Ferhat olmuşsun ama Şirin’den haberin yok be usta!

Başbakan Erdoğan, “baba ocağım” dediği Rize’de adını taşıyan üniversitenin kendisine verdiği fahri doktora töreninde yaptığı konuşmada kendilerini hizmet aşkıyla dağları delen Ferhat’a benzeterek milleti Aslı gibi gördüklerini söyledi ve tabelasında ‘üniversite’ yazan bir binanın salonunda, adlarının önünde “prof. dr.” yazan onlarca adam alkışladı…

Bu tablo Türkiye’nin geldiği yerin özetidir.

Erdoğan, öfkeli olduğu zamanlarda yaptığı konuşmaların bir çoğunda hezeyan dolu çıkışlar yapıyor. Son 15 gündür ülke gündemini belirleyen bir çok olayın etkisinden mi bilinmez, Erdoğan’ın öfkesini konuşmasının satır alararında görmek mümkün. Başkanlık hülyalarının giderek daha çok şiddetlendiği görüntüsü veren Erdoğan’ın ‘baba ocağı’nda yaptığı konuşma, 1980’lerde Yeşilçam sinemasının sıklıkla kullandığı; elinde tahta bavulu, yorganı ve sazıyla taşradan İstanbul’u ‘yenmeye’ gelmiş arabesk karakterlerin söylemlerini aratmadı.

‘BİZE GERİCİ, YOBAZ DEDİLER’

Erdoğan, ezilmişlik ve mağduriyet edebiyatının bütün klişelerini taşıyan konuşmasında, beyaz Mercedes’i Sarayburnu’na çekip İstanbul’a karşı bağırarak, “seni yendim İstanbul!” diye inleyen figürleri anımsattı:

“Bugün bu fakir için çok anlamlı bir gün. Bugüne kadar Türkiye’nin ve dünyanın bir çok üniversitesinde şahsıma fahri doktora ünvanı verildi. Burada, baba- ana ocağım Rize’de kendi adımı taşıyan bir üniversiteden fahri doktora ünvanı almak şahsım için farklı bir anlam taşıyor. Biz bir şey olmak için değil, bir şeyler yapabilmek için bu mevkilerde bulunuyoruz… Bize gerici, yobaz dediler, softa dediler. Bunlar bilmez, yapamaz, başaramaz dediler. Bizi, bizim şahsımızda milleti tutucu, gerici olmakla, cahillikle özdeşleştirmek istediler. Şu anda kimin ak kimin kara olduğu çok net biçimde ortaya çıktı… 10 yıllar boyunca meslek liselerine neler çektirdiler, imam hatipleri öcü gibi, gerici yuvası gibi gösterdiler. Bu okullarda okuyan çocuklara adeta öcü muamelesi yaptılar. Peki soruyorum ne oldu? 80’ler 90’lar boyunca tehdit olarak gösterdiğiniz o imam hatip okulları Türkiye’ye ne zarar verdiler. O imam hatip okullarının mezunları şu anda Türkiye’yi yeni baştan inşa ediyor. Şu anda 75 milyona efendilik için değil, hizmetkar olmak için mücadele veriyorlar.”

‘ÇÜNKÜ BİZ FERHAT’IZ, MİLLETE ASLI NAZARIYLA BAKIYORDUK’

Her fırsatta Rize’nin evladı olduğunu vurgulayan Erdoğan’ın DHA’nın aktardığı konuşmasında, çocukluğuna dair anılarını anlattığı bölüm ise bol “aaah ahhh” vurgusu taşıyordu:
“Çocukluğumda babam yaz tatillerinde bizleri alıp buraya getirdiğinde durum ne idi, bugün ne. Ah, ahh, şu Armenik dağının dili olsa da konuşsa. O otobüslerle seyahat ederken, virajları alırken sıkıysa camdan aşağı bak. Mümkün müydü? Değildi. Belli bir yere gelirsin, araba kenara çeker. Beklersin, öbür araba gelir geçer sonra devam edersin. Duble yol falan yok, tek şerit. Şimdi sadece 12 tünelini bizler dağları delerek gerçekleştirdik bu yolun. Çünkü biz Ferhat’ız. Ve milletimize ‘Aslı’ nazarıyla bakıyorduk. Ferhat Aslı’ya ulaşmak için nasıl dağları deldiyse, biz de millete ulaşmak için dağları deliyoruz.”

‘ANACIĞIMIN BİR KÜP FASULYE TURŞUSU HEP HAZIRDI’

Kıyı kaptanı olan babasının çat kapı eve getirdiği misafirleri misafirleri ağırlayan annesiyle ilgili anılarını ise şu sözlerle anlattı: “anacağımın her zaman bir küp fasulye turşusu, bir teneke kavurması hep hazırdı. Böylece misafirimizi hoşnut ederdi. Baklavası her zaman hazırdı. Zaman zaman, bizim burada Pepeçura derler; ikram ederdi…”
Erdoğan’ın bolca hamaset kokan kokan konuşmasında uzun alıntılar yapmamızın nedeni, hem konuştuğu yörede hem de ülkede olup bitenler hakkında danışmanlarının yapmadığını yapmak; bazı gerçeklerin altını çizmek içindir.

AH BE USTA AHH, ŞU DAĞLARIN DİLİ OLSA DA KONUŞSA…

Çocukluğunda geçtiğin o yolların etrafındaki zümrüt yaylalarda binlerce inek otluyordu usta; sayenizde ineği de otu da ithal eder olduk!
Ağzından düşürmediğin duble yollardan biri olan Karadeniz Otoyoluyla’baba ocağım’ dediğin coğrafyanın milyonlarca yılda yarattığı doğayı mahvettiniz be usta!
Anacığının her daim elinin altında bulabildiği kavurmayı, fasulyeyi, mısırı; küçükken suyunu içtiğin dereleri HES şirketlerine satarak 10 yılda kuruttunuz be usta!
Türkiye’yi yeni baştan inşa ettiklerini söylediğin o imam hatiplilerin bir çoğu Müslüman kardeşlerinin kan dökücüleriyle işbirliği yaptığınız için ‘Mızraklı İlmihal’i tersinden okuyor be usta!
Milletin yaşam alanlarının köküne kibrit suyu döküp, sonra da kendini Ferhat’a, milleti de Aslı’ya benzetiyorsun.
Ahhh be usta ahhh!
10 yıllık iktidarınız boyunca yaptıklarınızı şu dağların dili olsa da konuşsa…
Siz gelmezden önce, Aslımız Aslı, Şirinimiz Şirindi.
Aslısız kalan Kerem’e yanalım, Şirinsiz kalan Ferhat’a mı?

——————————————————————————–

——————————————————————————–

1196550cookie-checkFerhat olmuşsun ama Şirin’den haberin yok be usta!
Önceki haberDövlet… (III)
Sonraki haberGrip ilacı skandalı
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.