Falezlerin ışıklandırmaya değil, korunmaya ihtiyacı var!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Antalya Kent Konseyi, Büyükşehir Belediyesi’nin falezlerin aydınlatılmasıyla ilgili kentte tartışma yaratan projeye ilişkin hazırladığı raporu yayımladı…

Doğal sit alanı niteliğindeki falezlerin ışıklandırılmasının estetik, ekolojik, jeolojik ve planlama açılarından ele alındığı kapsamlı raporun sonuç bölümünde, “Falezler gerek fiziksel oluşumları ile gerekse doğal dokusu ile kentin en önemli kimlik öğesini oluşturmaktadır. Planlamada mutlak korunması gereken bir alandır. Kentin daha acil çözülmesi gereken konuları dururken bu ışıklandırmanın doğal dengeye, ekosisteme, kente ve kentliye ne gibi bir ‘faydası’ olacağının sorgulanması gerekmektedir. Eğer kentin kimliğine katkı sağlamak ya da falezlerin biraz eli yüzü düzeltilmek isteniyorsa, falezler üzerinde, doğaya zarar veren her türlü yapılaşmaların önüne geçilerek korunması sağlanmalıdır. Falezlerin ışıklandırılması konusunda katılımcı anlayıştan uzak, kent dinamikleriyle tartışmadan, ilgili bilim kurullarının görüşleri alınmadan proje kesinlikle uygulanmamalıdır” görüşüne yer verildi.

Antalya Kent Konseyi Yürütme Kurulu, Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından gündeme getirilen ve kamuoyunda tartışmalara neden olan falezlerin aydınlatılması projesiyle ilgili görüş ve önerilerini içeren bir rapor hazırladı. Yürütme Kurulu toplantısında konunun görüşülmesinin ardından hazırlanan rapor, “Antalya Kent Konseyi’nin falezlerin animasyonlu projektörlerle aydınlatılması hakkında görüşü” başlığını taşıyor.

‘1980’LERDEN SONRA FALEZLERDE YAPILAŞMA ARTTI’

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in sosyal medyada yaptığı paylaşımla gündeme gelen ve ardından kent kamuoyunda kaygı ve tartışmalara yol açan projeyle ilgili yaşanan sürecin özetlendiği raporda özetle şu bilgilere yer veriliyor:  “Antalya kıyı falezleri, doğuda Lara, batıda ise Konyaaltı Plajı arasında yer alır ve uzunluğu yaklaşık 13 km’dir. Konyaaltı Plajı’nın gerisinde falezler batıya doğru devam etmektedir ancak günümüzde kumsalın gerisinde kalmıştır. Aynı şekilde doğuda da Lara Plajı ve Yamansaz Sulak Alanının gerisinde falezler devam etmektedir. Özellikle 1980’li yıllardan sonra turizmin gelişmesi ve şehir nüfusunun artması sonucu, Kaleiçi’nin batısında ve doğusunda falezler boyunca yapılaşma artmıştır.

‘FALEZLERİN YÜZEYİNE YAPILACAK UYGULAMALARDAN KAÇINILMALI’

