FRANSA’DAN… Turizmde terörizm

Terorizm abartılı şiddettir diyelim. Göz korkutmaya yönelik şiddet. Şiddet binbir biçim alabilir. Bunlardan biri özgürlüklerimize el konulmasıdır. Özgürlükler ise ifade özgürlüğü, yazmak ve yaratmak özgürlüğü olabileceği gibi salondan odamıza gitmek özgürlüğü de olabilir. İşte herhangi biri odamıza gitmemizi engelllerse özgürlüğümüze el koymuş olur. Ve bu göz korkutmaya  yönelik te yapılabilir, çok kez öyle olduğu  da açıktır. Çünkü odamıza gitmek en doğal hakkımızdır. Bize zorluk çıkarılmasının, bize engel olunmasının amacı başkadır mutlaka. Hele odamıza kadar gidip diyelim kalbimizin atışlarını düzenleyecek ilacımızı zamanında almamız engelleniyorsa. Kalplerinden dertli olanlar  bunun ne belalı bir iş olduğunu bilir. Şeker hastaları da. Kolestoru olanlar  da. İlaçlar çünkü saati gelince alınmalıdır. Ne önce ne sonra.

Buraya kadar  her  şey açık. Peki turizmde terörizm nasıl oluyormuş ? Madem ki makalenin başlığı turizmde terörizm. (Aslında terörist turizm veya turistik terörizm de koyabilirdim başlığı.) Şöyle olabilir, nitekim oldu da : Turistik bir gemiyle Akdeniz’de veya Somali’nin güneyinde sakin ve güneşli bir günde turlarken pat  diye basıldınız : Eller yukarı ! Basanlar yükte hafif pahada ağır ne var ne yok götürürlerse bu terörizm olmaz, bu hırsızlık olur, korsanlık olur. Ama bunu yapanlar o arada birkaç kadın ve erkeği hırpalar ve onlardan birini kaşını veya gözünü beğenmediği için yüzme de bilmediğini anlayarak ve diğerlerine göz dağı vermek için kaldırıp denize atarlarsa bu terorizm olur. Çünkü bu hem yapılan işle dengesiz ters orantılıdır ve abartılıdır,  hemde diğer yolculara göz dağı vermeye yöneliktir. Yani yapılanla sadece « faturayı ödeyen » değil diğerleri de « cezalandırılmak » ve « korkutulmak » isteniyor.

Bugün bizi ilgilendiren mesele daha az dramatik bir biçimde sonuçlandı. Ne iyi ki. Çünkü çok feci biçimde bitebilecek nitelikler de taşıyordu. Şöyle : Fransa ve Belçika’dan yüz  kadar 65, 70 ve 80’lerinde yaşlı kadın ve erkek değişik nedenlerle, kimi evliliklerinin 50. yılönümünü kutlamak için, kimi kızının ve/veya oğlunun kendilerine yaptığı bir sürpriz sonucu, kimi yaş yıldönümünü « farklı bir biçimde kutlamak » umuduyla kalkıp merkezi Brüksel’de bulunan bir « Agence de Voyages »/Seyahat Şirketi ile anlaşıyorlar, ödemelerini yapıyorlar ve Antalya’da bir süre tatil için Antalya’ya « uçuyorlar ». Aralarında hayatında ilk kez yurtdışına, ilk kez tatile çıkanlar bile var. Kasım ayında Antalya’ya turistik geziye çıktıklarına göre öyle pek varlıklı insanlar olmadıkları belli. 

Antalya güzel bir kenttir. Konyaaltı Plajı’nın sırtına binen dağlar dizisi nedeniyle o tarafa doğru büyüyemeyince, Lara Plajı’na doğru birkaç misli genişleyen, uzanan şirin Akdeniz « cenneti ». Güneşi, kumu üzerinize afiyet. Eh o zaman binbir tane ve her biri bir diğerinden göz alıcı turistik tesis te dikiliverdi : Kimi zaman doğa fena halde hırpalanarak, çevredeki manzaralar ters yüz edilerek. Maksat turist çekmek,  para kazannmak olunca çevreyle kim ugraşacak ?

