Ferman padişahın, dağlar şirketlerin, yarabantları bizim!

Türkiye günlerdir Güneydoğu’dan gelen şehit haberleriyle sarsılıyor. ‘Devletin zirvesi şehit cenazesinde buluştu’ başlıkları, bininci kez yineleniyor. ‘Türkiye tek vücut oldu’, ‘kahramanları uğurladık’ cümleleri anlamını çoktan yitirdi. Geçmişte terör saldırılarının hemen akabinde hükümetin başı askerle biraraya gelir ve durum değerlendirmesi yapardı. Günümüzde ülkeyi tekeline aldığı medyayla birlikte yöneten Başbakan Erdoğan, terör saldırılarının hemen ardından ilk iş olarak medya yöneticileriyle toplantı talep ediyor.

KÜRESEL KAPİTALİZME KURBAN EDİLEN COĞRAFYA

Muhalefetin sesi soluğu kesilerek körleştirildiği, meclis iradesinin yok sayıldığı, medyanın iktidarın keyfine göre ayarlandığı bir ülkede, mikropla mücadele etmesi gereken ‘antikor’ların yaşaması mümkün olabilir mi? Sadece antikorlar mı? O antikorların sağlıklı biçimde yaşamasına olanak sağlayan coğrafyayı küresel kapitalizme kurban ederseniz bu coğrafyaya vatan demeye diliniz varır mı?

‘CİLALI TERÖR ÇAĞI’NDAN MEDYA FOTOĞRAFLARI

Türkiye’nin otuz yıldan fazladır PKK terörüne karşı sürdürdüğü mücadeleye asker yetiştiren en önemli kurumlardan biri, hatta en önemlisi Isparta- Eğirdir’deki Dağ Komando Okulu’ydu. Her terör saldırısının ardından televizyonlarda izlediğiniz ‘arşiv’ görüntülerinin bir çoğu basının tanıtım gezilerinde çektiği Eğirdir görüntüleridir. Türk medyası tanıtım gezisinde çektiği görüntüleri her akşam ekranlarda halka izletip her akşam aynı askere küfreden yandaşlara çuvalla para ödüyor. Batıdaki eğitim birliklerindeki tanıtım kokteylleri sonrası kırmızı-mavi dumanlar arasında sürünen yüzleri boyalı komandolar, Güneydoğu’da bombalanmış karakol görüntüleri; medyanın ‘cilalı terör çağı’nın en klasik göstergeleri.

SİVRİTEPE’DEKİ KOMANDO ANDI

Son yıllarda uzman asker yetiştiren Eğirdir’deki komando birliği, Sivritepe adı verilen bir dağın eteğinde kurulu. Yakın zaman öncesine kadar burada eğitim gören komandoların, 1730 rakımlı Sivripete’ye çıkıp ‘komando andı’ içmeleri geleneğinin sürdüğü söyleniyor. Bir kaç hafta önce, Eğirdir’de eğitimini tamamlayan komandoların ‘komando andı’ içtiği (http://www.youtube.com/watch?v=HTyxaEoOJxs&feature=related) Sivritepe’ye çıkma deneyimi yaşadım. Oldukça dik ve zorlu bir parkurla çıkılabilen Sivritepe, aynı zamanda komandoların eğitim yaptıkları bir alan. Eğirdir Gölü ve etraftaki çoğu yüksek rakımlı dağa hakim bir manzaraya sahip olan Sivritepe’de dalgalanan dev Türk bayrağı ve iki kayalığın ortasındaki ahlat ağacı oldukça etkileyici. Ancak bu etkileyi manzaraya arkamızı dönüp baktığımızda gördüklerimiz tüylerimizi ürpertiyor…

YOKSULLARIN YİYEMEDİĞİ ELMALAR SUUDİLERE

Sivritepe’nin etrafındaki dağlar, taş ve mermer ocaklarıyla paramparça edilmiş. Gelendost-Sarıidris’ten başlayan dağlar, güney ve batı yönüne doğru uzandıkça devasa çukurlar ortaya çıkmaya başlıyor. İşte Davras Dağı’nın etekleri; Çobanisa köyü yakınlarında üç ocak yan yana. İşte Anamas Dağı’na, Dedegöl’e doğru uzanan yolun hemen yanıbaşında Akdoğan dağları. Çayköy, Tepeli, Ağılköy… Sivritepe’den etrafınızdaki dağlara baktığınızda göz alabildiğine taş ocağı vahşeti. Güneydoğu’da şehit olan yoksul çocuklar bir tanesini bile yiyemeden Suudi Arabistan’a, Kuveyt’e satılan dünyanın en güzel elmalarının yetiştiği bahçeler toz duman arasında. Eğirdir’den Kovada Gölüne doğru uzanan ovada yeralan elma bahçeleri tepelerdeki taş ocaklarıyla başbaşa. Elma toplayan köylüler bir yanda, toz duman dağları söken ocaklar bir yanda.