Antalya falezlerinin düşeye yakın geometrisi birincil oluşum ve kıyı aşınım mekanizmaları sonucu oluşmuştur. Günümüzde tek kanal içine toplandığından yalnızca Düden Çayı olarak denize akmasına rağmen eskiden çok sayıda kol üzerinden ve şelaleler halinde denize akmaktaydı. Bu şelaleler perde şeklinde akarken kalsiyum çökelimi sonucu düşey karbonat perdeleri şeklinde yapılar ortaya çıkmaktaydı. Deniz seviyesindeki çentik ve diğer aşınmalar ise kaya bloğu düşmeleri ile sonuçlandığından geriye düşeye yakın sarp kaya yüzeyleri ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak falezlerde görülen kaya yüzeylerinin bir kısmı hareketli bloklardan oluşmaktadır. Özellikle yağışlı dönemlerin sonrasında kaya düşmeleri veya blok kaymalar gözlenmektedir. Bu bilgiler ışığında falez yüzeyine veya üstüne yapılan kalıcı uygulamalardan kaçınılması gerekir. Yaklaşma sınırlarının tekrar gözden geçirilerek daha geriye çekilmesi gerekir. Oysa projektörlerin falez yüzeyini aydınlatmak için, aydınlatma direklerinin yüzeye yakın bir yere monte edilmesi zorunludur. Direk hareketli bloklara denk geldiğinde kaya düşmesi sırasında düşen kaya bloğu ile birlikte denize düşebilecek, kablo tesisatı da zarar görecektir. Vergi mükelleflerinin kaynağı boşa harcanmış olacaktır. Ayrıca, gece vakti bir falez animasyonu olduğunda insanlar falezi görebilmek için en uçtaki kaya üzerine yönlenecek, olası bir kaya bloğu düşmesi sonucunda can kaybı oluşabilecektir.”

‘ANTALYA FALEZLERİ ZENGİN BİYOÇEŞİTLİLİĞE SAHİP’

Antalya falezlerinin zengin biyoçeşitliliğe sahip bir bölgede yer aldığının altı çizilen Kent Konseyinin raporunda şu ifadelere yer verildi: “Falezlerin büyük bir bölümüne insanların ulaşamıyor olması, yalnızca denize dönük olup, kentin ışık kirliliğinden ve gürültüsünden uzak olmasının bu çeşitliliğin günümüze kadar korunmuş olmasında etkisi büyüktür. Akdeniz Üniversitesi’nde 2008 tarihinde tamamlanan ‘Antalya tufa falezlerinde gözlenen çentik ve mağaraların morfoloji, köken ve biyoloji açılarından incelenmesi’ adlı projede, deniz seviyesindeki biyoçeşitlilik de çalışılmıştır. Mart 2012’de Kent Müzesi bünyesinde yayınlanan ‘Antalya Karaalioğlu Parkı Kuşları’ (Dr. Tamer Albayrak) adlı kitapta, Antalya falezlerini de de yaşam alanı kullanan kuş türlerine yer verilmiştir. Falezlerde papağan ve muhabbet kuşları kolonilerine rastlanmakta olup, bu kuşların kafesinden kaçıp, korunaklı ve kent geriliminden uzak falezlerde kendilerine doğal yaşam buldukları ifade edilmektedir.

‘YARASALARIN VARLIĞI SİVRİSİNEK KONTROLÜ İÇİN KAÇINILMAZDIR’

Falezlerin bilinen en kalabalık canlı türlerinden birisi de yarasalardır. Yarasalar koloniler halinde gündüzü yüksek bir yere tüneyerek geçirir, hava karardığında ise avlanmaya çıkarlar. Işığa çok duyarlı olup, geniş dalga boyu aralığında ışığı algılayabilirler. Işığa duyarlı olması nedeniyle bir yarasa aydınlık ortamlarda henüz gecenin gelmediğini zanneder ve biyoritmi bozulur. Yarasanın biyoçeşitlilik için önemi menüsünde bulunan sivrisinektir. Bu bağlamda yarasa varlığı sivrisinek popülasyonu kontrolü için kaçınılmazdır.”

