuşlardı. Bu savunma örgütüne üye her egemen devlet ve hanedan kendi olanakları ölçüsünde maddi katkıda bulunuyordu. Bu definede her üyenin parası vardı. Gömü, birliğin tüm sikkelerinden örnekler içeriyordu. Persler’i Anadolu’dan püskürtmek isteyen ‘birlik komutanının’ Elmalı’daki savaş kasası olmalıydı. Dolayısıyla bırakın bugünü, 2500 yıl önce bile bir bütün olarak dünyada ‘benzersiz’ bir koleksiyondu.”

Sözü edilen 1900 sikkenin çoğunluğunu Fethiye yöresindeki Likya hanedanlarının sikkelerinden oluştuğunu belirten Özgen Acar, bu sikkelerden 1984 yılına kadar adları bilinmeyen pek çok hanedanın varlığının öğrenildiğini de belirterek gömünün tarihe ışık tuttuğunu dile getiriyordu.

Özgen Acar, yazısında Türk Hükümeti’nin alıcıları Boston Federal Mahkemesi’nde dava ettiğini anımsatıp sonrasında yaşanan gelişmeleri de şöyle aktarmıştı: “Türkiye’yi Karun Hazinesi’nde de başarıyla temsil eden Harry Rand ve Larry Kaye adlı avukatlar, alıcıların avukatlarının oyalamaları ile 11 yıl süren davada alıcıları köşeye sıkıştırdılar. Federal Mahkeme, Türkiye lehinde bir ara karar verdi. Bunun üzerine alıcılar, mahkeme dışında çözüm aradılar. Dönemin İstemihan Talay adındaki Kültür Bakanı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nü dışlayarak bakanlıkta konuyla en ufak ilgisi ve bilgisi olmayan bir kişi aracılığıyla mahkeme dışında görüşmeleri sürdürdü ve sonuçta bir anlaşma imzalattırdı.”

300 SİKKE, 8 DEKA DRAHMİ NEDEN GERİ GELMEDİ?

Washington’da Türk Büyükelçiliği’nde imzalanırken izlediği anlaşmayı, “Koch, defineyi Türk hükümetinin başarılı avukatlarına teslim etti. Ancak o an Türkiye bir ‘rezalet’ ile karşı karşıya kaldı. Çünkü Talay, definenin alınamayacağı düşüncesi ile olsa gerek, avukatlara ücretlerini ve masraflarını ödememişti. Firma, bu arada tüm masrafları kendisi yapıp bir anlamda, koskoca Türk Hükümeti’ne kredi açmıştı! Amerikalı başarılı avukatlar defineyi, alacakları ödeninceye kadar ‘rehin’ tuttular. O ana değin ödenmeyen borç bir günde ödenip ‘Yüzyılın Definesi’ rehin konumundan kurtarıldı!” sözleriyle anlatan Özgen acar, “Ancak!” diyor ve dönemin Kültür Bakanı Talay’ın yaptığı gizli anlaşmada sonradan ortaya çıkan çarpıtıcı gerçekleri şöyle sıralıyor ve yazısını bir soruyla bitiriyordu: “14 ‘deka drahmi’den yalnız 6’sı; 1900 sikkeden 1661’i geri alınmıştı. Defineye sözde ‘iyi baktığı’ için Türk Hükümeti adına Koch’a 300 bin dolar ödendi! Gömü sergilenmeye başladığında, vitrinde definenin önüne Koch adına ‘Onur Plaketi’ konulacaktı. Definenin ‘yayın hakkı’ alıcılardan Kagan ve Spier’e bırakılmıştı.

BU NE BİÇİM BİR ANLAŞMA?

