Engellilerin yaşam ve çalışma alanı

Konuya bu açıdan yaklaşırsak. Son söyleyeceğimizi, hemen başta belirtelim. Bir engelli varsa, o engellinin yapacağı mutlaka bir işte vardır. Ve önemli olan, onun üretkenliği ortaya çıkarmaktır.

Dün gazetelerde, engeliler günü nedeniyle bir çok haber yer almıştı. Konuya biraz farklı pencereden bakabilmek istedik. Aile içinde bir engelli varsa, onu dışarı çıkarmadan, hatta saklayarak, yaşamı düzenleme, ne yazık ki hala günümüzde, bu uygulamanın sürdüğü geçeğini yadsıyamayız.

Siyasal yaklaşımın, konuyu açık olarak sergilemek ve de çözme yolunda, birlikte adım atma girişimi, 90’lı yılların ikinci yarısından sonra başlamıştır. Bu gerçeği kabul ve yaşam alanına engellilerinde katılması gerekliliği, evden çıkmaları konusu ve de giderek çalışma alanı içinde yer almaları gibi konular, açık açık konuşulmaya başlanmıştır. Bazı önemli ailelerinde bu konuyu, kendi yaşam alanları içinde saklama yerine, sergileyerek, onlara saygın bir yaşam biçimi sunma arzuları, toplumda bir değişime yol açmıştır. Bu süreçte, dönemin Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin, konuyu kamu oyuna mal etme ve Hükümet içinde de, önemsenmesini ve yeni politikalar üretilmesini sağlamada önemli katkılarını yadsıyamayız. Bu süreçte, Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kurulması da önemli bir adım olmuştur. Bu kurumsal yapıya yaşamsal etkinlik sağlamada, yaşamının sonuna kadar bu görevi sürdüren, Sosyal Hizmet Uzmanı, Süleyman Yançatoral’ı da burada saygı ile anarak, ışıklar içinde olsun dileklerimiz iletmek istiyorum. Ne yazık ki onu, en verimli döneminde, başladığı işleri sürdürürken, erken yitirdik. Bu kurumsal yapının, daha sonraki yıllarda, siyasal iktidarın yaklaşımı sonucu, başlangıçtaki heyecanın giderek azaldığını da belirtmeden geçemeyiz.

Değişik engelli guruplarını yaşam alanının dışında tutma eğilimi giderek azalmaktadır. Ama bu engellilerin yaşam içinde olmalarını sağlamada, yani onlara yönelik engelleri ortadan kaldırma da ise çok yavaş hareket edildiğini söyleyebiliriz. Onlara üretim süreci içinde yer verme, çalışma yaşamına katılımlarını sağlamada da, farklı bir yaklaşım sergilemek gerektiğinde de birleşmek zorundayız.

Bir yasa çıkaracaksınız, ve uygulamasını yedi yıl ileriye atacaksınız. Bu arada Belediyeler, görevlerini yapacaklar ve engellilerin evin dışında yaşam koşullarını sürdürebilmeleri için yol durumundan otobüslere binebilmelerine kadar, gerekli düzenlemeleri yapabilecekler. Aradan yedi yıl geçecek, bu gereklilikler yapılmadığı için, bir erteleme yasası çıkaracaksınız. Ve bu süre 10 yıla kadar uzayacak. Burada sorun engelliler mi, yoksa engel çıkartanlar mı?

Engelliler günü kutlamak değil asıl olan. Farkında olmak. O gün, daha özenle, ne yapılması gerekiyor ve ne yaptık bunu sorgulayabilmek. Tekrar belirtelim, kutlama sözcüğü bile yanlış. Engelleri kaldırma yolunda, neler yapıldığını tartışmak. Yapılması gerekenlerle ilgili, toplum duyarlılığını arttırmak, bir başka deyişe farkında olmak ve fark ettirmek.

Bir engelli varsa, o engellinin yapacağı bir işte mutlaka vardır. Engelli olana sadaka vererek, onu bağımlı hale getirmek, ötekileştirmek ve bağımlılığından yararlamak, engelliye yapılacak yardım değildir. Engelli sadaka isteyen değildir. Yaşama koşullarının, onun yaşayacağı şekilde de düzenlenmesidir.

İşyerlerinde engelli çalıştırmak ise, lutuf değildir. İşletmeye yük değildir. Sosyal sorumluluğun bir gereğidir. Bir ödevdir. Üretim süreci içine giren engelli, çalışma yaşamı içinde sıhhatini geliştirir. Kendini bir yük olarak görmez, Ona yük olduğunu hissettirmek bile, bir taciz niteliğindedir. Burada her şeyi, işverenlerden beklemek, onları sorumlu tutmak ve cezalandırmak da bir başka yanlışı beraberinde getirmektedir. Ceza vermeme için, engelli çalıştırmak, ya da engelli çalıştırıyormuş gibi gözükerek, ücret ödeyip, işyerine almadan, yükümlülüğümü yerine getiriyorum diye rahatlamak. Bu tür uygulama ise beraberinde bir çok yanlışı daha getirmektedir.