MARS GEZEGENİ GİBİ KÖYLER

Akdoğanlı köylülerin evinin içinde patlıyor adeta dinamitler. Dev kamyonlar, iş makineleri yolları delik deşik etmiş. Küçücük çocuklar gürültüden ders çalışamıyorlar, stresten psikolojileri bozulmuş. Gül bahçelerinin üzeri ince, beyaz mermer tozu. Ortalık Mars gezegeni gibi. “Kırmızı örümcekleri çoğaltıyor bu toz” diyor, köylüler. Isparta Valisi gelmiş geçen ay, “mermer kırıklarının işleneceği küçük bir atölye kurulsa köylüye istihdam olur” demiş. Elinizden koskoca dağlarınızı alıyorlar, size de artakalan kırıklarıyla oyalanın diyorlar. Buralardaki akıldışılığı anlatmak mümkün değil. Devlet, yetkililer, köylüler; sanki herkes toplu halde bir trajedinin oyuncuları. Yirmi-otuz yıl önce binlerce mandanın bufalo sürüleri gibi dolandığı Yılanlı Ovası ıssız bir bozkır gibi. Köyün girişine yazmışlar: “seyyar satıcı ve hurdacı giremez, köy 24 saat mobese kamera ile izleniyor!” Şaka gibi. Dağları hurdaya çevirenleri kimse izlemiyor. Mermer şirketlerinin çalışanları da 24 saat köylüleri izliyor.

DEVLETİ VALİLERİ DAĞ, DERE SATIYOR

Yaz başında Akdoğan köyüne Araplar gelmiş. Bölgesel kalkınma ajansı Eğirdir gölü ve çevresini Körfez sermayesine tanıtıyor. “Buralar Arap coğrafyasına benzemez, serin olur; otel yapın, villa yapın” diyorlar. Bu dağların bin yıllık bekçisi Akdoğanlı köylülere 100’er lira bahşiş vermiş zengin Araplar. Zengin Araplar cennet Eğirdir’e villa yapacaklarmış, Eğirdirliler bunları konuşuyor. Üç yıl önce de Davraz Dağı’nı Fransızlara satacaklardı, direkten döndü. Devletin valileri dağ, dere, göl satıyor bir süredir. Hintliler gidiyor, Çinliler geliyor; Araplar bir yana, Amerikalılar öbür yana. Adını haritada bulamayacağınız bir çok ülkeden gelen yatırımcı dağlarımızı kamyonlara yükleyip götürüyor. Devletin valileri küresel kapitalizmin mihmandarlığını yapıyor bir süredir.

‘TOKİ’Yİ BEKLERKEN…

Türkiye’nin dağlarında 80 bin maden ruhsatı. Bir çoğu yandaşlara satılmış. Bir girişimciyle konuşluyoruz, “İskenderun- Erdek arasında boş alan yok” diyor. Maden denildiğine bakmayın, büyük çoğunluğu taş, çakıl, granit, mermer. Dağ yollarında Çince, İngilizce yol levhaları. Açıp bakın internette ruhsat pazarını görün. İştahla alınan ruhsatlar, iştahla devrediliyor. Türkiye’nin coğrafyası ‘yağma Hasan’ın böreği’. Uydu fotoğrafları, haritalar, koordinatlar el değiştiriyor. Bu nasıl bir insanlık kumaşı ; cumhuriyetin yetiştirdiği emekli mühendisler küresel şirketlerin önüne düşmüş yol gösteriyor. Bütün yetkililerin dilinde ‘yatırım, istihdam’ lafı. Türk halkını yatırım manyağına çevirdiler. On kişiye istihdam sağla, sonra elli kişiyi kurşuna diz! İnsanı kendi suyunda boğuyorlar, kimsenin gıkı çıkmıyor. Her kasabada TOKİ’yi bekleyen köylüler. Toplu halde TOKİ’ye doğru intihar girişimi!

EĞİRDİR’İN DAĞLARINI SATARSANIZ, ÇUKURCA’YI KORUYAMAZSINIZ

Eğirdir, Türkiye’nin ortalamasıdır. Ferman’ın padişahın, dağların da küresel şirketlerin olduğu bir dönemde; Sivritepe’de and içen komandoların çığlığı dağları değil içimizi yırtıyor. Sivritepe’deki zirve defterinin üzerinde şafak yazan, ülke yazan yara bantları dolu. Edirne’den Hakkari’ye ülkenin her yerinden ana kuzusu yürek yarasını ülkesinin dağlarında sarmış. Eğirdir’le Hakkari arasındaki paralellik yalnızca enlem ve boylamla sınırlı değil. Halk binlerce yıldır bu dağları evliyaların beklediğine inandı. ‘Eren dağı’ dedi adına. Çanakkale’yi, Kıbrıs’ı, İstiklal Savaşını bu dağlardaki evliyaların desteğiyle kazandığına inandı. Keçi çanlarının susturulduğu, dağların satıldığı, Yörük çobanların ‘bahşişe’ alıştırıldığı bir ülkede bağımsızlıktan, özgürlükten söz edemesziniz.

Sivritepe’de içilen and, Çukurca dağlarında yankılanmıyorsa sebebi bellidir: Eğirdir’in dağlarını satarsanız, Çukurca’yı koruyamazsanız.

Sivritepe’nin zirvesindeki yarabantları yetmiyor, ruhumuzdaki yarayı sarmaya…

1196310cookie-checkFerman padişahın, dağlar şirketlerin, yarabantları bizim!
Önceki haberHaftanın DVD’si: Bağımsızlık Uğruna
Sonraki haberİngiltere-AB ilişkileri oylanacak
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.