‘GELİŞMİŞ ÜLKELERDE KENT AYDINLATMASINA SINIRLAMA GETİRİLİYOR’

1920’li yıllarda ABD’nin Texas Eyaletinde yaşanan malaria salgınının sivrisineklerle taşınması yüzünden zor günler yaşandığına işaret edilen raporda, salgının yarasalar için yapılan barınaklar sayesinde artan yarasa popülasyonuyla atlatıldığı kaydedilerek şöyle denildi: “Günümüzde gelişmiş ülkelerde kent aydınlatmasına dahi sınırlamalar getirilmektedir. Avrupa’daki yarasa popülasyonunu koruma altına almak için 1994 yılında bir anlaşma (EUROBATS) imzalanmış olup, Norveç’ten İsrail’e, Portekiz’den Gürcistan’a kadar 37 üye ülke bu uçan memeli hayvanların korunması için birlikte çalışmaktadır. Türkiye ‘Sözleşme kapsamı içinde toprakları olan ancak henüz imzalamamış olan ülkeler’ başlığı altında yer almaktadır. EUROBATS organizasyonu, ‘Aydınlatma projelerinde yarasaların dikkate alınmasına yönelik esaslar’ adlı bir yönerge yayınlamış ve aydınlatma projelerine sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamalar kent içi aydınlatmalarında dolaylı yoldan yarasaların etkilenmemesine dönük olup, doğal bir kaya ortamın projektör tutularak doğrudan aydınlatılması söz konusu dahi edilmemektedir.”

‘FALEZLERİN BİRÇOK YERİNDE AKDENİZ FOKLARINA RASTLANIYOR’

Falezlerde gözlenen diğer bir canlı türünün de Akdeniz fokları olduğu bilgisine yer verilen Antalya Kent Konseyinin raporunda, “Foklara da falezlerin birçok yerinde rastlanılmakta ancak yaşam alanlarının belirli bölgelerle sınırlandığı hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Antalya falezlerinin karanlık ve insanlarca ulaşılamaz nitelikte olması sonucu yoğun doğal yaşam gözlenmektedir. Herhangi bir aydınlatma projesi hazırlanmadan önce konusunda uzman çok disiplinli bir ekip tarafından tüm flora ve fauna ortaya konmalıdır. Bu işlem tamamlandıktan sonra aydınlatmada kullanılması planlanan projektörlerin yaydığı ışığın fiziksel büyüklükleri (frekans, amplitüd, elektromanyetik alan vb) ortaya konmalıdır. Bir sonraki aşamada ise bu fiziksel etkilerin her bir canlı türünün yaşam alışkanlıkları (beslenme, dinlenme vb) üzerine vereceği zararlar belirlenmelidir. Doğanın kapalı bir sistem olduğu, bir canlı türünün ortamı terk etmesinin o canlıya bağlı yaşayan (doğrudan beslenme ve dolaylı) diğer canlıları da etkileyeceği hesaba katılmalıdır” denildi.

‘FALEZLER ANTALYA’NIN KENT KİMLİĞİNİN VAZGEÇİLMEZİ’

Bir bölümünün uygulamasına başlanan ancak kamuoyundan gelen tepkilerin ardından durdurulduğu açıklanan ışıklandırma projesinin kent estetiği ve planlama açısından da değerlendirildiği raporda ayrıca şu görüşlere yer verildi: “Ülkeler ve kentler için öyle değerler vardır ki, yeterince korunmadığında hızla yok olmaya, geri getirilemeyecek noktaya ulaşırlar. Antalya kara ve kıyı falezleri de milyonlarca yılda oluşmuş dünyada ender görülen bir doğa harikasıdır. Antalya’yı Antalya yapan doğal, tarihi ve kültürel değerlerin başında gelmekte olup, kentin kimliğinin vazgeçilemez öğelerinden birisidir. Bugün eğer bu kente 15 milyonun üstünde turist geliyorsa bunun başlangıç nedeninin falezler olduğu kuşkusuzdur. 20 yüzyıl başından itibaren başlayan kentsel gelişme önce kara falezleri üzerinde baskı oluşturmuş, geçen 70-80 yıllık sürede kara falezleri yanlış yerleşme kararları ve planlamalarıyla neredeyse yok olmuştur. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte kıyı falezleri üzerinde yapılaşma baskısı artmış, doğal sit alanları daraltılmış, yapı yoğunluğu ve yükseklikleri arttırılarak kısa sürede falezler üzerinde kirlenme, zeminde baskı ve siluette olumsuzluklar yaşanmaya başlamıştır. Günümüze gelindiğinde bu sorunların devam etmekte olduğu, imar barışı, sit statüsünün değiştirmesi gibi yeni müdahaleler ile kıyı falezlerinin de olağanüstü bir yok olma baskısı altında kaldığı görülmektedir. Bu nedenlerle falezlerle ilgili yapılacak en ufak bir eylem için çok boyutlu düşünmek, tartışmak, kentliyi bilgilendirmek ve görüşünü almak zorunluluktur.

