Emre Aköz’ü hangi kentin seçmeni şoke etti?

29 Mart yerel seçimlerinde en çarpıcı sonuçlarından biri de Antalya’dan çıktı. Yüksek Seçim Kurulu’nun sonuçların açıklanmasına yönelik işaretinin ardından, AKP’nin kazanmasının kesin gözüyle bakıldığı Antalya’dan gelen haberler başta başbakan Erdoğan olmak üzere tüm AKP’lilerin morallerini bozmuştu. Zira Antalya’da CHP adayı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın açık farkla AKP adayı Menderes Türel’in önünde olduğu bilgisi adeta AKP kulislerinde şok etkisi yaratmıştı. Erdoğan, gecenin ilerleyen saatlerinde yaptığı açıklamanın ardından kendisine Antalya’yı soran gazeteciye sonuca saygı duyduğunu ancak “üzüldüğünü” belirtti. Ancak Erdoğan’ın Antalya’da çıkan sonuca ilişkin dile getirdiği başka bir cümle vardı ki işte bu cümle gerçek bir zihniyet sorununu da tartışmaya açıyor…

‘EKMEĞİMİZİ BOĞAZIMIZA DİZME…’

Erdoğan, Antalya’ya 28 kez bizzat açılış yapmaya gitmesine ve onca altyapı yatırımına, hizmete rağmen çıkan sonucun şaşırtıcı olduğunu dile getiriyordu. Benzer cümleleri Balıkesir, Manisa ve Diyarbakır için de sarf eden Erdoğan’ın ‘hizmet siyaseti’ kavramına ve bunu dile getirişindeki üslubuna en çarpıcı yanıtı, seçimlerin hemen ertesi günü Kaş’ın köylerinden birinden ziyaretime gelen 75’lik Ali Amca veriyordu. Ali Amca ile yaptığımız sonuçları değerlendirme sohbetinde kendisine Erdoğan’ın bu sözünü anımsatınca, “arkadaş, tamam hizmet ettin, buna bir diyeceğimiz yok ama iki de bir verdiğin hizmeti gözümüze sokup yediğimiz ekmeği boğazımıza dizmek zorunda mısın?” sözleriyle durumu özetliyor ve ekliyordu, “halkla ‘kakışma’ arkadaş yahu!”

HİZMETİ VER, RANTI AL!

Kısaca Ali Amca ve milyonlarca yurttaşın başbakanın üslubundaki minnet beklentisine ve Ali Amcanın deyişiyle “kakışma” siyasetine karşı tepkisi sessizce sandığa yansıdı ve sonuçları hep birlikte gördük. Erdoğan, seçim sonuçlarını bir başarısızlık olarak değerlendirmese de AKP’nin derin bir çatlak oluştuğuna ve bundan sonraki süreçte enerjisinin büyük bir bölümünü bu çatlağın yamanmasına ayıracağını söylemek yanlış olmaz. Bunların değerlendirmesini AKP kurmaylarına bırakıp Antalya ve genel olarak Akdeniz bölgesindeki sonuçlara kısaca değinelim. Çünkü başta Erdoğan’ın 28 kez “açılışa” geldiği Antalya olmak üzere kıyı ve iç Akdeniz bölgesinde AKP’nin izlediği siyaset, “hizmeti ver rantı al” biçiminde özetlenebilir. Öyle ki, Antalya AKP iktidarı döneminde Cumhuriyet tarihi boyunca görülmedik ölçüde yağma ve talana sahne oldu. Kıyılardan ormanlara, dağlardan akarsulara kadar onlarca ulusal varlık fütursuzca elden çıkarıldı.

GÜNAY VE ŞAHİN’İN ‘TEHDİT’ KOKAN KONUŞMALARI

Kent merkezinde ve Kaş’tan Gazipaşa’ya kıyı bandında AKP’nin izlediği ranta dayalı politikalar içten içe biriken öfkenin sandığa yansımasına neden oldu. Çünkü Antalya seçmeni yalnızca kentin karnını yararak yapılan köprülü kavşaklara ve parklara oy vermedi. Aynı zamanda Dokuma’da, 100 Yıl’da, Lara Kent Parkı’nda, Narenciye ve Vakıf Zeytinliği’nde yapılan ihaleleri, Belek’te, Beldibi’nde yapılan ‘Taminceli’ tahsisleri, Kepez’de Adalet Bakanı Şahin’in, Demre’de Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın tehditvari seçim konuşmalarını da oyladı.

EMRE AKÖZ: “TIPÇILAR SOPAYLA MODERNLEŞMEDEN YANA VE LAİKÇİ!”

Hepsinden önemlisi, seçmenin unutmadığı bir şey daha vardı. Sabah yazarı Emre Aköz sözleri…
Emre Aköz’ün Antalya seçmeniyle ne gibi bir ilgisi vardı peki?

