Erdoğan-Davutoğlu ittifakının politik nedenleri

ERDOĞAN- DAVUTOĞLU İTTİFAKININ POLİTİK NEDENLERİ VE AKP’NİN TASFİYESİ

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla Türkiye’nin iç politik denklemi yeniden şekillenecektir. Erdoğan köşke çıkmakla kendisini bir bakıma cumhurbaşkanı zırhına alarak güvenceye aldı denebilir. Ancak bunun yeterli olmadığı ve geleceğine dair ciddi kaygılar taşıdığı da biliniyor. Bunun için anayasayı ihlal ederek son dakikaya kadar AKP Başkanı gibi davrandı ve partiyi de bütünüyle kendisine göre yeniden dizayn etti. Partili cumhurbaşkanı olarak, bakanlar kurulunu da kendisine yakın olanlardan oluşturmak için ilk adımları atmaya başladı. Bütün bunların arka planında, Erdoğan’ın köşke çıkarken, kendi geleceğini bir bakıma garantiye alma kaygısı ve telaşı var.

Türkiye’nin iç politik tarihini az çok bilenler, politik dengeler ve dizayinler kişilere göre şekillenmiyor. Kişiler bir süre etkili olsa da sistemin ve uluslar arası güç ilişkilerinin çıkarları öncelikli olarak ön plana çıkıyor. Erdoğan bütün bu gerçeklerin farkında olan bir lider olarak oldukça kaygılıdır. Bu bakımdan kendisini güvenceye almak için elinde düşürmediği faşist generallerin anayasasını dahi çok açık olarak ihlal etti.

Peki Erdoğan’ın köşke çıkmasıyla küresel güçlerin bakış açışısı değişecek mi? AKP ve Türkiye’nin iç politik dengelerinde nasıl bir değişim olacak?

İzole olmuş Erdoğan’in önemli kaygılarından biri uluslar arası ilişkilerde kendisine yeni bir alan açmaktır. Bu bakımdan dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir şekilde cumhurbaşkanlığı devir-teslim törenine onlarca devlet başkanı davet edildi. Dikkat çeken ABD ve AB’nin tutumu oldu. ABD’nin maslahatgüzar düzeyinde temsil etmesi esasen Erdoğan’a yönelik olumsuz tutumunun devam ettiğini gösteriyor. Almanya, Fransa, İnglitere, İspanya, İtalya, Belçika, Hollanda gibi AB’nin önde gelen devletlerinin hiç birinin temsilci göndermemiş olması, AB üyeliğine aday bir devletin cumhurbaşkanına yönelik tutumu çok net olarak ortaya koyuyor. Gelen ülkelere bakıldığında, Erdoğan’ın nerede durduğunu veya duracağını gösteriyor. Özellikle küresel güç ilişkilerinde, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu bir devleti ne gibi sorunlar beklediği bakımıdan bize bir fikir verebilir.

Erdoğan, ABD ve AB ile ilişkileri düzeltmeden küresel güç ilişkileri içinde bir vizyon sahibi olması beklenemez. Bu bakımdan yıpranmış ve önemli oranda dışlanmış Erdoğan’ın köşkte güvenli bir şekilde kalmasının tek şansı ya yeniden küresel sermayenin politikalarına tam uyum sağlayacak, ya da iç politikada etkili olmanın yollarını arayacak. Ortadoğu’da radikal politik İslamcı hareketleri desteklemesi nedenyle birincisini sağlaması oldukça zor görünüyor.
İkinci koşula yönelen Erdoğan, iç politik ilişkilerde aktif olmadan kendi gücünü ve geleceğini garanti altına almayacağını biliyor. Bu nedenle köşke çıksa dahi, hükümeti ve partiyi kontrol altında tutarak dengeleri korumaya çalışacak. Bunun için en uygun olan kişi olarak gördüğü Davutoğlu’nu hem AKP Genel Başkanı, hem de Başbakan yaptırdı.

Peki bunun politik anlamı nedir? Neden Davutoğlu’nun tercih etti? Sorusu gündeme geliyor.

