Festival’de Küba’dan esen rüzgar

İSMAİL BAYER – Sahnede iki piyano. Piyanoların başında iki Küba’lı. Uzun boylu Chucho VALDES ve küçük adam Gonzalo RUBALCABA. İstanbul, Cemal Reşit Rey Salonu dolu. 27. Akbank Caz Festivali, bir başka anlatımla “Şehrin Caz Hali” devam ediyor. Konser başlıyor.
Küba’ya doğru yol alacağız.
VALDES, yaşının getirdiği bir yorgunluk diyorsunuz, piyanonun başına geçerken ağır ağır ve sakin. Ama parmaklar piyanonun tuşlarına dokununca, adeta ateş almış gibi.
RUBALCABO. Küçük dev adam gibi, adeta koşarak sahneye gelmişti. Piyanonun arkasında kayboluyor adeta. Gülümseyen yüzü, canlılığı hemen dikkati çekiyor. Parmaklar, piyanonun tuşları ile buluşunca ise, adeta ortalığı alevler sarıyor.
İki usta piyanist. İki piyano. Ama sahnede adeta dev bir orkestra gibiler. Küba sokaklarında dolaşıyoruz. Afrika’ya uzanıyoruz. Tınılar koşarcasına ilerlerken, sadece parmaklar dolaşmıyor tuşların üzerinde, adeta ellerin her milimetrekaresi tuşlar üzerinde geziniyor. Bileklerden parmak uçlarına, adeta bir aşk yaşanıyor, piyanonun tuşları arasında.
Tınılar konuşuyor karşılıklı. Romantizmin rüzgarına kapılıp gidiyoruz. Önümüzden iki aşık gider gibi izliyor ve onlara eşlik ediyorlar. Birden sanki bir başka aleme geçiyoruz. İki piyanistin karşılıklı atışmalarını, kavgalarını izler gibiyiz. Sonra bir barış havası geliyor arkasından, yürüyüşlerine devam ediyorlar.
Bu iki Küba’lı piaynistin, aralarında ki önemi yaş farkına karşın, ayrı değişik çalışmalarda bulunmuş olmalarına rağmen, adeta yıllardır beraber birlikte müzik yapan bir ikili sanırsınız.
Bakıyorsunuz, bir ara sahnede ayrılıyorlar. Ayrı ayrı, piyanolarının başında kendi şarkılarını söylüyorlar. Yolculukları bu kez farklı. Tek piyano ama, sahne yine dolu. Onları ayrı ayrı dinlemek de bir başka zevk.
Sahnede yine beraberler hemen. Birlikte devam ediyorlar şarkılarına. Bizi Afrika’ya da götürüyorlar. Adeta Küba’ya geliş çizgisi gelişiyor müzikleri ile.
Caz olur da, başkaldırı olmaz mı. Ama piayonun tuşları arasında bu karşılıklı başkaldırılarda, hüzün ve sevinç içi içe. Bir direnç göstergesi gibi. Yaşamı yorumlarken, sevgiyi hafif dokunuşlarla ifade ederken bile, bir yakarış da eksik değil doğrusu. Belki de bir özleme aracılık ediyorlar. Caz bir başka.
Onları bir yana bırakalım ve bir nefes almak için geçen yüzyıla doğru bir anımsama yapalım. Yine iki büyük piyanist. Ayrı ayrı sahnelerde ama, Küba’nın dışında da tanınıyor ve seviliyorlar. Piyano adeta onların yaşamı. Kim bunlar. Bebo VALDES ve Guilhermo RUBALCABA. Evet bir başka VALDES ve RUBALCABA. Onların babaları.
Babalarının mirasını sürdüren iki oğul. Çocuklukları, babalarının tınıları arasında geçip, müziklerini kurguladılar herhalde. Babalarının adlarını yaşatarak, onlara saygı borçlarını yerine getiriyorlar.
İki büyük piyanistin oğulları, bu kez beraber İstanbul’da ve aynı sahneyi paylaşarak, bizi Küba’ya taşıyorlar.
Onları izlerken, geçtiğimiz yıllarda Havana’da yaşadığımız on günü düşünüyorum. Müzik, Kübalılar için adeta bir yaşam biçimi gibi. Sokaklarda değişik gruplar. Barlarda müzik, öğleden sonra başlıyor. Müzik ile dolaşıyorsunuz sokakları. Akşam üstü deniz kıyısında biraz dolaşayım dediğinizde, bir başka müzik rüzgarı dalgalara karışarak size geri dönüyor.
Tek başın bir adam saksafonu ile denize şarkı söylüyor. Biraz ilerde bir trompeti ile müzisyen adeta batan güneşi selamlıyor. Yürüdükçe  yeni dünyalara gidiyorsunuz. İki bayan, çello ve kemanı ile bir başka şarkı tutturmuşlar, akşamın karanlığa yol aldığı süreç de.
Ve akşam faslı bir başka alem. Otel lobilerinde değişik gruplar. Ama barlara takılmak ayrı bir serüven. Bir çok barda Hemingvey’in resmi ile karşılaşmak sizi şaşırtmasın. Bu barları hep dolaşmış çünkü.
Ve birden aklınıza Attila İlhan takılıyor. Attila İlhan için bir eksiklik belki ama, Küba içinde. Ne şiirler yazardı, Attila İhan buralarda olsaydı. Kadınlar, içki kadehlerinin içinden akardı adeta. Farklı bir bakış, farklı bir yaklaşım olurdu dizelerinde.
Biz yine konser salonuna dönelim. İki büyük piyanist, farklı tınıların bileşkesi ile sahneyi dolduruyor ve zamanın nasıl akıp geçtiğinin farkında bile olmuyorsunuz.
Bir buçuk saati aşan bir, birlikte yolculuk. Salon adeta ayakta. Gitmelerini istemiyorlar. Alkışlar öylesine sürekli ki. Dinleyici grubuna bakıyorum. Her yaştan var ve adeta değişik ülkelerden insanlar da gelmiş gibi.
Yeniden sahnedeler. Tadına doyulmaz bir müzik ziyafeti, bu gece sona ermek üzere artık. Ambargolarla çevrili, adeta okyanus ortasında, yalnızlığa mahkum edilmelerinin, eksikliliklerin, hepsi bir yana bizim neşemiz ve müziğimiz devam ediyor der gibiler. Bu izlenimi Havana’da da edinmiştim. Her şeye rağmen müzik ve dans diyorlardı çünkü.
Evet sahneden az sonra ayrılacaklar, tınılar da bizimle bir süre kulaklarımızda sürecek, ama onların tınılarını özleyeceğiz. Caz ve Küba. İncelemeye ve yaşamaya değer.
27. Akbank Caz Festivali. Şimdi sna erdi. 28. Festival’e, seneye tekrar “Merhaba” demeden önce, bir başka konser izlenimlerimizi de hafta bırakarak, paylaşmaya devam edeceğiz. Aynı akşam, Küba rüzgarından önce, aynı sahnede esen rüzgari, yine başta piyanonun tuşları arasından aktarmayı sürdüreceğiz.
Müzikle kalın.
____________________
İsmail Bayer. 20 Kasım 2017. Pazartesi.  [email protected]
2140830cookie-checkFestival’de Küba’dan esen rüzgar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.