Lara’daki bir otele yerleşen Fransız ve Belçikalı yaşlı turistler bu « cennet vatana » hayran oldular. Küçük ve büyük  dillerini yuttular. Rakının tadına baktılar. Mezeler de pek hoşmuş Maurice ! Şu kebaba bakar mısın Christine ? Ne memleket ama. Evet bu memkelet bizim. Ama hain kader bu, ağlarını kötü ördü. Onlar Antalya senin, Manavgat benim, Side Kleopatra’da kalsın deyip kebabları mideye indirirken (Antalya’da keçi etinden sıkı ve sahici et sotesi yaparlar, alışkın olmayanlar fena halde çarpılır, alışmak için Antalya’da bir süre idman şartır, neyse bu ayrı konu) Brüksel’deki « Altın Yürekli Richard’ın » şirketi iflas etti. Ama bu iflasta ve bunun sonucunda şirketin Antalya’daki otele borcunun  kalanını ödememesinde hiç bir günahı olmayan yaşlı ve Türkiye’yi tanımaktan memnun turistler darbe yediler. Bakın  nasıl : Turistler plajdaki veya kentteki gezilerinden dönünce otel sahibi « Sizin işin  tatil bitti » diyerek oda anahtarlarını vermiyor. Pasaportlarına elkoyuyor. Yemek hizmeti yapılmıyor. Ve yaşlı başlı insanlar odalarına gidemeyince ilaçlarını da alamıyorlar. Eh ilaçlarını saatinde alamayan insanlar da fenalaşıyor, bunalıyor ve bildiğiniz manzaralar….Turistik tesisin girişindeki salon hastanelerdeki acil servislere dönüyor. Ama bu manzara patronun ve adamlarının umurunda değil. Kimi müşteri kalp krizi geçirmemek için bastırınca, « Oda kirasını ödeyince girebilirsiniz » yanıtını alıyorlar. Kimi kendi  cebinden 275 öro çıkarıp  veriyor ve odasına ancak böyle girebiliyor. Herkes değil. Tam bir perişanlık. Bu olay 22 Kasım 2008 cumartesi günü cereyan ediyor. Antalya’daki güneş utancından yüzünü kapıyor. Ay dede o gece grev yapıyor. Yıldızlar da ona katılıyorlar : « Kambersiz düğün olmaz » sesleri arasında. Turistler üzgün yine de. Ertesi gün Fransa’da (ve  büyük olasılıkla da Belçika’da) bütün medya organlarında olay birinci veya ikinci haber olarak verildi. Turistik otel sahibinin Türkiye turizmine yaptığını yıllar boyunca reklamla hiç kimse yapamazdı. İşte bu olay çerçevesinde Fransa’ya yansıyanları ve izlediklerimi özetlemek ve sizlerle paylaşmak istiyorum :

Pazar günü sabahtan itibaren Le Monde ve Rue 89 internet siteleri, olayı önemli bir haber olarak duyurdular. Saat 19-20 arasında France 3 televizyon kanalında haberler bu olayla başlatıldı. Konu etraflıca anlatıldı. Brüksel’de Şirket sahibi, müşterilerinin « rehin alındığını » ve kendisinden bir anlamda « fidye » istendiğini söyleyerek, « Bu bir tür turistik  terorizmdir »  dedi. Annesini Antalya’ya göndermiş genç bir bayan, küçük çocuğu kollarında, gözleri yaşlı, « Özel bir  uçak gönderilmeli, hemen ülkeye getirilmeliler »  dedi. Tam bir rehin alma ve kurtarma operasyonu dramatik bir biçimde gözlerimizin önünde canlandırıldı…Fransa’da seyirciler bu konuda epey idmanlıdırlar. Leb demeden leblebiyi o nedenle hemen anladılar : Demek ki Türkiye’de bir otel sahibi masum turistleri, yaşlı ve kimi hasta zavallı turistleri, rehin almış ve bırakmak için fidye istiyormuş. Yandı gülüm keten helva. Turizme bundan daha iyi reklam, bundan daha iyi hizmet na-mümkündür. Kötü reklam, negatif reklam bu kadar olur. Elbette Antalya’daki turistik mekanın sahibi bir madalya haketti : «Turizme ve halklar arasındaki tanışma ve dostluğa yüksek ve kapsamlı hizmetlerinden » dolayı…Ama iş bu kadarla bitmedi : Pazar gecesi, Fransa’da en  çok izlenen TF 1’DE SAAT 20’DE BAŞLAYAN HABERLERDE YOĞUN HABERLER İÇİNDE, o gün soğuktan ölen ikinci yertsiz yurtsuz, diskotek çıkışında jandarmanın alkol testine yakalanmamak için otomobille kaçarken bir göle düşen ve ikisi ölen altı çocuğun dramı, artık kemikleşmiş kriz haberleri vesaireden hemen sonra, AMA EN BAŞ HABERLERDEN BİRİ OLARAK VERİLDİ “TURİSTİK OTEL SAHİBİNİN TURİZME KATKISI”. SAAT TAM  20.10’DA. GÖRÜNTÜLERLE: ANTALYA’DAN. SÖZ KONUSU OTELİN İSMİNİN “FAME (…)” OLDUĞUNU BÖYLECE ÖĞRENEBİLDİK. (İsmini özel olarak yazmıyorum : Hem kötü yönde bile olsa reklamını yapmamak için. Hem de bu tür bir davranışı bugün bu otel sahibi yaptı, dün, anımsayınız lütfen birkaç yıl önce daha, başka biri yapmıştı, yarın yeni biri yapabilir. Yani mesele bireysel olmaktan çok davranışsal ve kolektif ve bulaşıcı zihniyet meselesidir. Yani turistik tesis sahibi biri kendisini devlet yerine koyabilmek « inceliğine » veya lüksüne sahip olduğunu sanıyor. Çünkü burası Türkiye’dir. Çünkü her horoz kendi çöplügünde öter kuralı anayasaldır. Pardon sadece ötmez « kanunlarını da bizzat koyar ».) OTEL SAHİBİNİN « AGENCE DE VOYAGES » İFLAS ETTİĞİ İÇİN PARASINI ALAMAYINCA TURİSTLERİN ODALARINA ÇIKMALARINI ÖNLEDİĞİ, ANAHTARLARINI VERMEDİĞİ, BU YÜZDEN KİMİ YAŞLI TURİSTİN KALP KRİZİ TEHLİKESİ ATLATTIĞI,KİMİNİN BAYILMAK AŞAMASINA GELDİĞİ, KİMİNİN FENALIK GEÇİRDİĞİ VESAİRE VESAİRE GÜZELCE VE AYRINTILARLA VE ANTALYA’DAN VE TURİSTİK TESİSTEN BİRÇOK GÖRÜNTÜYLE AKTARILDI…Oysa turistLer ÖDEMELERİ GEREKENİ daha önce agence’a ödemişler. Yani durumdan sorumlu olanlar onlar değil, sorumluluk Şirket’te. Brüksel’de merkezi bulunan ve iflas  eden agence sahibi otuz bin öroyu cumartesi günü otel temsilcisine teslim ettiğini belirtti. Ve bir kez daha “rehineler”den ve “fidye”den söz etti. Haberi yapan gazeteci ise bunun “otel  okullarında öğretilen bir metod” olmadığını “mafya metodu” olduğunu söyledi. Evet epey can sıkıcı bir durum. Ama bir dakika iş maalesef henüz bitmedi : France 2’deki haberlerde biraz daha efendice bir dille aktarıldı haber : Saat tam 20.14’ten itibaren.Yine epey görüntülerle.Yaşlı annelerden birinin ağlamaklı sesiyle olayları anlatmasını dinledik…Belçika Büyükelçisinin araya girdiğini de öğrendik. Şirket sahibi yine aynı lafları etti.

