FRANSA’DAN… İktidar çatışmasında stratejik denge

Türk siyasal rejiminin içerisinde bulunduğu politik kriz cumhurbaşkanlığıyla  ‘yeni’ bir evreye girmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı devlet için sadece politik bir sembol oluşturmuyor.  Sistem kurumlarının bütünlüklü olarak denetlenmesinde önemsel bir işleve sahiptir. Sembolik olarak ordunun başkomutanı olması bir yana, sistem kurumlarına atamaların yapılması, denetlenmesi, sistem içerisinde yapılacak değişikliklere yönelik yasaların kolayca çıkartılması ve uygulanmasında stratejik bir rolü var. Devletin çekirdek yapısı olan Milli Güvenlik Kurulunu yönetmede doğrudan sorumludur.

Örneğin AKP hükümeti parlamentoda anayasayı değiştirebilecek sayısal çoğunluğa sahip olduğu halde, YÖK. Yargı, İmam Hatip Liseleri vb alanlarda istediği yasal değişikliklerini yapamadı.  Devletin stratejik kurumlarına istedikleri atamalar yeterince başaramadı. Burada en büyük engel cumhurbaşkanın tutumuydu.
Darbecilerin hazırladığı askeri-faşist içerikli anayasada cumhurbaşkanın önemli görevleri bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı ile hükümet arasındaki görev bölüşümü  fiilen yarı başkanlık sistemidir. Bu nedenle hem cumhurbaşkanının hem de hükümetin İslamcı gelenekten gelmesi,  Türkiye’nin politik yapısında ‘yeni’ stratejik bir denge oluşturacaktır.

2 Nisan 2007 tarihili yazımda “ Erdoğan’ın ya da  bir başka İslamcının cumhurbaşkanı olmasının hiç bir önemi yok. Önemli olan sistem bakımından sembol olan bu kurumun başına İslamcı gelenekten gelen birinin oturtulmasıdır. Böylece, İslamcı hareketin sistem içerisindeki örgütlenme sürecinin önemli bir aşaması tamamlanmış olacaktır. Erdoğan bu gerçeğin farkında olduğu için, büyük bir olasılıkla kendisi aday olmayacak ama İslamcı birini Çankaya’ya oturtacak” tespitinde bulunmuştum. ‘Ilımlı İslamcı’ AKP’nin adayı bilindiği gibi Türk-İslam sentezi gelenekten gelen Abdullah Gül oldu. Kesintiye uğrayan sürecin son noktasına gelindi.  
28 Nisan 2007 tarihili yazımda ise “sistemin bütün kurumlarında örgütlenen politik İslami hareketin hedefinde cumhurbaşkanlığı var. Ve şuan ki, politik atmosfer İslamcı AKP’nin elini güçlendirdi…  İslamcı hareket stratejik planlarını uygulamak için devletin tepe noktasında ısrar etmektedir.”

Kamuoyunda ‘Aczimendiler’in lideri olarak bilinen Müslüm Gündüz’ün  Milliyet Gazetesine yapmış olduğu bir açıklamada, İslamcı hareketin bugünkü politik gücünü, şeriata geçiş sürecinin 3.aşaması olarak değerlendirmektedir.: “Bugünkü rejim gitmek istemese de gidecektir… Biz devletin başındakilerin kendi kendilerine şeriatı tercih etmelerini istiyoruz… devletin başındakiler kendileri şeriatı tercih etmezlerse bunu halk getirecek… şeriat için üç aşama vardır. Kalple isteme, dille isteme ve elle düzeltme. Şimdi üçüncü aşamaya gelindi.”  Devletin yapısında ‘geleneksel Kemalist’ çizgi ile ‘ılımlı İslamcı’ çizgi arasında oluşmaya başlayan denge Gündüz’ün 3.aşama olarak ifade ettiği ‘elle düzeltme’nin artık fiilen uygulanmaya başlanması anlamına geliyor.

ABD ve AB’nin politik desteğini arkasına alan ılımlı İslamcı hareket’in sistem kurumları içerisindeki örgütlenmesinin bir üst aşaması olan Cumhurbaşkanlığının ‘ele geçirilmesi’ ile devlet içindeki stratejik denge yeniden şekillenecek.

“ Ordu’nun politik süreçteki rolünün zayıflatılması aynı zamanda, politik İslam’ın sistemin bir bütününe hâkim olması bakımından da oldukça önemsenen bir nokta.” Mevcut politik durum “Ordunun saldırı pozisyonunda aktif savunmaya geçtiğini”  ortaya koymaktadır.  Ultra nasyonalist kesimlerin ‘darbe’ beklentisi boş çıktı. Generaller, Gül’ün cumhurbaşkanlığını ‘sineye’ çekeceklerini yansıtmaya başladılar.  Kamuoyunda gizlenen Büyükanıt ile Erdoğan ikilisinin görüşmesinin arka planı, devlet içerisinde stratejik dengelerin korunması pazarlığıdır.  

Politik stratejik denge,  Ordu ile İslamcı güçler arasındadır. İslamcı hareket önemli avantajlar yakalamış olsa da, Ordu’nun silahlı bir güç olarak halen çok ciddi bir ağırlığı olduğunu unutmamak gerekir. AKP ve özellikle A. Gül bu gerçeğin bilincindedir. Bu nedenle Ordu ile ilişkilerine çok ciddi bir önem verecektir. Müstakbel cumhurbaşkanı,   Anayasa’nın ilk dört maddesine olan bağlılığını özellikle belirtmesi ve Genelkurmay ile hiçbir çatışmaya girmeyeceğini açıklaması sistem kuvvetleri arasındaki dengeyi oluşturmaya yöneliktir. Yani devletin bugüne kadar izlediği geleneksel çizgide hiçbir değişiklik olmayacaktır.

Kamuoyunda yansıtıldığı gibi, Ordu’da Gül’ün cumhurbaşkanlığına yönelik ciddi bir reaksiyon olmayacaktır. Gül, sistemin en önemli kadrolarından biridir. Devletin ideolojik temeli Türk-İslam sentezidir. Gül bu ideolojik gelenekten geliyor. Başbakanlık yapmış, MGK üyesi, hala devletin en önemli kurumu olan Dışişleri Bakanı, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı vb. Böyle birinin cumhurbaşkanı olması sistem güçleri bakımından hiçbir sakıncası yoktur.

Bugüne kadar gerçekleştirilen saldırılardan, katliamlardan, İnsan hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınmasından müstakbel cumhurbaşkanı birinci derece sorumludur. Gül, devletin izlediği Kürt politikasını aynen devam ettirecektir.

Kürt ve Türk halkına karşı sorumluluk taşıyanlar, hiçbir biçimde Gül’e ne destek mesajları ne de oy vermelidir.

______________
* Mustafa PEKÖZ
[email protected]

1605990cookie-checkFRANSA’DAN… İktidar çatışmasında stratejik denge

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.