FRANSA’DAN… Goodbye Bushcain

ABD’de 44. Başkan kim olacak ? Aylardır, haftalardır, günlerdir herkesin dilinde bu. Fransızcada « quart d’heure americain » diye bir terim vardı, ona « le week-end americain » (1 ve 2 kasım 2008 için) eklendi. Buna da « l’heure americaine ». Evet « amerikan çeyrek saatinden », « amerikan haftasonuna » ondan da « amerikan saatine » geçildi burada. Ben usandım. Artık seçim bitse de gerçek ve güncel meselelere yeniden dönsek diye bekliyorum. 

Ama elli devletten oluşan bir  federasyondaki ve dünyanın en güçlü ve en belalı devletlerinden ABD’deki seçim de mutlaka izlenmeli ve seçim kampanyasından ve sonuçlarından kimi dersler de çıkarılmalı diyorum. 

Evet seçim ABD’yi oluşturan elli federe devlette  yapılıyor. 

Seçimler futbol maçları gibidirler, hakem bitiş düdüğünü çalana kadar kesin neticeyi tahmin etmek ve kesin sonucu bilmek mümkün değildir. Son saniyelerde bakarsınız bir gol atılır ve maçın  kaderi a’dan z’ye değişebilir. Bu seçimler için de böyledir. Son oylar sayılana kadar netice belli olmaz. 

Ancak yine de kimi göstergeler kesin sonucu saptayacak kimi kesin tahminler (Dikkatinizi rica ediyorum : Hem kesim hem tahmin) yapmamıza olanak verebilirler. İşte ABD’deki seçime bu açıdan bakınca durum Obama lehine sonuçlanacak yönünde işaretler veriyor :

Seçimler öncesinde gerçekleştirilen ve kimi bir adayı destekleyen kişi ve/veya kurumlarca finanse edilen kamuoyu yoklamaları sonuçlarına güvenilmemesi gerektiği konusunda gelenekselleşmiş bir fikir birliği vardır. Aynen katılıyorum. Ve hepimiz defalarca gördük : Kamuoyu yoklamaları fena halde yanıldılar ve yanılttılar. ABD’de hele seçimin elli federe devlette yapılıyor olması ve seçim sisteminin azizliği nedeniyle kamuoyu yoklamalarına güvenilmemesi daha da birincil nitelik kazanıyor. 

Ancak kimi tek tek devletlerde gerçekleştirilen son günlerdeki iki yüz kadar kamuoyu yoklamasından birinde bile McCain’in önde gelmemesi ve Obama ile arasındaki farkın bir yoklamadan diğerine 4 puanla 12 puan arasında değişmesi kuşkulara yer bırakmıyor artık : Bu seçimi Obama kazanacak.

Bunu doğrulayan birkaç işaret  daha var :

Örneğin daha  dün, 3 Kasım 2008’deki « son dakika » mitinglerinden birinde McCain bizzat çok ilginç bir lapsus yaptı : « Eğer Başkan seçilirsem… » dedi ve yanlışını hemen farketti ve düzeltti : « Başkan seçildiğim zaman… » Ama Arif olanlar anladılar. McCain bizzat zarların atıldığının, yitirdiğinin farkında.

Öte yandan başkan adaylarını özel uçaklarında ve onlarla birlikte izleyen gazetecilerin « cephelerden » verdikleri haberler de gösteriyor : McCain cephesinde « Bu iş bitti yitirdik » havası esiyor. Obama ise gittikçe « Seçilmiş Başkan gibi davranıyor ».

