Ermenistan ve Antik Yunan

Geçenlerde bir arkadaş gurubuyla Ermenistan’a yaptığım gezide, battal Ermeni tarihinin epey derinliklerinde kalan, fakat günümüzde bile yeni tartışma ve değerlendirmelere yol açabilecek ilginç bir gerçeğin farkına vardım. Erivan’ın ünlü Elyazmaları Müzesi’nde dolaşırken, müze rehberimizin açıklamalarından, başta Aristo olmak üzere, bir takım Yunan klasiklerinin daha 6. Yüzyıl’da Yunancadan Ermeniceye çevrildiğini, üstelik bunlar üzerine hayli kafa yorulup kalem oynatıldığını öğrendim. Bu sadece benim için değil, guruptaki diğer arkadaşlar için de, şaşırtıcı olabilecek derecede yeni bir bilgiydi. Ancak gerek zaman darlığı, gerek müze çerçevesinde bu hususun odaklanacak bir konu olmaması dolayısıyla, rehberimizin bizi daha fazla bilgilendirmesi mümkün olmadı.  Gerçi rehberimiz anlattıklarına daha ne kadar teferruat katabilirdi, doğrusu şüpheli.  Zira biraz araştırınca, uzmanları dışında konunun pek de bilinmediği izlenimini edindim.

Antik Yunan düşüncesinin çağdaş Batı uygarlığının (özellikle de, henüz tamamiyle küreselleşmemiş ve daha Avrupa-merkezli olan şekliyle 19. Yüzyıl Batı uygarlığının) temel yapı taşlarından biri olduğu malum.  Fakat diğer taraftan, Antik Yunan’ın Batı’da uzun yüzyıllar karanlığa gömüldüğü ve onu karanlıktan çıkarıp yeniden keşfedilmesini sağlama işinin, tarihin cilvelerinden biri olarak, Batı-dışı sayılan Arap/İslam uygarlığına düştüğü de iyi bilinen bir gerçektir.

Antik Yunan’ın Batı’da karanlığa gömülmesinin baş müsebbibi, hıristiyanlığın yayılması, daha da önemlisi, devletlerin resmi dini olmasıdır. Bunun daha da ileri aşaması, Vatikan örneğinde olduğu gibi, hıristiyanlığın bizzat devlet haline gelmesidir.  Kilisenin bazı kuytu ve uzak köşelerinde hayatiyetini cılız şekilde korumuş olsa da, genel tablo, Antik Yunan’ın pagan veya putperest muamelesi görerek Kilise tarafından sansüre uğradığı ve çoğu zaman düpedüz yok edilmeye çalışıldığı yönündedir. Hiç kuşkusuz, Arap/İslam düşüncesi de, pagan Antik Yunan’la mükemmel bir uyum içinde hiç olmadı, olamazdı da; fakat Antik Yunan’ı değerlendirme ve içselleştirme işinde daha hevesli ve gayretli olduğu muhakkaktır.  Her halükarda, ‘Altın Çağı’ndaki Arap/İslam düşüncesinin, Batı uygarlığının değişik devir ve katmanları arasında vazgeçilmez bir köprü olduğuna dair yaygın inanç elbette temelsiz değildir.

Araplar (ve diğer İslam düşünürleri) büyük fetihlerin ardından, 8. Yüzyıl’dan başlayarak Yunan klasiklerini kurcalamaya ve çevirmeye başladılar. İlginç olan şu ki, Ermeniler bu işe 6. Yüzyıl’da, yani Araplar’dan iki asır önce koyulmuş. Ama nasıl olmuş, hangi koşullarda ve sonuçları ne? İşte o kısmı hayli meçhul; ya da en azından ben bilmiyorum.  Konunun cahiliyim, ama bu cehaletimde çok yalnız olduğumu sanmıyorum.  Bu durumda, yanıtsız kalmamak dileğiyle, şu bir kaç soruyu sorarak sözümü bitireyim:

