‘Emperyalizme karşı tek yürek olacağız’

İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu’nun 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yaptığı yazılı açıklaması aynen şöyle:


Afyon’da 26 Ağustos 1922’de başlatılan 4 gün 4 gece süren Büyük Taarruz 30 Ağustos’ta Dumlupınar Meydan Muharebesi ile sonuçlanmış ve Büyuk zafere ulaşılmıştır.   Bu büyük zafer sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kurulacak, emperyalist yayılmacılık bir süre de olsa durdurulacak ve mazlum ülkeler teker teker özgürlüklerini ilan edeceklerdir. 


30 Ağustos Zaferinin anlamını çok iyi kavramak gerekmektedir.  Bu zaferle 10 yıl kesintisiz süren Kurtuluş Savaşında son nokta konulmuş ve zamanın emperyal güçleri, başta İngiltere ve onun maşası Yunanlılar olmak üzere Mustafa Kemal’in askeri dehası, zafere,  halkına ve davasına olan sonsuz inancı, karar ve azmi, Türk milletinin ve mehmetçiğin O’na inancı, özverisi, cesareti sayesinde büyük bir bozguna uğratılmışlardır.   Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir zafer kazanılmıştır.  Böyle bir zaferi kazanmak o günün şartlarında imkansız gibiydi.  Bir yandan Türkleri Anadolu’dan atmaya yemin etmiş dünyanın en büyük emperyalist güçleri diğer yandan da onların finanse ettiği iç güçler ve kukla Osmanlı Hükümeti ile savaşmak gerekiyordu.  Zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon 4 Ocak 1920 yılında Türklere ilişkin bakın neler yazmış. “Türkler Avrupa’dan atılmalıdır.  Amerikalı Senatör Lodge’ın dediği gibi İstanbul Türklerden tamamen alınmalıdır.  Bir veba tohumu, harplerin yaratıcısı, komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa’dan silinmelidir.”  Lord Curzon bunları yazarken mütareke basınında Sait Molla ve Ali Kemal İngiltere’nin dünyanın en azimli devleti olduğunu ve Kuvayi Milliyecilerin önünde sonunda kaybedecekleri konusunda kamuoyu yaratmaya çalışıyorlardı. Ali Kemal 9 Ağustos 1922’de şöyle yazmıştı.  “Yunanlıları denize dökmek bir rüya idi, hülya oldu,  vaatlere rağmen Eskişehir bile kurtarılamadı.” Bunlar yetmiyormuş gibi, Büyük Taarruz yaklaşırken Türk ordusunun yenileceğine inanan Meclisteki bir takım muhallif mandacı gruplar da Avrupalılar bize barış teklif ediyorlar onlarla anlaşma yapmamız lazım diyerek Mustafa Kemal’e büyük baskı yapıyorlardı.  Başkomutan Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, Cephe Komutanı İsmet Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa ve diğerleri tüm Anadolu halkı ile birlikte işte bu olumsuz şartlara rağmen dünya tarihinin en büyük zaferini kazanmayı bilmişlerdir.