Vurgulanması gereken temel nokta, Erdoğan-Davutoğlu ittifakı, esasen AKP’nin fiilen tasfiyesidir. Erdoğan iktidar gücünü keskinleştirdikçe, hem parti kuruluş bildirgesinde ileri sürdüğü ve liberallerin büyük bir desteğini alan deklarasyonu işlevsizleştirdi, hem de partinin kurucularının çok önemli bir kesimini tasfiye etti. Gül-Arınç grubunu da tasfiye ederdek AKP’nin yerine ‘Erdoğancıları’ iktidar gücü yapmaya başladı. Arınç’ın Davutoğlu kabinesinde başbakan yardımcısı olarak tutulması, sadece parti içi geçici bir dengeden ibarettir.

17 Aralık 2013 operasyonundan sonra AKP’li olmayan ama Erdoğancı olarak bilinen grup ön plana çıkarttıldı. Emanetçi lider olarak Davutoğlu’nun atanması, AKP’de ve hükümette aşamalı bir değişimi gündeme getiriyor. Erdoğancı olarak tanımlanan ‘genç’ ekibin ipleri eline geçirmesi, AKP’de çok ciddi bir iç politik krize yol açacağı kesin. Genç kuşağın yeni görevler üstlenmesi esasen Arınç-Gül ekibinin tasfiyesine karar verilmesidir. Bu fiili durum parti içindeki iç çatışmayı aşamalı olarak derinleştirecektir. AKP’nin kendi kendini tasfiyesi ve buna paralel olarak bölünmesi ya da yeni politik oluşumların gündeme gelmesi, daha çok Haziran 2015 Genel seçimlerinden sonra netlik kazanacaktır.

Erdoğan, Davutoğlu’nu neden ön plana çıkartı. Bunun iki temel noktası bulunuyor. Birincisi bütün dikkatini ve gücünü cemaati tasfiyeye veren Erdoğan, yeterli bir başarı gösteremedi. AKP içerisinde, Bakanlıklarda, sistemin temel kurumlarında örgütlü olan cemaatle savaşı yürütmek istiyor. Cemaatin tasfiyesini sağlamadan kendisini güvenden hissetmeyeceğini ve 17-25 Aralık operasyonuyla yeniden karşılaşabileceğini biliyor.

Cemaat ile mücadelede bir ekip olarak çalışan Davutoğlu-Yalçın Akdoğan- Efkan Ala-Numan Kurtulmuş ve MİT Müsteşarı Hakan Fiden beşlisi yeni hükümetin karar verici gücü olacaktır. Cemaat’e karşı kararlı bir mücadele vermedikleri ve daha dengeli bir politika izledikleri düşünülen Bülent Arınç, Mehmet Şimşek ve Ali Babacan’ın yeni kabinede yer almaları, iş dünyasının istemlerinden ve AKP’nin iç dengelerinden ileri geliyor. Bu üçlünün önümüzdeki dönemde öncelikli olarak tasfiye edileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bakımdan AKP ve hükümet üzerindeki etkisini sürdürmek isteyen Erdoğan, Erdoğancı olan ekibi ön plana çıkartarak bir bakıma ‘sivil güvenlik gücü’ oluşturuyor.

İkincisi, Davutoğlu’nun uluslar arası güçler tarafından kabul göreceği ve özellikle ABD ile ilişkilerin yeniden dizayn edilmesinde önemli bir rol üstleneceği beklentisidir. Davutoğlu’nun politik arka planda dikkat çekemeyen bir başka özelliği de, hem Tel Aviv ile hem de Washintong-New York Yahudi Lobisiyle güçlü ilişkileri bulumasıdır. Bu bakımdan ABD Dışişleri bakanlığının, ‘Davutoğlu’nun başbakanlığa atanmasını olumlu bir karar’ olarak değerlendirmesi ve en kısa zamanda ‘görüşme’ temmenisini dile getirmesi bir tesadüf değildir.

Türkiye’nin dış politikada çöküşünü sağlayan ve özellikle bölgesel ilişkilerde izole olmasına yol açan politikaların mimarı Davutoğlu’dur. Bölgede ‘yanlızlaştırılan’ bir Türkiye’nin yaratılıması, üstlendiği arka plan görevi nedeniyle Davutoğlu’nun başarısızlığı değil tersine bir başarısıdır. Görevini en iyi şekilde yerine getirmesi nedeniyle, ABD ve AB, kendisine önemli bir şans vereceklerdir.