Kanımca bu seçim Obama’nın zaferiyle bitecek. Bugün konuşulan ortaya çıkacak farkın derecesi. İki aday arasındaki fark yanında diğer seçimlerden alınacak sonuçlar da karşılaştırılacçak : Çünkü başkanlık seçimiyle birlikte Millet Meclisi tümden yenilenecek. Senato’nun ise üçte biri yenilenecek. Dolayısıyla Obama rüzgarıyla ABD parlamentosunu oluşturan bu iki meclisin yapısı da Obama-mania/Obamania izlerini taşıyabilir…Bu arada on federe devlette « Genel Vali » de seçiliyor. Her biri aslında birer « Küçük Başkan ». Onlardan kaçının da Demokrat Parti’li olacağı önemli. Dolayısıyla bütün bu kıyaslamalar sonucunda 2008 Kasım seçimlerinin ABD için yeni bir dönemin başlanğıcı olma özelliğini kazanması şansı da var. Göreceğiz.

Bu durumda Obama’nın gelecek olası zaferinin arkasındaki nedenleri, kullanılan yöntemleri bilmekte yarar var sanıyorum. İzleyebildiğim kadarıyla birkaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum :

Obama seçim kampanyasının aynı zamanda bir  tür « (t)avlama eylemi » olduğunu çok iyi biliyor. İlinois federe devleti senatörü seçilmesi vesilesiyle ve daha önceki seçim kampanyalarından edindiği dersleri bu kez çok daha iyi ve çok daha geniş bir cografyada uyguladı. 

Obama karizmasının olduğunun farkında ve bunu son derece akılıca kullandı. Genç ve yakışıklı çocuk kalpler yanında kulaklara ve beyinlere de hitap etmesini becerebildi. Son ana kadar çalıştı. Ve bütün yandaşlarını da kamuoyu yoklamalarının onca iyimserliğine rağmen son saniyeye kadar çalışmaları gerektiği konusunda sürekli uyardı. Seçimler kamuoyu yoklamalarıyla  değil sandıktan çıkan oylarla kazanılıyor çünkü. 

Obama seçim kampanyasına bugüne kadar görülmemiş bir dinamizm getirdi. Evet değişik televizyon ve radyo kanallarında, gazetelerde ve dergilerde ve her türlü yayın organında (internetten cep telefonlarına kadar…) reklamını yaptırdı. Çok para harcadı. Çünkü arkasında çok güçlü patronlar var. ABD’de bütün patronlar McCain’i ve Cumhuriyetçi Parti’yi desteklemiyor. Bu takım daha çok petrol ve silah tüccarlarının yakınıdır. Geriye daha pek çok patron ve sermaye kalıyor. Ve onların bur bölümü, birkaçı kasalarını cömertçe Obama için açtılar. « Kumbaralarını kırdılar ».

Ama bu kadar da değil : Daha Hillary Clinton ile adaylık yarışmasında etrafında dünya kadar gönüllü toplayan Obama ve takımı, Obama partisinin adaylığına getirilince gönüllü sayısını sekiz milyona çıkardı. Evet sekiz milyon inanmış Demokrat Parti’li Obama için çalışmaya koyuldular. Sekiz milyon belki biraz efsanevi bir rakam ama daha az sayıda bile olsa gönüllü ordusu söz konusudur burada ve bir seçimi kazanmak için böyle bir olanak hiç te az sayılmaz. Ve bu gençler ve daha az gençler sabahtan akşama bildiri, fotograf, program dağıttılar, yaşlıları engellileri ziyaret ettiler. Sürekli telefon ettiler : « Oy vermeyi unutmayınız. Obama’yı desteklemeyi sürdürünüz. » Çalmadık kapı, girilmedik ev, bar, diskotek, lokanta, stadyum, spor salonu bırakmadılar.