RAPORDA VİTRUVİUS ANIMSATMASI: ‘İŞLEVSELLİK VE GEREKÇE, SAĞLAMLIK, GÜZELLİK’

Yapılacak ışıklandırma öncelikle bir tasarım eylemidir. Her tasarım, başta estetik değerler olmak üzere evrensel veriler ve kurallar üzerine oturmaktadır. Bu kurallar günümüzden çok önceye, antik dönem düşünürlerine kadar uzanmaktadır. M.Ö yaklaşık 90 ile 20 yılları arasında yaşamış olan tarihin ilk yazılı mimarlık kitabının sahibi Vitruvius’un kitabındaki şu 3 kelimeyi hatırlamak gerekir: Utilitas, Firmitas, Venustas. Bugün de geçerliliğini koruyan bu 3 kelimenin açılımı: İşlevsellik ve gerekçe, sağlamlık, güzelliktir.

IŞIK KİRLİLİĞİNİ ARTIRMEK YERİNE ÇÖZECEK ÇALIŞMALAR YAPILMALI

Yapılacak tasarımın öncelikle bir gerekçesi ve işlevi olmalıdır. Antalya Büyükşehir Belediyesi, gerekçe olarak Antalya’ya gece uçağıyla gelen 20 milyon yerli ve yabancı turisti ışıl ışıl görüntülerle karşılamak olarak göstermiştir. Ancak falezlerin tamamı yukarıda açıkladığımız nedenlerle tamamen yapılaşmış, yapılar, yapıların çevresi, falezler üstüne ve önüne ulaşan tesislerin aydınlatılması nedeniyle zaten tam bir ışık seli içindedir. Asıl problem 10 km’yi aşkın kıyı bandında birkaç km daha, üstelik yanardöner aydınlatmayla ışık kirliliğini arttırmak olmamalı, bu kirliliği çözecek çalışmalar başlatılmalıdır. Fırtına, dalga, tuzlu su vb. etkiler nedeniyle aydınlatma elemanlarının (Direk, kaideler, kablolar vb.) sağlamlığı göz önüne alındığında bu elemanların büyük ebatta olacağı ve falezlerin önünde yeni endüstriyel yapı elemanları olarak yer alacağı göz önünde tutulmalıdır.

AYDINLATMA, 2000’Lİ YILLARDAN BERİ YEREL YÖNETİCİLERİN MERAKI

Her nedense 2000’li yılların başından beri falezleri aydınlatma isteği yerel yöneticilerin hep merakı olmuştur. Acaba bu merak falezleri yanlış kararlarla hoyratça bozan kendisinden önceki yöneticilerin, ayıbını örtmekten mi kaynaklanmaktadır? Kenti güzelleştirmek elbette hem yerel yöneticilerin hem de tüm kentlinin öncelikli görevidir. Ancak estetik dediğimiz güzelliğin kurallarına aykırı olmadan.

