FRANSA'DAN… Ayıkla pirincin taşını

Nasreddin Hoca ve Aziz  Nesin başbaşa vermişler öyle gülüyor öyle gülüyorlar ki kahkahaları bize kadar ulaşıyor. İlahi filozoflar. Nasıl gülmesinler ? Şu manzaraya bakar mısınız lütfen :

Onbir üyeden altısı (« basit çoğunluk » ) « kapatılsın » diyor. Ama kapatılmıyor.

Onbir üyeden dördü (« azınlık ») « Hazine yardımının yarısı kesilsin » diyor. Ve ilk altının oyları da « azınlık » oylarla toplanıp ( !)  « Hazine yardımının yarısının kesilmesi » Anayasa Mahkemesi kararı olarak çıkıyor.

Garip değil mi ? Evet çok gar-ip !

Rahmetli Bülent Ecevit’in de çok güldüğü bize ulaşan haberler arasında. Nasıl gülmesin ? Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partileri kapatmasının zorlaştırılması için « nitelikli çoğunluk » yani onbir üyeden yedisinin oyunun zorunluluğu ilkesini Anayasa değişikliği ile getiren Ecevit hükümeti değil miydi? Ecevit hükümeti bu değişikliği yapmamış olsaydı bugün Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kapatılmış olacaktı.
 
Bu da garip ! Ve kaderin bir cilvesi olmalı.
 
Ama her gariplikte bir hayır vardır. Hayır değil HAYIR.  « SİYASİ PARTİLER MEZARLIĞI » OLARAK TANINAN Türk siyaset sahnesinde yeni bir mezar daha kazılmadı. İYİ DE OLDU. Çünkü siyasi partilerin yasaklanması, kapatılması iyi bir şey değildir. Bu birinci ve olumlu sonuç.

Bu arada AKP’ye yani yargılanan ama kapatılmayan ve yasaklanmayan partiye de İKİ ÖNEMLİ DERS VERİLDİ : 

Birincisi basit çoğunluk yerine NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK  aramayı ilke haline getirmesinin yönetim açısından ve toplumsal barış için daha yerinde olacağı. « İktidar bende o halde her istediğimi yasalaştırırım, her istediğimi arzuladığım biçimde yaparım » yaklaşımı yerine HER KONUDA İKNA EDİCİ, EN GENİŞ UZLAŞMA («MUTABAKAT », « CONSENSUS »)  ARAYICI TAVRI TAKINMASI GEREKTİĞİNİ. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nde AKP yaklaşımı geçerli olsaydı bu parti kapatılmış olacaktı. Ve birçok sorun da doğacaktı. Uzlaşma arayıcı tavır takınmak tansiyonu azaltıcı ve toplumsal birliği sağlayıcı olması yanında herkesin belli bir konudaki düşüncesini öğrenmek, onlardan yararlanmak ve olası hataları önlemek olanağını da vereceği için tercih ediliyor. İktidara gelen bir partinin ülkeyi huzur içinde ve herkese saygılı davranılarak yönetebilmesi için parlamentodaki çoğunluk yetmiyor.Yetmez. Türkiye’de örneğin hem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), hem de dışında AKP’den hemen hemen her konuda farklı şeyler düşünen partiler, şahsiyetler, seçmenler, yurttaşlar, kadın ve erkekler ve çocuklar var. Onlar mutlaka dinlenmeli. Hele kendilerini birincil derecede ilgilendiren konularda. Ülke yönetmek sadece TBMM’deki çoğunluğu oluşturan milletvekillerinin parmak kaldırılmasıyla icra edilen bir şey değildir. Bu nedenle YETKİN VE NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK ARANMALIDIR. UYUŞUM, UZLAŞMA SAĞLAYACAK ÇOĞUNLUK ARANMALIDIR. Birçok ciddi hata bu biçimde önleneilir/önlenebiliyor. Mutabakat/uzlaşma/uyuşma sadece TBMM’dekiler arasında değil TBMM dışında kalanlar ve/veya bırakılanlarla da sağlanmalı.

AKP bu « badire »yi atlattı. Ama lütfen unutulmamalı : AKP YARGILANDI. Ve « laikliğe karşı eylemlerin odağı » olduğu hakkında Anayasa Mahkemesi’nin ezici çoğunluğu (onbir üyesinden onu)  karar verdi. Bu, aynı zamanda AKP yöneticileri arasında, milletvekilleri ve bakanları içinde Anayasa ve yasalara aykırı hareket edenler, yani suç işleyenler var anlamına da geliyor. Ve önümüzdeki günlerde bunlara yenileri de katılabilir. Dolayısıyla milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusundaki binbir koşul hafifletilmeli. Suç işleyen milletvekilleri ve/veya bakanlar ve yöneticiler yargılanmalı. Parti kapatılmamalı. Ama siyasetciler de sıradan vatandaşlar gibi suç işlediklerinde yargı karşısına çıkarılmalı. Anayasa ve yasalar İKTİDARDAKİ PARTİ VE YÖNETİCİLERİ VE SEÇİLMİŞLERİ İÇİN DE geçerlidir. Yani onlar da suç işlerlerse yasalarda öngörülen YAPTIRIMLAR ONLAR İÇİN DE UYGULANMALIDIR. Hiç kimse yasaların üstünde değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi AKP’ye PARA CEZASI VERDİ : HAZİNE YARDIMININ YARISINDAN MAHRUM EDİLDİ…Bu nokta da unutulmamalı.

