“Fareli Köşk”ün böceği kim?…

Yalaka basını anlarım da, iktidarı “koruma-kollama “ görevini üstlenmiş yazarları pek anlamam.
Hani sahibinin sesi olan basın biliniyor ve artık pek yadırganmıyor ama yazarların biraz daha özgür yazamamaları niye…
Ya da, gazetenin patronunu ve yönetimlerini daha özgür yazabilme konusunda zorlamaktan niye korkuyorlar?
Gazete patronlarının iktidarlarla iyi geçinmesini  anlarım.
Aslında bundan 15-20 yıl önce anlamazdım.
Ancak Aydın Doğan ve diğerleri medya platformuna atladıktan sonra anladım dersem yeridir.
Çünkü eski dönemlerde Simavi’lerin, Karacan’ların, Nadi’lerin, bir nebze de Ilıcak’ların devletle işleri olmazdı.
Devletten ihale almazlardı.
Devletten para kazanma yoluna gitmezlerdi.
Özetle, halk deyimi ya da argoyla devletten ziftlenmezlerdi.
Sonuç olarak iktidarlara kelepçelenmiş yayınlar yoktu, yazarlar çok özgürdü.
Ama bunlar geride kaldı.
Bu aileler basın dünyasında yoklar.
Kimileri çekti gitti.
Kimileri iflas etti.
Kimileri sattı-savdı, yurt dışında yaşamayı tercih etti.
Şimdi ise gazetelerin yayın politikaları ortada.
Beş yıldır yıkama-yağlama dönemi sürüyor.
Basındaki “yalakalık formulası” hız kesmiyor.
İktidarın yanlışları hakkında bazı şeyler yazılmıyor değil.
Yazılıyor da sınırlı.
Yazılıyor ama yazmış olmak için.
“Mış” gibi yapılıyor.
Başbakan ve bakanlar zaten olağanüstü koruma altındalar.
Dokunulmazlık zırhını delecek güç yok gibi.
Korunmalarına fazla ihtiyaç yok ama ne var ki alışkanlık olmuş, hala çoğu yazar ters düşmekten korkuyor.
Ya patronuyla bozuşmamak adına.
Ya işini kaybetmemek adına.
Bakın hafta başında (7 Ocak 2008 Pazartesi) Hürrriyet’ten Şükrü Küçükşahin köşe yazısında AKP’deki bazı gelişmeleri yazmaya çalışmış.
Sade suya tirit misali.
Parti içindeki olumlu “kıpırtılar” dan örnekler sunmuş, hafif uyarmış ama eleştirmekten  uzak durmuş.
Sonra konuyu Çankaya Köşkündeki tadilata getirmiş.
Hadi bu bölüme birlikte göz atalım:

“Söz Çankaya’ya gelmişken, Ankara kulislerindeki bir iddiayı aktarayım.

Köşk’teki geniş restorasyona eskimiş mobilyaları değiştirme ve fare başta olmak üzere Köşk’e musallat olmuş haşere nedeniyle de gidiliyor.

Ancak, burada özel bir böceğin peşinde olunduğu da belirtiliyor.

Bu böceğin orjininin Türkiye mi olduğu veya yurtdışından mı Köşk’e uzandığı konusunda bir bilgi yok.

Bilinen tek şey, bu böceğin, insanların sağlığı üzerinde olumsuz etki yapma veya kötü görüntü sergileme gibi bir özelliği yokmuş.

Bakalım restorasyon çalışmaları sırasında böylesi böcekler bulunabilecek mi, yoksa o böcekler de eskiyen eşyalarla beraber Köşk’ü terk mi edecek?”

Gelin haberi tercüme etmeye çalışalım.
Köşkte fare dahil bilumum haşerat mevcut. Bunu anladık.
Tabii mecazi anlamda neyin kaqstedildğini de.
Peki peşinde olunan “özel böcek” nedir?
Bu böcek Çankaya köşküne yurt dışından mı sokulmuş, içerden mi?
Yazarın dilinin altındaki bakla kendine göre belli. Ama açık edilmiyor. Neden?
Çankaya ile gazete arasındaki denge bozulmasın diye.
Önce ben gazetecilik hissi ve algılamalarıma göre söyleyeyim.
Çankaya Köşkündeki böcek, Cumhurbaşkanı Gül aleyhinde bilgi ve belgeleri dışarıya, bazı güç odaklarına aktaran biri. Bu kişi Sezer’den sonra görevinden ayrılmamış, belli. Dışardan atanmış biri olabilir. Büyük ihtimalle Dışıişleri bakanlığından. İçerden de olabilir.
Bu böceğin Gül ve çevresine göre tesbit ve teşhis edildiği, ancak kendiliğinden ayrılmasının beklendiği ima ediliyor. Ya da yakın zamanda sepetleneceği.
Böyle bir yazı bizim dönemimizde yazılsaydı ne olurdu?
A-Ya yazan  uyarılır ve yazısı yayınlanmazdı.
B-Ya da yazara anında “görevinden ayrıl” çağrısı yapılırdı.
Bir gazeteci-yazar bildiği, kesinleştirdiği ve halkın bilmesi gerektiği bilgileri yazamazsa ne olur?
A-Gazeteciliği bırakır, yani istifa eder.
B-Veya bu yazısından dolayı ödüllendirilmeyi (!) bekler.

Bu durumda (C) şıkkı kullanılmaz.

1624330cookie-check“Fareli Köşk”ün böceği kim?…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.