Bu sorunun yanıtı, Aköz’ün AKP milletvekili Nursuna Memecan’ın 8 Kasım 2008 tarihinde medya mensuplarıyla Başbakan Erdoğan’ı buluşturan ve oldukça tartışılan o ünlü yemekte gizli. Emre Aköz’ün o gece aldığı alkolün etkisiyle başbakana parmağını sallaya sallaya üniversitelerde yapılmasını istediği değişiklikleri anlattığı ve “ Aman ne yapıp edin, tıp fakültelerini diğer fakültelerden ayırın” dediği söylendi. Emre Aköz üslubundan ve içeriğinden dolayı basında çok tartışılan bu konuşmasına açıklık getirdi ve 12 Kasım 2008’da kaleme aldığı yazıda talebinin gerekçelerini sıraladı. Aköz’e göre, üniversitelerdeki tıp fakülteleri çok sayıda eleman barındırıyor ve üniversitelere tıpçılar egemen oluyordu. Parasal açıdan da üniversitelerin kaynaklarının büyük çoğunluğunu kullanıyorlar ve yine Aköz’e göre, “Türk tıpçıları arasında kaba materyalist, pozitivist, sopayla modernleşmeden yana ve dolayısıyla laikçi tipler” çoktu. Aköz, bu tezine tarihsel bir dayanak da buluyor ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin ‘askeri tıp mektebinde’ kurulmasının bir tesadüf olmadığını söylüyordu. Aköz, o ünlü yemekte Başbakan Erdoğan’a ilettiği talebini “Tıp fakültelerini diğerlerinden ayırmak; sürekli sorun çıkaran, olur olmaz yaygara koparan, darbecileri destekleyen bu zevatın etkisini bir miktar olsun azaltacaktır” biçiminde özetliyordu köşesinde. (http://www.sabah.com.tr/2008/11/12/akoz.html)

ORGAN NAKLİ MERKEZİ MÜDÜRÜNÜN İSTİFAYA ZORLANMASI

Emre Aköz’ün darbe çığırtkanlığıyla suçladığı akademisyenlerden biri olan Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın Akdeniz Üniversitesindeki rektörlük seçimlerinde en çok oyu almış olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Gül tarafından atamasının onaylanmaması da Antalya’da AKP’ye karşı tepkileri yükseltti. Aköz’ün laikçilikle suçladığı tıpçılardan bir olan Akaydın’ın Akdeniz Üniversitesi yönetiminden uzaklaştırılmasının ardından üniversitede adeta bir kovuşturma başladı. Akaydın döneminin başarılı biliminsanları birer birer tasfiye edildi. Bütün bu tasfiye sürecinin en dikkat çekici yanıysa üniversitenin dünyaca ünlü Organ Nakli Merkezi’nin müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş’ın görevinden istifa ettirilip, özel bir sağlık kuruluşunda göreve başlamasıydı. Öyle ki, geçtiğimiz yıl AB ve ABD dâhil bütün dünyada en çok organ nakli yapan bu merkez, bir anlamda üniversitenin yüz akıydı.

Antalya’da ve bilim çevrelerinde çok tartışılan bu istifayı Ali Sirmen Cumhuriyet’teki köşesinde şöyle yazacaktı: “İsrafil Kurtcephe rektör olduktan sonra, Alper Demirbaş’ı makamına çağırıp, hemen istifa mektubu yazmasını ister ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
– Ben istifa mektubu nasıl yazılır bilmem ki?
– Ben size yazdırırım, söylediklerimi yazarsınız olur biter.
– İyi de kalemim yok.
– Benim kalemimi alıp yazın!
Ve istifa mektubu orada yazılır, üniversitenin iftihar ettiği elemanı da, oradan ayrılıp bir özel sektör hastanesine gider.”

29 Mart seçimleri Antalya’da bir anlamda içsel bir hesaplaşmaya da dönüştü. İktidar ve onun dalkavukluğuna soyunanların hakkaniyet duygularını yitirip kentin sosyal dokusunu, kaynaklarını ve yıllardır ürettiği değerleri partizanca tarumar etmesine sessiz kalabalığın tepkisi sert oldu. Mağdur edebiyatı yaparak seçim kazanıp, ardından ‘mağrur’ tavırlarla iktidar sarhoşluğuna kapılan AKP, kent merkezi ve ilçelerin bir çoğunda ağır darbe aldı.

Başbakan Erdoğan başta olmak üzere AKP kurmaylarına 29 Mart gecesi şok yaşatan Antalyalı seçmenin bu demokratik tepkisi, başbakana sarhoş kafayla akıl öğreten Emre Aköz’e nasıl yansıdı acaba? Bugünlerde kimi Antalyalılar en çok bu sorunun yanıtını merak ediyor.

Zira sandıktan çıkan başkan Mustafa Akaydın, Emre Aköz’ün diline doladığı ‘tıpçılardan’ biri. YÖK’le girdiği polemikle iktidar partisi ve yandaşlarının hışmına uğrayan ve seçimle kazandığı rektörlük koltuğu elinden alınan Akaydın’a Antalyalılar kentin koltuğunu teslim etti.

1195810cookie-checkEmre Aköz’ü hangi kentin seçmeni şoke etti?
Önceki haberErdoğan İngiltere’ye geliyor
Sonraki haberBuzullar hızla eriyor
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.