Obama rüzgarının bir etkisi daha oldu : Bugüne kadar seçimlere ilgi göstermeyen toplumsal tabakalar seçimlere ilgi gösterdier ve o ana kadar ihmal ettikleri, umursamadıkları seçmen kartlarını çıkardılar. Bu konuda onlara Obama tarafarları yardımcı oldu. Kimi idari ve bürokratik,  aşılması kolay ama gözde büyütülen engelleri aşmaları için yaşlılara, okuma yazmaları olmayanlara veya son derece sınırlı olanlara yardım ettiler. Böylece örneğin Siyahlar arasında daha çok sayıda insan seçmen kartı sahibi oldu. Gençler seçimlere yakından ilgi gösterdiler. Bu ilgi Obama mitinglerinde çok açık bir biçimde göz önüne sergilendiler : O zamana kadar  o kadar kalabalık kitleleri kimse toplayamamıştı.  Kennedy ailesinden bile hiç kimse. Yüz bin veya daha çok sayıda  taraftar önünde miting yapmak ABD’de unutulmuş bir şeydi. Obama sayesinde gerçekleştirildi…

Bunun ilk somut sonucunu otuz kadar federe devletteki önce oy kullanmalarda gördük : 3 Kasıma kadar önceden oy kullananların sayısı iki milyonu aştı. Bu ABD’de asla görülmemiş bir şey. Hele kuyruklarda sıralarını bekleyenlerin toplumsal yapısı : Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir : Siyahlar ve gençler çoğunlukta. Bu Obama açısından önemli bir veri : Çünkü herkes biliyor Siyahlar öteden beri ve neredeyse % 95 oranında Demokrat Parti’ye oy veriyorlar. Obamania sonucu bu oran %100 mü olacak ? Gençlerin de büyük çoğunlukla Obama taraftarı oldukları biliniyor. 

Yine aynı yönde bir gösterge daha : Güney’in en sağcı , ırkçı, en Siyah düşmanı unsurları barındıran devletlerinden Virginia’da yapılan kamuoyu yoklamaları Obama lehine  4 puan kadar önde sonuçlarla şaşırttılar. Kırk yıldır Cumhuriyetçilere oy veren bu devlet kırkından sonra renk mi değiştirecek ?

ABD’de siyasi yelpaze sağ ve sol gibi ikili bir ayrımda kendisini göstermez. Siyasi açıdan bölünmeler, « çatışmalar » (pasifik ve siyasi anlamda çatışmalardan söz ediyorum) çok yönlüdür :

Siyahlarla Beyazlar.

Güney Amerikalılarla Diğerleri.

Demokrat Parti’lilerle Cumhuriyet Parti’liler.

Gençlerle Yaşlılar.

Dincilerle Diğerleri. Örneğin Hıristıyanlar Müslümanlara ateş püskürüyorlar. ABD’de çok sayıda Müslüman bulunduğunu ve onların da camileri ve dini okullarıyla kendilerini ifade etmenin yollarını yarattıklarını burada anmak gerekiyor. ABD’de birçok kentte, hele Siyahların yaşadığı kentlerde cami sayısı az değildir. McCain taraftarlarının Obama’nın « Müslüman oduğunu » iddia etmelerinin ve bu yalanı yaymalarının anlamı burada bulunabilir. Ve bilhassa Barack HÜSEYİN Obama diyerek ısrar etmeleri. Ve hele son derece kaba sözçük oyunlarıyla « Obama Usama » filan türü tatsızlıkları denemeleri…

Dincilerin kendi aralarındaki bölünmeler. Protestanların Katoliklere fena halde karşı olmaları : ABD tarihinde Bill Clinton istisnası dışında Katolik kültürden gelen (ve hele İrlanda kökenli olan) Başkan kaç tanedir ? Yanılmıyorsam hiç yoktur. İlle Protestan olmalı. Beyaz olmalı. Siyah olmamalı. Güney Amerikalı olmamalı.