83 sene önce bozguna uğrayan emperyalist Batının Türkleri Anadolu’dan atma emelleri  maalesef bugün hala devam ediyor. Bugün daha sinsi bir yol izleyen AB ve ABD,  insan hakları, demokrasi, özgürlük söylemleri ile etnik ayrımcılığı körüklemede,  Anadolu’da yüzlerce yıl birlikte yaşamış etle tırnak olmuş halkları birbirine düşürmeye çalışmakta,  AB kapısında ülkemizin  parçalanmasına yol açacak kanunlar çıkarmamız için baskı yapılmaktadır.  Türk üst kimliği sorgulanır duruma gelmiştir.    Ve maalesef bugün,  Ali Kemal’lerin, Sait Molla’ların yerini şeriatçılar, ikinci cumhuriyetçiler,  İstanbul hükümetinin yerini de AKP hükümeti fazlasıyla doldurmaktadır.  AKP hükümetinin birinci önceliği laik Türkiye Cumhuriyetinin bütün değerlerini yıkmak ve sonunda ülkemizi adım adım islam cumhuriyetine götürmektir, tabii bunu yapabilmesi için de kendisini göreve taşıyan ABD ve AB ye diyetini ödemesi gerekmektedir.  Nasıl mı?  Kıbrıs’ı vererek, Güneydoğu Anadolu’da federatif bir yapının yolunu daha doğrusu kukla Kürt devletinin yolunu açarak,  tüm stratejik ekonomik değerlerimizi yabancılara kelepir fiyatına satarak, Erdemir’i, Sümerbank’ı tarihe gömerek.  Cumhuriyet tarihimizde geçmiş iktidarların hiçbirinde görülmemiş bir kadrolaşmaya giden AKP iktidarı, Cumhuriyetimizin son kaleleri ele geçirmeye azmetmiştir.  Dış politikamızı ABve ABD’ye, ekonomimizi ise İMF’ye teslim eden AKP iktidarının amacı Atatürk ve Cumhuriyetimizi unutturmaktır. Onlarda biliyorlar ki ancak bu sayede özlemleri olan İslam Cumhuriyetini kurabilirler.  AB ise Türkiye’nin AB’ne alınmasındaki en büyük engelin Kemalizm, Kemalist milliyetçilik ve Türk ordusu olduğunu açık açık telaffuz etmektedir.


Hepimiz biliyoruz ki son Universiade İzmir oyunlarının açılış töreninde “Güneşin Doğduğu Yer:  Anadolu” adlı gösteride Urartu, Lidya, Roma, Bizans, Kibele, Troya, Göktürkler, Uygurlar ve Osmanlı tarihinden geniş bir kesit varken kasıtlı olarak Anadolu topraklarından doğan en büyük güneşe, Atatürk ve onun kurduğu çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyetine yer verilmemiştir. Yurdun her kesiminden gelen tepkiler karşısında ise organizasyon komitesinin verdiği cevap komiktir.  “Kurtuluş Savaşında kan, silah, öldürme unsurları olduğundan barış amaçlı bu organizasyonda bunu sunamazdık, ayrıca ülkelerin liderlerinin ön plana çikarılması da yasak”.  Öyleyse, sahanın ortasında gösterilen koskoca truva atı barışı mı simgeliyordu?   Ama İzmir halkı kendilerine gereken cevabı  vermiş cumhuriyeti, onu kuranları, kazanımlarını nasıl sahiplendiğini dünyaya göstermiştir.


Her nekadar emperyalist güçler tarihi yenilgilerinden ders almış, emellerine ulaşmak için insan hakları özgürlükler gibi görünüşte insancıl yöntemler uygulamaya çalışıyorlarsa da Anadolu dokusunu ve Anadolu halkının ve bu halkın yüreğinden çıkmış Türk ordusunun   Atatürk sevgisini, O’nun devrim ve ilkelerine bağlılığını, her türlü dogmalara karşı olan aydınlanmacı cumhuriyet felsefesini, cumhuriyetin kazanımlarını ne derece  benimsemiş olduğu konusunda büyük bir yanılgı içindedirler. 


30 Ağustos 1922 tarihi çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında bir dönüm noktasıdır.  İNGİLTERE ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’NİN 30 AĞUSTOS MESAJI


Afyon’da 26 Ağustos 1922’de başlatılan 4 gün 4 gece süren Büyük Taaruz 30 Ağustos’ta Dumlupınar Meydan Muharebesi ile sonuçlanmış ve Büyuk zafere ulaşılmıştır.   Bu büyük zafer sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kurulacak, emperyalist yayılmacılık bir süre de olsa durdurulacak ve mazlum ülkeler teker teker özgürlüklerini ilan edeceklerdir.  