Evet ANAYASA MAHKEMESİ’nin onbir üyesinin onu AKP’nin cezalandırılması yönünde oy kullandı. Bu karar ortada bir suçun varolduğunun ispatıdır. İktidar partisi, yöneticileri ve taraftarları meselenin bu boyutunu asla göz ardı etmemelidir. Değişik nedenlerden partinin kapatılması konusuna yoğunlaşan dikkatler bu noktayı es geçmemeli. AKP bugün yöneticilerinin uygulamaları sonucu hem suçludur, hem de suçüstü (madem ki halen iktidardadır ve uygulamalarını sürdürmektedir) yakalandı. Dolayısıyla hem suçlu hem güçlü rolünü oynamamalıdır. Başbakan’ın yaptığı gibi yapılmamalıdır. Başbakan ve taraftarları, Nasreddin Hoca’nın köy kahvesi önünde eşeğinden (haşa huzurdan) düşmesi üzerine « BEN ZATEN İNECEKTİM » demesi gibi davranamazlar. Örneğin Adalet Bakanlığı’na « Adalet’i hizaya çekmek » için getirildiği çok ayan beyan Mehmet Ali Şahin bu alanın gereklerini, yıllardan beri süregelen ve Anayasa ile yasalarda belirlenmiş kurallarını AKP’nin kısa dönem çıkarları için ayaklar altına almaktan vazgeçmelidir. Yargı mekanizması Yürütme’nin, yani Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nun vesayet ve denetiminden kurtarılalı çok oluyor ve Yargı’nun bu bağımsızlığı bu biçimde sürmelidir. Anayasa Mahkemesi’nin onbir üyesi bugün bu konuda en önemli derslerden birini verdiler. Her yönden gelen « cereyanlara » rağmen Anayasa’nın ruhuna ve sözüne sadık kaldılar. Parti kapatılmasını istemediklerini gösterdiler. Böylece ülkede tansiyonun daha da yükselmesi önlendi. Avrupa Birliği’nin ve sermaye çevrelerinin ısrarla arzuladıkları « istikrar » da kurtarıldı. Ve AKP’ye bir fırsat ta tanıdılar: AKP kapatılma davası başlayınca ve etekleri tutuşunca ne kadar « demokrat » olduğunu göstermek için kimi göz boyayıcı şeyler yapmaya kalktı. Ama kimseyi inandıramadı. Çünkü bu konuda çok ama gerçekten çok geç kalmıştı. Şimdi oysa « ne kadar demokrat » olduğunu sergileyebilmek için eline yeni bir fırsat geçti. Bu fırsatı iyi değerlendirirse bundan herkes yararlanabilir. Örneğin hemen en kolayından başlayabilir : Birçok kasaba ve küçük kentte AKP’li belediye başkanlarının kültürel faaliyetleri engellemek için yaptıkları zorbalıkların önü hemen alınabilir. Kültür elçilerine, yazarlarımıza, sanatcılarımıza, aydınlarımıza, kadın ve erkek, genç ve yaşlı saygıda kusur edilmemelidir. « Kasabalılık » ruhu içinde yapılan saldırılar ve yasadışılıklar hemen önlenmelidir. Küçük büyük festivallere ve  film gösterilerine yönelik kasabalı kafasıyla getirilen yasaklamalar yasadışıdırlar ve « ülkemde demokrasi var » diyenlere yakışmıyorlar. Seçim barajı Türkiye’nin gerçekleri gözönünde tutularak yüzde ondan çok aşağılara çekilebilir. Bana kalırsa yüzde birbuçuk  veya iki gibi bir oran tercih edilebilir. Veya yeni bir seçim düzeni, örneğin nisbi temsil yöntemi, benimsenebilir. Türkiye’nin kendi yakın siyasi geçmişi bu konuda zengindir ve dünya kadar « dersle » yüklüdür. AKP yöneticileri « Ben en iyisini bilirim, ben en iyisini yaparım » gibi padişahlık veya krallık dönemlerinin yetersizliklerinden vazgeçmelidirler. 16. Yüzyılda değil 21. YÜZYILDA YAŞIYORUZ. UNUTULMASIN SAKIN !

Anayasa Mahkemesi yargıladığı AKP’yi kapatmadı. Ama ona önce para cezası sonra da sıkı bir mesaj verdi. Umudumuz bunun AKP ve yöneticileri tarafından yüzde yüz anlaşılması ve  demokrat olmak yönünde adımlar atmaya artık geçikmeden başlamalarıdır. Yani pirincin taşlarını ayıklamak AKP’nin görevidir. Bu saatten sonra…

1633430cookie-checkFRANSA'DAN… Ayıkla pirincin taşını

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.