Son yıllarda dinin etkisinin daha çok artması üzerine Protestanlar arasında da bölünmeler ortaya çıktı ve bunlar da birbirerine karşı kılıç ve kalkan kuşandılar. ABD’nin modern zamanların dine dayalı ilk devleti veya ilk devletlerinden biri olduğu asla unutulmamalı. Bush’un iki cümlesinden biri dini içerikliydi…

Obama, bu bölünmelerin neredeyse tümünü « deldi ». Bakın nasıl :

Amerikancada « melez » sözçüğü yok. Dolayısıyla Siyah bir babadan ve Beyaz bir anneden doğma Obama « melez » sayılmıyor. Ne dilde ne de yasal olarak : Çünkü İngiliz sömürgeciliği döneminden kalan ve Siyahları köle konumunda tutmak için çıkarılmış olan ama şimdiye kadar da değiştirilmeyen bir yasa hükümlerine göre « KANINDA BİR DAMLA BİLE SİYAH KANI BULUNAN SİYAHTIR. » O halde Obama Siyah sayılıyor. O da zaten bunu redetmiyor,  ama kendisini « ABD Başkanı » gibi göreceğini sık sık yineliyor. Olsun. Onun başkanlık seçiminde aday bile olması Siyahlar arasında müthiş bir çoşku doğurdu : Harlem’deki berberlere bir sorun göreceksiniz. Veya Güney’de atalarını linçlerde yitiren torunlara, çocuklara sorun. Chicago banliyölerinde oturan yoksullara sorun isterseniz. Veya New-York’taki son derece şık ve iyi döşenmiş apartmanlarında mutlu avukatlara, dişçilere, doktorlara, işkadınlarına ve işadamlarına, zenginlere sorunuz. Hepsi size « Obama » diyeceklerdir. Hele ABD’nin üçüncü en büyük kenti ve Siyahların en yoğun olduğu Chicago’da : Bu kent Obama’nın kentidir. Orada doğduğu için değil. Daha üniversite öğrencisiyken her yaz tatilinde gelip sivil toplum örgütlerinde, dayanışma ve yardımlaşma derneklerinde çalıştığı ve avukatlık diplomasını alır almaz koşarak geldiği ve yerleştiği kent olduğu için. Nitekim 4 Kasım 2008’de Demokratlar seçim sonuçlarını bu kentte ve büyük ihtimalle bir milyon kişinin katılımıyla kutlayacaklar. Kazansa da kaybetse de Obama için bir zafer zaten kazanılmıştır, Siyahlar için de ilk zafer budur : BİR SİYAHIN BAŞKANLIK SEÇİMİNE KATILMASI. Bu kent Siyahların Yurttaşlık Hakları için mücadelenin başlatıldığı ve en canlı biçimde yürütüldüğü başkenttir.

Martin Luther King’in ve diğerlerinin sesleri duvarlarında yankılanıyor hala…

Obama aynı zamanda Beyazların da adayı. Seçim kampanyasında gördük : Onu dinlemeye ve desteklemeye gelenler arasında Siyahlar kadar Beyazlar da var. O da Siyah bir babadan olmasına ragmen annesinin Beyaz  (White) olduğunu ve kendisini Beyaz anneanesinin yetiştirdiğini fırsat buldukça, hatta yerli yersiz, yineledi. Bu arada, « Ağır hasta olan ve belki seçim sonuna kadar dayanamayacak » dediği anneanesini ziyaret edebilmek için seçim kampanyasına iki günlüğüne ara verdi. Çok iyi oynadı Obama. Bravo( !) « Aile kartı » bütün adaylar tarafından kullanıldı. ABD’de « aile kartı » bitirici unsurlardan biridir. Sarah Palin’in yaptıkları hele tam romanlık.

Obama’yı Güney Amerikalılar da destekliyorlar. Güney Amerikalılar 45 milyonluk nüfusla seçmenlerin % 15’ini oluşturuyorlar. Genel olarak Demokrat Parti’ye oy veriyorlar. Kiminin Obama Siyah diye oy kullanmaması veya McCain’e oy vermesi olasılığı söz konusu. Ama Bush’un bıraktığı miras ve Sarah Palin’in bir türlü saklayamadığı Protestan enteğrizmi çoğu katolik olan Güney Amerikalıları korkutmuyor da değil.