30 Ağustos Zaferinin anlamını çok iyi kavramak gerekmektedir.  Bu zaferle 10 yıl kesintisiz süren Kurtuluş Savaşında son nokta konulmuş ve zamanın emperyal güçleri, başta İngiltere ve onun maşası Yunanlılar olmak üzere Mustafa Kemal’in askeri dehası, zafere,  halkına ve davasına olan sonsuz inancı, karar ve azmi, Türk milletinin ve mehmetçiğin O’na inancı, özverisi, cesareti sayesinde büyük bir bozguna uğratılmışlardır.   Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir zafer kazanılmıştır.  Böyle bir zaferi kazanmak o günün şartlarında imkansız gibiydi.  Bir yandan Türkleri Anadolu’dan atmaya yemin etmiş dünyanın en büyük emperyalist güçleri diğer yandan da onların finanse ettiği iç güçler ve kukla Osmanlı Hükümeti ile savaşmak gerekiyordu.  Zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon 4 Ocak 1920 yılında Türklere ilişkin bakın neler yazmış. “Türkler Avrupa’dan atılmalıdır.  Amerikalı Senatör Lodge’ın dediği gibi İstanbul Türklerden tamamen alınmalıdır.  Bir veba tohumu, harplerin yaratıcısı, komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa’dan silinmelidir.”  Lord Curzon bunları yazarken mütareke basınında Sait Molla ve Ali Kemal İngiltere’nin dünyanın en azimli devleti olduğunu ve Kuvayi Milliyecilerin önünde sonunda kaybedecekleri konusunda kamuoyu yaratmaya çalışıyorlardı. Ali Kemal 9 Ağustos 1922’de şöyle yazmıştı.  “Yunanlıları denize dökmek bir rüya idi, hülya oldu,  vaatlere rağmen Eskişehir bile kurtarılamadı.” Bunlar yetmiyormuş gibi, Büyük Taarruz yaklaşırken Türk ordusunun yenileceğine inanan Meclisteki bir takım muhallif mandacı gruplar da Avrupalılar bize barış teklif ediyorlar onlarla anlaşma yapmamız lazım diyerek Mustafa Kemal’e büyük baskı yapıyorlardı.  Başkomutan Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, Cephe Komutanı İsmet Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa ve diğerleri tüm Anadolu halkı ile birlikte işte bu olumsuz şartlara rağmen dünya tarihinin en büyük zaferini kazanmayı bilmişlerdir.


83 sene önce bozguna uğrayan emperyalist Batının Türkleri Anadolu’dan atma emelleri  maalesef bugün hala devam ediyor. Bugün daha sinsi bir yol izleyen AB ve ABD,  insan hakları, demokrasi, özgürlük söylemleri ile etnik ayrımcılığı körüklemede,  Anadolu’da yüzlerce yıl birlikte yaşamış etle tırnak olmuş halkları birbirine düşürmeye çalışmakta,  AB kapısında ülkemizin  parçalanmasına yol açacak kanunlar çıkarmamız için baskı yapılmaktadır.  Türk üst kimliği sorgulanır duruma gelmiştir.    Ve maalesef bugün,  Ali Kemal’lerin, Sait Molla’ların yerini şeriatçılar, ikinci cumhuriyetçiler,  İstanbul hükümetinin yerini de AKP hükümeti fazlasıyla doldurmaktadır.  AKP hükümetinin birinci önceliği laik Türkiye Cumhuriyetinin bütün değerlerini yıkmak ve sonunda ülkemizi adım adım islam cumhuriyetine götürmektir, tabii bunu yapabilmesi için de kendisini göreve taşıyan ABD ve AB ye diyetini ödemesi gerekmektedir.  Nasıl mı?  Kıbrıs’ı vererek, Güneydoğu Anadolu’da federatif bir yapının yolunu daha doğrusu kukla Kürt devletinin yolunu açarak,  tüm stratejik ekonomik değerlerimizi yabancılara kelepir fiyatına satarak, Erdemir’i, Sümerbank’ı tarihe gömerek.  Cumhuriyet tarihimizde geçmiş iktidarların hiçbirinde görülmemiş bir kadrolaşmaya giden AKP iktidarı, Cumhuriyetimizin son kaleleri ele geçirmeye azmetmiştir.  Dış politikamızı ABve ABD’ye, ekonomimizi ise İMF’ye teslim eden AKP iktidarının amacı Atatürk ve Cumhuriyetimizi unutturmaktır. Onlarda biliyorlar ki ancak bu sayede özlemleri olan İslam Cumhuriyetini kurabilirler.  AB ise Türkiye’nin AB’ne alınmasındaki en büyük engelin Kemalizm, Kemalist milliyetçilik ve Türk ordusu olduğunu açık açık telaffuz etmektedir. 


