Ey yükselen yeni nesil

ya da dallardan zamansız düşer acaba?


Bence bunun temel sebebi, ilkokuldan beri, müfredatlarda aşırı dozajda öğretim yüklemesinden dolayı, eğitim denen ve asıl hayatla ilgili ana temanın ıskalanması… Yükselen yeni nesli biraz yakından incelerseniz anlarsınız değer yargılarının içlerinin nasıl boşaldığını ve dünyayı normal ekseninde döndüren sembollerin nasıl tek tek yitirildiğini… Okulda bu temeli edinemeyen genç insan, içinde yeterince gözlem cevheri yoksa ne yapsın? 


İnsanoğlu aslında diğer bir taraftan, aşırı hızlı bilgi yüklenmesinin ağır travmatik bunalım sürecini yaşıyor… Gerçi gençler, hatta çocuklar teknolojik evrimi sindirmeye daha yatkınlar ama belli ki, taze dimağların bile kaldıramayacağı kadar hızlı döndü dünya, ruhunun güzelliklerini geride unuttuğu için yeni nesillere sunamadan… Aşk bile çölleşti…


Son 20 yıldaki teknolojik gelişmenin dünya kurulalı beri olan gelişmeden fazla olması başdöndürücü…  O zaman akademik kariyer adına kazanılan zaferler Pirüs zaferine benzeyebiliyor… Hayatta kullanılacak enerji eğitim döneminde sarfedilince eğitim sürecinin anlamı da heba olabiliyor. Batılı üniversitelerdeki pratik uygulamalar o nedenle daha hayatla bütünleşik faydalar kazıyor dimağlara… Bunun, bizim gen kodlarımızdaki pratik zeka partikülleri ile sentezlendiğini düşünün…


Karmaşık kavramların kavşağında bütün terimler en ucuzlatılmış tabirlere dönüşüveriyor ve  anlamlarının içi boşalıyor… Mesela, meslekte 50 yılını doldurmuşlara duayen deniyor, ama bizim ortamlarda elini sallasan duayene çarpıyor… Saçı, başı, yürüyüşü havalı olanlarda hemen karizmatik oluyorlar, kafasının içi dolu mudur, boş mudur bakılmadan… Bazı kelimeler sözlükten çıkarılması gerekecek kadar az izdüşüm bırakmaya başladılar hayata… Mesela kadirşinaslık kelimesi gibi… Yani kısaca vefa gibi… Yeni nesil bu kelimeleri pek bilmiyor… Bu da bir eğitim noksanlığı…


Ne yazık ki güzel olan herşey bozuluyor… Dünya bile aynı mantalite tarafından bozulmadı mı zaten… Gerçek sevgi zaten erozyona uğradı, çıkar çöllerinin kapladığı dağları hala daha yüksek gösteren şey ovalarla çukurlar… Oraları da heyelanlar, seller bastığında zaten herşey aynı seviyede olacak, yani dümdüz olacak… Kendine biçtiği zirveye gelenlere ne mutlu, ama bizim ektiğimiz nesilin tohumlarına geleceği kemiren çekirge sürüleri musallat olmuş durumda… Bir yandan ağır hayat şartları, gelecek kaygısı, bir yandan savaş yansımaları, bir yandan çürüyen dünya…  Yaşama sevincini ve enerjisini koruyabilmek en geçerli akçe olacak yakında… Bu da güçlü ve bilinçli bir eğitimden geçiyor… Her zamankinden daha çok…


Dünyada duyarsızlık, negativizm, ucuz sömürü ve madde dominant olmamalıydı ama oldu ne yazık ki…  Bizden sonraki nesilin hayatı ıskalama , vakti boşa harcama lüksü yok.  Birinci vazifeleri dünyayı kurtarmak olacak… Al sana bir vizyon ve ufuk gereksinimi daha…


Önümüzdeki nesillerin yaşamasına uygun ortamlar oluşturulabilirse, tek boyutlu eğitim sistemlerinden vazgeçilecektir kaçınılmaz olarak. Farklı kültürlerin yaşayarak tanınması şart olacak. Ki insanlar birbirlerini yerken ne yediklerini bilsinler ! diye değil elbet… Onca iletişim teknolojisine rağmen yakalanamayan frekansı yakalayabilmek için… Küresellik iyice antipatik bir deyim olmaya başladı ama dönme hızından dolayı dünyadan savrulup gitmemek için ne yazık ki gerekiyor evrensel değerlere yelken açmak, dar ve sıkışık değerlerin cenderesinde kalmamak ve nefes almak için…


17 yaşından sonra, Londra’daki eğitim hayatım boyunca kazandığım en güzel ve hayata fayda olarak geçirebildiğim en önemli olgu, dünyanın binbir rengini ve kültürünü orada gözlemlemiş ve tanımış olma şansını o yaşta yakalamaktı.  O zaman kızdığım şeylere bugün hoşgörüyle bakabiliyorum… Dünyanın iyi yönüyle, kötü yönüyle daha geniş bir perspektifle ve en sağlıklı açıortay bileşkesinde yorumlanabilmesi için mutlaka farklı kültürlerin içinde fiilen uzunca bir zaman yaşamak gerekmektedir bence zamanımızda. Bu vizyon, internetten öğrenilenlere hiç mi hiç benzemiyor…


Talebe olduğumuz 70 li yılların ortalarında, bir yandan yeni filizlenen ama oturmamış siyasi akımların, diğer yandan dünyaya boşvermişliğin simgesi olan hippiliğin etkisi altındaki dünyamızda, hem de o yıllarda deformasyon ve dejenerasyon sürecinin pik nıoktasında olan İngiliz gençliğinin ortasında, kendimize yollar açmaya çalışıyorduk.


Şimdi 30 yıl sonra o evrim deformasyonunun biraz şekil değiştirmiş ama daha da sert ve keskin olanını bizim ülkemizde gözlemlemek mümkün… Batı toplumları tavana çarpmaktan da, tabana çakılmaktan da dersler çıkardılar.  Biz de bu süreci çabuk atlatabilsek ülke olarak… Görev yine, dünyayı bizden daha iyi kavraması gereken yeni nesle düşüyor… Kendini evrene hazırlayabilen nesle…

697270cookie-checkEy yükselen yeni nesil

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.