Bu kadarı yeter. Çok çok ayıp oldu. Millete rezil olmak biraz da budur herhalde.

Evet biraz önceki önerim geçerli : Turistik tesis sahibi madalyayı haketti. Ama adam kalkar “Burası turistik bir tesis değil benim ÜSSÜMDÜR” derse biz o zaman ofsayta düşebiliriz. Dikkat dikkat.

Otelinin, pardon « turistik tesisinin » reklamı pazartesi sabahı France-İnfo Radyosu’nda sabah erkenden itibaren yine yapıldı. Özel röportaj olarak sunulan haberde yaşlı bir anne ağlamaklı bir sesle « cehennem »den söz etti. Bir başkası « Hayatımın en uzun gününü yaşadım » dedi. Ve hepsi uzun yıllar anlatacakları dramatik bir olay yaşadıklarını belirttiler. İyi reklam oldu yani. Nihayet pazartesi akşamı saat  20 haberlerinde televizyon kanallarında « rehinelerin » sağ salim döndüklerini gördük  ve yine epey etraflıca röportajlar izledik ve rahatladık. Çünkü yaşlı amca ve teyzelerden biri kalp kirizi geçirip vefat etseydi bu işin faturası çok ama çok ağır olurdu. 

Az daha unutuyordum : Yahu bu Türkiye Avrupa Birliği’ne tam üye olmak istemiyor mu ? Bu konuda en çok bastıranlar bu turistik  tesislerin patronları değil mi ? Nasıl olur da bu kadar girişimci, bu kadar açgözlü işverenler bu derece akılsız bir şey yapabilirler ? Televizyon kanallarına yansıyan görüntüler ve adı geçen turistik tesisin internet sitesindekiler dudak uçurtan cinsinden. Neden böyle davranıyorlar ? Neden ? Modernklik  çünkü dış görüntüde. Cilada. Cilayı kazıyınca hata kimi  zaman kazımadan ortaya çıkan ise KAPKARA BİR YÖNETİCİLİK ANLAYIŞI. EVET KAPKARA. YANİ BİR PARÇA (MI) YOKSA TAMAMEN (Mİ ?) FAŞİZAN. Bu belki adı geçen veya geçmeyen turistik  tesisin patronunu ilgilendirmeyebilir, ama « fame »ına « fame » kattığını da kimse inkar edemez. Şöhreti ve ünü artık  sınırları çoktannnn aştı. Bu da ona ve benzerlerine yeter mi ?

1633530cookie-checkFRANSA’DAN… Turizmde terörizm

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.