Hepimiz biliyoruz ki son Universiade İzmir oyunlarının açılış töreninde “Güneşin Doğduğu Yer:  Anadolu” adlı gösteride Urartu, Lidya, Roma, Bizans, Kibele, Troya, Göktürkler, Uygurlar ve Osmanlı tarihinden geniş bir kesit varken kasıtlı olarak Anadolu topraklarından doğan en büyük güneşe, Atatürk ve onun kurduğu çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyetine yer verilmemiştir. Yurdun her kesiminden gelen tepkiler karşısında ise organizasyon komitesinin verdiği cevap komiktir.  “Kurtuluş Savaşında kan, silah, öldürme unsurları olduğundan barış amaçlı bu organizasyonda bunu sunamazdık, ayrıca ülkelerin liderlerinin ön plana çikarılması da yasak”.  Öyleyse, sahanın ortasında gösterilen koskoca truva atı barışı mı simgeliyordu?   Ama İzmir halkı kendilerine gereken cevabı  vermiş cumhuriyeti, onu kuranları, kazanımlarını nasıl sahiplendiğini dünyaya göstermiştir. 


Her nekadar emperyalist güçler tarihi yenilgilerinden ders almış, emellerine ulaşmak için insan hakları özgürlükler gibi görünüşte insancıl yöntemler uygulamaya çalışıyorlarsa da Anadolu dokusunu ve Anadolu halkının ve bu halkın yüreğinden çıkmış Türk ordusunun   Atatürk sevgisini, O’nun devrim ve ilkelerine bağlılığını, her türlü dogmalara karşı olan aydınlanmacı cumhuriyet felsefesini, cumhuriyetin kazanımlarını ne derece  benimsemiş olduğu konusunda büyük bir yanılgı içindedirler.  


30 Ağustos 1922 tarihi çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında bir dönüm noktasıdır.  Emperyalist güçler ve onların ülkemizdeki uzantıları ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu Cumhuriyeti yıkamayacaklardır.  Biz biliyoruz ki,  Türk milleti hiç bir etnik ayrım gözetmeden 85 yıl önce olduğu gibi Batı emperyalizmine karşı birleşecek, tek yürek olacaktır.  Şanlı zaferimiz ve yüce önderimizin çizdiği yol rehberimiz olacaktır.  Muhtaç oldugumuz kudret damarlarımızdakı asil kanda mevcuttur.


Bize onurlu miras bırakan atalarımızı şükranla anıyoruz.  Işıklar içinde yatsınlar.


İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği
Yönetim Kurulu Şanlı zaferimiz ve yüce önderimizin çizdiği yol rehberimiz olacaktır.  Muhtaç oldugumuz kudret damarlarımızdakı asil kanda mevcuttur.


Bize onurlu miras bırakan atalarımızı şükranla anıyoruz.  Işıklar içinde yatsınlar.


İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği
Yönetim Kurulu”

783260cookie-check‘Emperyalizme karşı tek yürek olacağız’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.