Engelli çalıştırmayı sırf ceza mantığı ile çözemeyiz. Daha çok engelli çalıştıranı ya da engelli çalıştıranların işyerinde yaptıkları düzenlemeleri, sergileyip, örnek gösterip, hatta giderek ödüllendirmeye bile yönelmenin bir zararı olabilir mi? Konuya bu açıdan yaklaşmak çok mu zor.

Engelli çalıştırılması için, ne yapıyoruz bu soruyu da sormak zorundayız. Hangi engeli olanlar, nasıl bir işte çalıştırılabilir. İşyerinde çalışabilmesi için çalışma koşullarında, nasıl bir düzenleme gerekir. Devlet olarak, sivil örgütlenmeler olarak bunların araştırılmasını yapmak gerekir. Sonra da bu çalışma sürecine katılabilmesi için, gerekli eğitim ve uyum çalışmasının yapılması ikinci aşamadır. Devletten bunu yapmasının istenmesinin yanı sıra, bu politikaların uygulanabilmesi içinde, önerilerin geliştirilmesi gerekir. Meslek eğitimlerinin gereksinimlere uygun düzenlenmesi, gereksinim olan yerde yapılması gerekir. Tabi bunlar, akşamdan sabaha, hemen yapılacak işler değildir. Hemen fayda getirecek işler de değildir. Ama yapılması gereken işlerdir. Ve ileriye yönelik, sağlıklı bir toplum yaratılmasında, çok yaralı olacak işlerdir.

Engelli çalıştırılmadığı için kesilen cezaları, dolaylı vergi olmaktan öncelikle çıkartmak gerekir. Bu cezalar, engelli çalıştırmayı teşvik için ödüllendirmelerde kullanılabilir. Engellilerin çalıştırılması konusunda, çalışma ortamlarının düzenlenmesinde kullanılabilir. Engelli çalıştırmayanın cezası, engelli çalıştırana yönelik dönüş yapmalıdır. Bu düşünceleri daha da geliştirip, çeşitlendirip, zenginleştirebiliriz.

Dünya engelliler günü onun için bir kutlama günü değil, ne yaptığımızı sorgulama ve neler yapmamız gerekliğinin farkında olmamız gereken bir gündür. Farkındalığın yaratılması için bir araçtır.

Her halde 40 yıla yaklaştı. Benim saptadığım kadarı ile, akademik alanda bu konuda ilk çalışma yapan hocamız, Ömer Zühtü Altan’dı. Geçtiğimiz yıllarda, Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini de yürüttükten sonra, emekliye ayrılan hocamızın, bu çalışmasından sonra neler yapıldı. Bir başka deyişle, bu kadar çok yeni üniversiteler açılırken, 40 yıla yaklaşan sürede bu konuda yayımlanan akademik çalışmalar 40’ı aştı mı? Bu soruya evet yanıtını veremediğimize göre, yeniden düşünmemiz gerekiyor. Sağlık alanında, sosyoloji alanında, psikoloji alanında , hukuk alanında, sosyal hizmetler alanında, çalışma ekonomisi bölümlerinde, onlarca çalışmaların, kütüphanelerde olması gerekmez mi diye sormak yeterli olmuyor. Farkında olmak ve gereği için adım atmak, yola başlamak gerekiyor. Günleri, o zamanlı anlamlı bir hale getirmiş olabiliriz. Ya da söyleyip, dostlar alış verişte görsün misali,bir günü daha geçirmiş oluruz.

Bu günden itibaren bu konuyu, gelecek yıla kadar rafa kaldırıyoruz.

Yoksa, bu günden itibaren, gelecek yıla kadar neler yapacağımızın planlarını yapıp, öncelikleri belirleyip, bunları gerçekleştirmeye başlayacakmıyız? Ve gelecek yıl, geçen yıl şunları hedeflemiştik. Şu kadarını gerçekleştirdik. Gerçekleşmeyenlerin nedenleri, şunlar deyip bir değerlendirme yapacakmıyız?

Gelecek yıla kadar çok zaman yok. Erteleyerek de bir yere varamıyoruz. Yarın, bir yerlerden hemen başlıyormuyuz?

_______________

* [email protected]

1544850cookie-checkEngellilerin yaşam ve çalışma alanı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.