ABD, Davutoğlu’nun başarıyla izlemiş olduğu ve Türk devletini yanlızlaştıran bölgesel politikasını artık terk etmesi gerektiğini bildirecektir ve belirlenen ‘yeni’ bölgesel stratejiye uyum sağlamada kararlı bir adım atmasını isteyecektir. Peki Davutoğlu bunu yapar mı? Tarihsel olarak üstlendiği arka plan görevi nedeniyle bunu yapacağından emin olabiliriz. Ayrıca yakın bir dönemde Gül’ün başbakan şansı olmadığını gören Gülen Cemaati’nin de Davutoğlu’nu işaret etmesi bir sürpiz olmayıp, bir çok denklemin buluşma adresi olarak ön plana çıkmasıdır.

Davutoğlu’nun kaybetmesi de, kazanması da Erdoğan için bir kayıptır. Cumhurbaşkanlığı köşküne çıkmak Erdoğan için çözüm değil tersine çok yönlü sorunların gelişmesi ve iç ve uluslar arası tehlikenin Çankaya’nın kapısında beklemesidir.

15 Haziran 2015’de yapılacak olan genel seçimlerde Davutoğlu’nun yani AKP’nin ciddi oy kaybına uğraması veya kaybetmesi Türkiye’nin iç politik denklemini tamamen yeniden şekillendirecektir. AKP içerisinde yeni bir oluşumun gündeme gelmesi dahil yeni bir süreç başlayacaktır. CHP ve MHP’nin politik düzeyi dikkate alındığında, sistem içi ilişkilerde AKP’nin alternatifi yine AKP içerisinde çıkabilir. Ortaya çıkacak her politik kaos, en çok Erdoğan’ın başına bela olacaktır. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı sürecini tamamlayamaması da gündeme gelebilir.

Davutoğlu’nun 2015 seçimlerini kazanması ise, özellikle İsrail-ABD-İngiltere üçlüsünün ve küresel sermayenin desteğini arkasına alması demektir. Çok erken bir yorum olmakla birlikte politik ilişkilerin gelişme seyri dikkate alındığında, 2019 yılındaki cumurbaşkanı adayının Erdoğan değil Davutoğlu olma olasılığı daha yüksektir.

Özetle;
Uluslararası ilişkilerde yanlızlaşan Erdoğan’ın iç politik ilişkilerde de aynı durumla karşılaşması yüksek bir olası durum olarak karşımıza çıkıyor.
Erdoğan’ın cumhurbaştanı olmaya zorlanması, AKP’nin Edoğan eliye tasfiye sürecine sokulması, çok yönlü hazırlanan politik planın bir parçasıdır
Erdoğancılar ekibini kuranlar, üstlendikleri görev tamamladıktan sonra, iktidar dengesindeki değişime göre hızla saf değiştirebilirler ve Erdoğan’ı yanlızlaştırabilirler.
Davutoğlu, bölgede radikal İslamc güçlere karşı ortaya koyacağı tutum onu uluslar arası ilişkilerde daha güçlü bir konuma gelebilir. Kürt sorununda sürece yaymaya dayanan ‘çözümsüzlük’ politikasını sürdürmesi ise onun enz zayıf halkasını oluştaracaktır.
Haziran 2015 Genel Seçimlerinde ortaya çıkaçak tabloya göre Türkiye’nin politik dengelerini çok daha hızlı değişecek ve sistem kendi iç dengelerini yeniden oluşturmaya çalışacaktır.
Türkiye, bölgesel değişimlerin etkisiyle de ciddi bir politik kaosa doğru kayıyor. Toplumsal ilişkilerdeki karmaşıklığın artması ve sosyal grupların politik ilişkilerdeki konumlanışı yeniden şekillenecektir.
Bu bakımdan süreci iyi okuyan ve zamanında doğru politik analizler yapıp ona göre konumlanan, örgütsel yapısını ve örgütlenme düzeyini bu politik gelişmeye göre oluşturanlar bir kaç adım önde olacaktır.

_______________________
[email protected]

1608640cookie-checkErdoğan-Davutoğlu ittifakının politik nedenleri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.