  • Ermeniler (belki Habeşistanlıları saymazsak) tarihte hıristiyanlığı devlet dini kabul etmiş ilk millettir (M.S. 301). Buradan yola çıkarak, Antik Yunan dahil olmak üzere hıristiyanlık-öncesi tüm düşünce tarz ve geleneklerine sert bir sansür ve baskının da ilkin Ermeni ülkesinde başgöstermiş olması beklenir. Nitekim bu tür baskının hiç eksik olmadığına dair epey bilgi var.  O halde, hıristiyanlığın devlet dini statüsünün devam ettiği 6. Yüzyıl’da, nasıl olup da Antik Yunan’a zihinler açılmış, Aristo’dan tercümeler yapılmış, hatta ‘ders kitabı’ türünden metinler kaleme alınmıştır? Sadece kilise ve devletin o dönemdeki geçici zaafiyetiyle açıklanabilecek bir durum mudur bu, yoksa bizzat Ermeni egemenlerince benimsenen ve Ermeni düşüncesine kalıcı boyut katan bir yönü var mıdır?
  • Sözgelimi, 6. Yüzyıl’da yaşamış ve Ermenilerin ‘Yenilmez Tavit’ (‘David Anhaght’) namıyla andıkları bir milli kahramanları var. ‘Yenilmezliği’, kol gücüne değil, mantık gücüne bir atıf. Nitekim kendisi felsefi bir figür, daha da özgül olarak ‘neo-Platonist bir filozof’(En büyük milli kahramanlarının bir asker değil de bir filozof olması, Ermeniler hakkında epey şey anlatıyor ama bu ayrı bir konu).  Birinci sorumuza somut bir örnek olması babından soralım: Yenilmez Tavit, Antik Yunan’a el atarken akıntıya karşı mı kürek çekti, yoksa birlikte mi? Çoğu Arap bilgini, Antik Yunan’la halifelerinin müsaade ve teşviğiyle haşır neşir oldu; Yenilmez Tavit, kendi egemenlerinin rızasıyla mı hareket etti, yoksa yenilmezliğini onlara karşı da kullanmak zorunda kaldı mı?
  • Arapların Antik Yunan’ı kendi söylemleri içinde diriltmelerinin Batı’nın oluşumundaki büyük etkisi iyi bilinirken, Ermenilerin benzer bir ‘köprü’ etkisi görülmüyor, ya da kayda pek geçmemiş görünüyor. Aynı işe iki asır önce başlamış olmaları, ilaveten Batı ile birlikte paylaştıkları hıristiyalık, böyle tarihi bir köprü kurmalarına her nasılsa yardım etmişe benzemiyor. Kiliseler-arası kopukluk, dil engeli, coğrafya engeli,  Ermeni topraklarındaki bitmez tükenmez istikrarsızlık ve işgaller gibi etkenler bu durumu farklı düzlemlerde bir miktar açıklayabilir, ama acaba yeterli midir?

______________

Adnan Ekşigil

(05/07/2017’de  Agos Gazetesi’nde yayınlanmıştır)

2105470cookie-checkErmenistan ve Antik Yunan
Önceki haberLegacy II Galacy konseri bu pazar
Sonraki haberLondra Kıbrıs festivalleri hakkında…
Adnan Ekşigil
Adnan Ekşigil 1953’te Istanbul’da doğdu. UCLA’da (University of California at Los Angeles) siyasal bilimler okudu, 1974’te mezun oldu. 1975 – 1981 arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1980 darbesinin ardından, YÖK’ün de kurulmasıyla birlikte fakülteden ayrıldı. 1982 – 1987 yılları arasında Fransa’da yaşadı, çeşitli yayın ve çeviri işlerinde çalıştı ve gençliğinden beri hobisi olan tarımla bağlantılı bazı projelere katıldı. 1983 – 84 yıllarında Sorbonne’un (Université de Paris) Felsefe Fakültesi’nde en sevdiği Fransız düşünürlerden olan Jacques Bouveresse’in seminerlerini izledi ve DEA yaptı. 1991’de, Trakya’da önceden başlatmış olduğu kavak yetiştiriciliğini genişleterek, fide ve fidan üretimine dönük çiftlik kurdu. 1992 – 2004 yılları arasında, Boğaziçi Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nde, Yeditepe Üniversitesi’nin de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarım ve tam-zamanlı olarak belirli aralıklarla dersler verdi. 2007’ten beri zamanının önemli bölümünü Kanada’nın Montreal kentinde geçirmekte olup, halen eski ve “arkaik” tohum koleksiyonculuğu, ağaç fidesi üretimi ve fidancılık ürünleriyle ilgili çeşitli ticari ve deneysel faaliyetlerde yer almaktadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.