PROJE FALEZLERİN HABİTATINI VE SİLUET ETKİSİNİ BOZABİLİR

Söz konusu falezlerin ışıklandırılması projesi bu alanlarda bulunan flora, fauna ve bunlara ait habitatlar ile siluet etkisini bozabilecek unsurlar içermektedir. Aynı zamanda Falezlerin ‘hassas korunması’ ve gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellenmesi gereken bir alan olması gerektiği belirtilirken aydınlatma projesiyle daha çok insan yoğunluğunu çekerek bölgedeki flora ve faunanın yaşam alanlarına ve ortamlarına zarar verme riski taşımaktadır. Aydınlatma ekipmanlarının falezlere uygulanması esnasında betonlaşmaya ve çevresel bir riski de beraberinde getirecektir. Planlama ve tasarım kriterleri bakımından aydınlatılacak alanlar falezlerin üstü değil, insan yoğunluğunun olduğu ve güvenli alanlar oluşturulması gereken park alanları ve yaya alanları olması gerekmektedir.

‘İHALELER YAPILMADAN ÖNCE BİLİM İNSANLARINA DANIŞILMALI’

Planlamanın en önemli unsurlarından biri ‘Planlamaya katılım’ ilkesi oluşturmaktadır. Söz konusu aydınlatma projesi kentin en önemli ve hassas alanında, kentin kimlik öğesi olan falezler üzerinde ve kent merkezi olarak ifade edebileceğimiz bir bölgede başlanılması düşünülmektedir. Böylesine göz önünde bir alan için oluşturulacak projelerin mutlaka ihalesi yapılmadan önce bu konuda uzman sivil toplum kuruluşlarına, meslek odalarına ve bilim insanlarına danışılması ve ortak bir akılla bu projelerin hayata geçirilmesi projelerin başarısı açısından büyük önem taşımaktadır. Geçmiş deneyimler göstermiştir ki kent dinamikleriyle birlikte ortak akılla hareket edilmeden yapılan yapay müdahaleler kentli tarafından aidiyet duygusunun gelişmemesine ve projelerin sürdürülebilirliğinin sağlanmamasına neden olmaktadır.

‘KENT YÖNETİCİLERİ İKLİME DUYARLI PLANLAMA YAPMAK ZORUNDA’

Günümüzde dünya gündeminde en çok tartışılan konuların başında “iklim değişikliğine” ilişkin sorunlar gelmektedir. Bireyler ve yerel yönetimler; iklim değişikliği konusunda daha duyarlı olmaya ve kent yöneticileri iklime duyarlı planlama çalışmaları yapmak zorundadır. Özellikle, kentsel alanda planlama ve tasarım aşamasında enerjiyi etkin kullanan, ekolojik denge ve çeşitliliğini sağlamış, düşük karbonlu kalkınma prensiplerini uygulayan kentsel mekanları oluşturma çabası içinde olunmalıdır.

HER TÜRLÜ YAPILAŞMANIN ÖNÜNE GEÇİLEREK FALEZLER KORUNMALI

Falezler gerek fiziksel oluşumları ile gerekse doğal dokusu ile kentin en önemli kimlik öğesini oluşturmaktadır. Planlamada mutlak korunması gereken bir alandır. Kentin daha acil çözülmesi gereken konuları dururken bu ışıklandırmanın doğal dengeye, ekosisteme, kente ve kentliye ne gibi bir ‘faydası’ olacağının sorgulanması gerekmektedir. Eğer kentin kimliğine katkı sağlamak ya da falezlerin biraz eli yüzü düzeltilmek isteniyorsa, falezler üzerinde, doğaya zarar veren her türlü yapılaşmaların önüne geçilerek korunması sağlanmalıdır. Falezlerin ışıklandırılması konusunda katılımcı anlayıştan uzak, kent dinamikleriyle tartışmadan, ilgili bilim kurullarının görüşleri alınmadan proje kesinlikle uygulanmamalıdır.”

2505290cookie-checkFalezlerin ışıklandırmaya değil, korunmaya ihtiyacı var!
Önceki haberİran: Yaptırımların adım adım kaldırılmasını kabul etmiyoruz
Sonraki haberNaylondan yapılan bu akıl dışı gölet hemen kaldırılmalı!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.