Güç ve etik

Güç de, yüksek voltaj gibi, kontrol edilmediği durumda çevresine zarar verir. Yüksek voltajın zararlı etkilerinden çevrenin korunması için çeşitli yalıtım sistemleri kullanılır. Toplumsal alandaki gücün yalıtılması, etik kuralları ile gerçekleştirilir. Ne var ki, toplumsal etik hatta kutsal kuralların koyulması ve uygulanması da, maalesef, çoğu zaman gücün etkisi ve denetimi altına girer. Sosyal sistemlerde kapitalist demokrasi ile faşizm arasındaki ince fark da gücün denetimsiz olarak tüm çevreyi baskılama altına alması ile netleşir.

Kütlesi büyük olan maddelerin çevreyi çekim gücünün etkisi altına alması da bir fizik kuralıdır. Bu kuralın sosyal alandaki yansıması ise, güçsüz dokuların giderek güç ve/veya güçlünün etrafında toplanması şeklinde tezahür eder. Gücün etrafında kümelenen zayıf dokular gücün izolasyonuna değil, fetişleşmesine ve faşistleşmesine hizmet eder. Çeşitli medya mensupları, siyasal erk ile aynı görüşleri paylaşsalar ve siyasal erkin karar ve icraatlarının algılama ve değerlendirmesinde samimi olsalar dahî, “Padişahım senden büyük Allah vardır!” ikazını hiç unutmadan, kararsız denge konumundaki gücü denetleme ve dengeleme görevi ile yükümlüdürler! Ancak, menfaat ilişkileri içinde böylesi davranışlar olağan değil, nitelikli davranış olarak algılanır ki, her meta gibi, nitelikli davranışa da sık rastlanılmaz

Güç sahibinin ve gücün etrafında konumlanan çıkar çevrelerinin etiksel davranışa yönelmesi yüksek ahlakı gerektirir, ki dokuların tanımlanmaları, oluşumları ve konumlanışları itibariyle böylesi bir yöneliş söz konusu olamaz! Zira, güç ve çevresi kadar tüm bu dokuların davranış kalıpları da ekonomik sistemler ve onu belirleyen üretim ilişkileri tarafından şekillendirilir ve onun üzerinde yükselir.

Kapitalizmin farklı evrelerinde ve hızlı dönüşüm aşamalarında farklı iş insanları ve farklı siyaset insanları kadar, iş ve siyaset çevreleri ile uyumlu olmayan, bir anlamda geçmiş dönemlerde kalmış farklı bürokrat ve kamu yöneticileri ortaya çıkar. İş insanlarının belirlediği ekonomik sürecin hızlı yaşamına ilk ayak uyduranlar siyasîlerdir. Siyaset kademesinin anında sisteme ayak uydurması, mülksüzleştirilen günümüz kapitalist siyasetçilerin halkın değil, zorunlu olarak kapitalin ve patronların yanında olması zorunluluğunun sonucu ve belirtisidir.

Ulusal ekonomik sınırların ortadan kalktığı günümüzün emperyalizm aşamasında ulus devlet içindeki ekonomik işleyiş, modern ulus devlet aşamasında olduğundan daha güçlü şekilde halk üzerinde baskıcı ve sömürücüdür. Bunun nedeni, kâr oranları gerilediği için, yüksek kâr arayışıyla çevreye saçılan kapitalin, girdiği ülke hükümetleri üzerinde baskı oluşturarak ülke halkları aleyhine ve kapital lehine politikalar dayatmasıdır.

Emperyalist kapital ile bir tür işbirliği içinde halkların aleyhine politika üreten siyasal dokunun önündeki en önemli iki engelden biri aynı hızla değişime uğratılamayan bürokrasi, diğeri ise yazılı kuralları ve gelenekleri ile hukuk sistemidir. İşte, emperyalizme hizmete soyunmuş bir iktidarın kaçınamayacağı iki önlemden biri yasaları değiştirmek, diğeri ise, yasaları ve siyasî kararları uygulayacak olan bürokraside ve yargı sisteminde çok ciddî yönetsel değişimi gerçekleştirmektir.

Yasalarda olduğu kadar, bürokraside ve yargı sisteminde girişilen dönüştürme operasyonlarının halkın yararına olmaması, içte demokrasi tartışmaları bağlamında ele alınırken, çevre ülkelere demokrasi götürme iddiasındaki güçlü merkez ülkeler açısından ise söz konusu dönüştürmeler ya görmezden gelinir ya da bazı uçuk gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılır. Bunda da hiçbir yanlışlık yoktur, çünkü güçlüden ahlak ve etiksel davranış beklenmez! Zira, kapital üzerinde yükselen siyaset, halklara aldatıcı pollitika kırıntıları uygulayarak siyasal taban kazanmaya çalışırken, aynı anda kapitale mutlak itaatle köklü destek kazanmaya yönelir.
Bu gidişat, siyasetçilerde ya da yandaş medya ve sair çevrelerden ahlaksal davranış bekleyerek durdurulamaz. Çünkü, ahlaklı veya demokratik olmak vb gibi davranışlar sosyal boşlukta değil, belirli ekonomik güç ve çıkar ilişkileri ortamında belirlenir. O da, emperyalist kapitalin belirlediği güç ve menfaat zinciridir. Halkımız kapitalin gücünü ve onun çirkin yüzünü, etrafa dağıttığı menfaatlerle iğrenç yandaşlarını algılayamadıkça, asıl faşist gücü görememiş ve toplumsal ıstırapları dindirmede yanılmış olur!

1595600cookie-checkGüç ve etik

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.