Ergenekon ve üç portre…

Ergenekon’un peşpeşe gelen dalgaları ve bunun sonucunda gözaltına alınan, ya da daha sonra tutuklanarak cezaevine konulan sanıklar arasında aklıma takılan bazı portreler yok değil.
Sadece portreleri değil, ortak özellikleri de insanın beynine matkap gibi saplanıyor.

Hemen portreleri analiz etmek ve yaptıkları işleri hatırlamakta fayda var.

Dalga boyu veya dalga numarası dikkate alınarak portreleri hatırlarsak ilki Tuncay Özkan.

Gazeteci ve televizyoncu.
Mesleğe Cumhuriyet Gazetesinde başlamış, giderek televizyonlarda en alttan başlayarak patronluğa kadar yükselmiş bir kimlik.

Kanal Türk TV’nin sahibi Tuncay Özkan’ı, 2007 seçimlerinden önce pazar günleri yaptığı sohbetlerden tanıyoruz.
Ateşli bir hatip.
Onun her zaman hedefinde tek kişi var Tayyip Erdoğan. Savaş açtığı tek parti var, AKP. Tek amaç var, bu iktidarın bir an önce gitmesi.
Daha sonra Cumhuriyet mitinglerinin Mirabo’su (!) olarak sahnede görüyoruz Özkan’ı ADD yöneticileri ile kolkola…Hatta daha ön planda.
Yine hedefte AKP ve iktidarı var.
Ama 2007 seçimlerin sonuçları Özkan ve ona bel bağlayanları hüsrana uğratıyor. Özkan TV’sini AKP uydusu ve yandaşı olan bir holdinge 30 milyon dolara satıyor.
Sahibi olduğu TV’sinde gerçek gazetecilik, habercilik ve buna parelel yayın yaptığı iddia edilemiyor.
Olsun, şart da değil.
Herkes kendi işini yapacak diye bir kural (!) yok nasılsa…
O şimdi Ergenekon sanığı ve Silivri’de tutuklu.

Gelelim ikinci portremize…
Adı Mustafa Özbek.
Türk Metal Sendikasının 35 yıldan fazla genel başkanlığını yapmış biri. Kimse koltuğundan indirememiş. Oğulları ile birlikte kurduğu hanedanın, otelleri ve motelleri olduğu iddia ediliyor. Hatta Kıbrıs’a kadar uzanan otel zincirinden de bahsediliyor.
Bir de TV’si var sendikanın. ART.
ART televizyonunda ne kadar AKP muhalifi gazeteci, siyasetci, sosyolog ve araştırmacı varsa ekrandan eksik olmuyor.
Her gün ve her saat Erdoğan ve partisine ateş püsküren yayınlarla tanınıyor artık bu ART .
Bu televizyonda sadece sendika ve bağlı işçilere yönelik yayınlar eksik.
Sendika TV’si ama işçilere yönelik hak arama gibi kaygı ve yayınlar yok.
Olsun, şart da değil.
Herkes kendi işini yapacak diye bir kaide (!) yok nasılsa.
Özbek de Ergenekon sanığı ve Silivri’de tutuklu.

Gelelim üçüncü portremize.
12. dalgada gözaltına alınan, sonra da tutuklanan Prof. Dr. Mehmet Haberal’a…
Haberal bir bilim adamı. Üstelik dinya çapında. Uzmanlık alanında eline su dökecek tek kişi yok. Sağlıkta isim yapmış. Hastaneleri var kent kent hizmet veriyor her tarafta.
Otelleri var.
En önemlisi Üniversitesi var.
Başkent Üniversitesinda binlerce öğrenci eğitim yapıyor.
Haberal sonunda üniversite kampusu içinde bir TV kuruyor.
Başkent TV.
Üniversiteler TV kuramazlar mı?
Bal gibi kurarlar. Örnekleri var. Hatta fakülteler dahi kurabilir. Nitekim iletişim fakültelerinin çoğunda hem TV yayınları yapılıyor, hem adyolar şakır şakır hizmet veriyor.
Haberal’ın Başkent Üniversitesinde de İletişim’la ilgili bölümler olduğuna göre hem TV kurması doğal, hem de Türkiye genelinde yayın yapması normal.
Ancak Başkent TV’de hükümet ve icraata yönelik aleyhte program ve yayınların oranı, eğitim yayınlarına oranla yüzde 90 fazla olarak dikkati çekiyor.
Televizyonun hedefindeki kişi AKP Genel Başkanı Erdoğan.
Ağır eleştirilen ise AKP hükümeti ve onun uyguladığı siyasi politikalar.

Başkent TV’si eğitime, öğrencilere yönelik yayın yapma gibi kaygı taşımıyor. Fazlaca da üzerinde dahi durmuyor.
Olsun, şart da değil.
Herkes kendi işini yapacak diye bir kural (!) yok nasılsa.
Haberal da, şu anda Ergenekon sanığı ve tutuklu. Hastanede gözetim atında…
Haberal’a şifalar diliyorum.
Sadece çok takdir ettiğim çalışkan, üretici bir bilim adamı olduğu için değil, insan ve arkadaşım olduğu için de bir yerlere koyamam Haberal’ı.

Bu üç portrenin ortak yanları herkesin dikkatini çekmiştir umarım
Her üç portrede hükümete karşılar.
AKP’nin bir an önce gitmesinden yanalar.
Ortak kanaat şöyle belirmektedir:
“Hükümete karşı ağır eleştiri yaptıkları için dikkati çekmişlerdir, Başbakan ve partisinin hedefi haline geldikleri için tutuklanmışlardır. Ergenekon savcıları da, hükümetin etkisiyle bu yönde hareket etmiş, bu üç kişiyi arı ayrı zamanlarda tutuklamıştır”

Bu kanı, geniş kitleler tarafından paylaşılabilir.
Hatta yüzde yüz doğru diyenler de çıkabilir.
Bence kazın ayağı hiç de öyle görünmüyor.
Şunlara dikkat edilmeli bence.
Birincisi: Her üç kişinin televizyonları vardır..
İkincisi, bu Televizyonlarda yaptıkları yayınlarla hükümeti hedefe koymuşlardır.

Bence en ömenli özelliklerden biri, bu üç kimliğin, TV’leri kendi alanlarında yayın yapmaktan ziyade siyasete bulaşmışlardır.
Yani kimse kendi işini yapmamıştır.

Peki kendi işini yapmak zorundalar mı?
Değiller.
Zorunda olmamaları, Ergenekon’a bulaşmadıkları anlamına gelmeyebilir.
Bu noktayı akıldan çıkarmamak lazım.
Unutmayalım ki darbe teşebbüslerinin en önemli ve en güçlü ayağını medya oluşturur.
Bilerek veya bilmeyerek darbe plancılarının ekmeğine yağ sürülmüş, ya da değirmenlerine su taşınmış olabilir.
Bu sadece benim düşüncem.

1626340cookie-checkErgenekon ve üç portre…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.