Define Türkiye’ye geldiğinde bize ‘başarı şildi’ veren ve gerçekler ortaya çıktıktan sonra bazı soruları yöneltince hakkımızda ‘dava açıp’ aklanma ortamını yaratan Talay’a sorularımızı yine sıralayalım:

1. Her biri en az 600 bin dolar eden sekiz ‘deka drahmi’yi neden almadınız? Definenin gerisini neden tamamlamadınız? Bu ne biçim bir anlaşma?
2. Defineyi parçalayıp sağda solda pazarlayan Koch’un defineye ‘iyi baktığı’ nasıl söylenebilir? Kaldı ki define Türkiye’nin malıdır. İnsan kendi malını, örneğin bir hırsızın çaldığı televizyonu geri almak için, sahibi hırsıza para öder mi? 300 bin doları neye dayanarak ödediniz? Kendi cebinizden bile bu parayı ödemeye hakkınızın olmadığını bilmiyor musunuz?
3. Antalya Müzesi’nde pazartesi günü sergilenmesine başlanacak olan gömünün önüne, Türkiye’ye yıllarca kök söktüren ve milyonlarca dolar harcatan Koch adına ‘Onur Plaketi’ konulmazsa ne olacak?
4. Hangi hakla definenin ‘yayın hakkını’ çalıntı malını bulunduranlara devredersiniz? Ankara’ya geldikten, müzenin bir ‘nümizmatı (sikke bilimci)’ defineyi bilimsel yayına hazırlamaya başladıktan sonra, bu iki Amerikalının yakını olan bir başka kişiyi ‘yayın hakkına’ nasıl ortak edersiniz? Bu hukuksal sorun nedeniyle ‘Yüzyılın Definesi’ Türkiye’de ve dünyada bilimsel olarak 10 yıldır yayımlanmadığı için tanıtılamıyor. Bu sorun nasıl çözülecek?
5. Sabık Kültür Bakanı ‘Gizli Anlaşmayı’ on yıldır neden açıklayamıyor? Bu belgeyi bugünkü Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın artık açıklaması gerekmez mi?”

TARİHE TURŞU KURMAK!

Gazeteci Özgen Acar’ın, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dan açıklamasını beklediği belgenin akıbetini hep birlikte bekleyip göreceğiz. Biz Elmalı’da kaçakçılıkla başlayan ve şehir efsanesine dönüşen onlarca gömü öyküsüyle yaşamın gerçekleri arasında sıkışıp kalan insanların tiraji-komik öyküsüne dönelim. Başta değindiğimiz Elmalı’nın Mursal köyünde yaşanan bu “gömü öyküsü”, Elmalı Sikkelerinin bölgede yarattığı atmosferin fonunda başlar…

Sikkelerin bulunmasının ardından bölgede en çok konuşulan şey, topraktan çıkarılacak bir hazineyle zengin olmaktır. Bu atmosferde Mursallı birkaç köylü, binlerce yıllık tarihi değeri olan ve neredeyse Hitit dönemine tarihlenen onlarca küp bulurlar. Bulunan küpler öylesine büyüktür ki sevinçleri de o derece büyük olur. Ancak köylülerin sevinçleri küplerin içinden altın yerine yanmış buğday taneleri çıkmasıyla yerini öfkeye bırakır…

Tahıl saklama amacıyla kullanılan bu tarihi küplerle ortada kalan köylüler ilk şaşkınlıklarını attıktan sonra küpleri ne yapacağını düşünmeye başlarlar. İçlerinden birinin aklına küplere turşu kurmak gelir. Ancak ortada yine bir sorun vardır, bunca büyük küpleri dolduracak kadar sirke yoktur ellerinde. Etraftaki köylerden yüzlerce litre sirke toplanır ve köyün olanca sebzesiyle tarihi küplere turşu kurulur…

Köylüler turşuyu beklemeye başlar. Kış bastırır, ortalık zemheri soğuğuna keser. Derken bir gün o beklenmedik gelişme olur. Köylülerin içine turşu kurduğu dev tarihi küpler, eksi 15 derecede buz tutmuş ve tarih çatlamıştır. Onca sirke, onca hayal ve onca emek binlerce yıllık tarihin içine kurulan turşuyla tuz buz olmuştur.
Bir ülkenin kültürünü ve tarihini emanet ettiği bakanın, bu değerlerin “iç edilmesine” seyirci kalmasının yanında, başta kara mizah benzetmesi yaptığım köylülerin tarihin içine turşu kurması daha gerçekçi kalmıyor mu?

[email protected]

1195920cookie-checkElmalı’daki köylüler 3 bin yıllık dev küpleri ne yaptılar?
Önceki haberOrtadoğu aktörlüğünün temelleri?
Sonraki haber“Yedi Kocalı Hürmüz”ün galası Bursa’da yapıldı
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.