Obama partiler arası ayrışmaları da aşabildi. Rakip parti seçmenlerinin Obama’yı destekledikleri görüldü.  Kimi Cumhuriyetçi’nin Demokrat Parti’li olmasını umursamadan Obama’ya oy vereceğini biliyoruz. Bu arada Cumhuriyetçi Parti’nin « ağır toplarından » Genel kurmay eski Başkanı ve Dışişleri eski Bakanı Colin Powell’in Obama’yı destekleyeceğini açıklaması da burada anılmalı. Powell ve onu izleyen Bayan Rice sayesinde Siyahların hükümette önemli makamlara getirilebilecekleri de gösterildi. Bu Obama açısından bir tür eşiğin aşılması, kapıların açılmasıydı da. Bayan Rice’ın son günlerdeki sessizliği ise kulakları sağır ediyor…Kimi destekleyecek ? Kime oy verecek ?

Başkan tek kişi olduğu için seçim sırasında sadece bir kişiden söz ediliyor. Ama « Tek Adam » gibi görünse bile adayın arkasında son derece iyi hazırlanmış bir takım vardır. Çok iyi ayarlanmış ve tıkır tıkır işleyen bir « siyasi makina » vardır. Ve bu makinada bütün dişlilerin ayarlandığı gibi işlemesi şarttır. Bu takımı destekleyen bir siyasi parti vardır. Siyasi partinin dayandığı patronlar ve sermaye de. Ve nihayet parti üyeleri, militanlar, gönüllüler ordusu ve taraftarlar. İşte bu açıdan bakınca Obama’nın bütün bu unsurları en iyi,  en verimli ve en uygun biçimlerde kullandığını görüyoruz. Tayin edici olacak mutlaka. 

ABD’de başlayan ve ekonomik krize dönüşen/dönüşmek üzere olan mali krizin faturasının, kendisi ısrarla redetse bile, Bush’un mirascısı gibi görülen McCain’e ödetileceği açık. Bu da Obama’nın « elini güçlendirdi ». Hele McCain’in bizzat « ekonomiden fazla anlamadığını » söylemiş olması. Bu elbette krizin patlamasından önceydi…Bu konulara girmiyorum : Çünkü pek çok vurgulandı. Ancak, diğerlerini saymasak bile, iki çok ciddi savaş yürüten ve bu nedenle mali iflasın eşiğinde dolaşan (Çin Halk Cumhuriyeti alacaklarının ödenmesini istediği ve/veya artık borç vermeyeceğini söylediği anda ABD kapısına iflas bayrağını asabilir)  Bush ABD’sinden zarar gören bütün yurttaşlar/seçmenler Obama’ya bağladılar bütün umutlarını. Birçok seçmen « Capitalism is the problem » diyor. Kimiyse « Rehire the workers ! Fire the bankers ! » bandrollarıyla dolaşıyor. Ve esen rüzğarda ıslıkla çalınan bir enternasyonal türküsü de çalınıyor kulaklara. Bilmem duyuyor musunuz ? « Herkes darbe yiyebilir, ABD bile » diyenlerin sayısı da artıyor. 

Bugün birçok seçmen Obama’ya umut bağladılar. Obama’dan beklentiler pek çok. Hele Siyahların beklentileri sayılamayacak kadar çok. Çünkü şimdiye dek en çok darbe yiyenler onlar oldular. En çok yoksullar da onların saflarında. Obama’ya bağlanan umutlar gerçekleşmezse ne olur ? Siyahlar geçmişten gelen/kalan gelenekleriyle ayaklanırlar mı ? İsyan büyür mü ? Islıkla çalınan enternasyonal türküsü marşa dönüşüp meydanları doldurur mu ? Marx yaşasaydı ne iyi olurdu : Bize bütün bunları ne güzel açıklardı.

1633500cookie-checkFRANSA’DAN… Goodbye Bushcain

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.