Gazi Mahallesi Direnişi’nden Gezi Parkı ayaklanmasına: Toplumsal dinamikler

Taksim’de bulunan Gezi Parkı’na dair yapılan düzenlemeler sırasında, tarihi değerdeki bir kısım ağaçların kesilmesine yönelik ortaya çıkan tepki, hem Türkiye ve Kürdistan’ın bütün illerini kapsayarak politik bir halk hareketine dönüştü, hem de uluslararası alanda beklenilenden çok daha fazla etkisi oldu.

Genel bir halk ayaklanması özelliğine bürünen eylemler, İstanbul’dan Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı. Kendiliğinden gelişerek ve kısa süreli pratik yaşamın içinde kendi örgütlüğünü oluşturan eylemlerde politik ve toplumsal içerikli demokratik taleplerin ön plana çıkmış olması, toplumsal dinamiklerin esasen ne kadar kırılgan ve aynı zamanda güçlü olduğunu gösteriyor.

Bu bakımdan AKP’ye karşı yönelen eylemlerin politik etki gücü tahmin edilenden çok daha fazladır. Sadece bugüne yönelik bir halk hareketi olmayıp özellikle AKP iktidarına karşı ciddi bir karşı koyuşu ifade ediyor. Bu bakımdan sorunu çok daha kapsamlı ele almak ve gerekli politik sonuçları çıkartmak önemlidir.

İstanbul son 20 yılda çok önemli tarihsel-politik eylemlere tanıklık etti. Bunlardan iki tanesi oldukça önemli bir etki yarattı/yaratıyor. Birincisi, tarihe ‘Gazi Katliamı’ olarak geçen politik halk hareketiydi. Mart 1995 tarihinde İstanbul’un Gazi semtinde kontrgerilla güçleri tarafından bir kahvenin taranması sonucu 3 kişi, bir gün sonra da katliamı protesto eden kitleye polisın saldırması sonucu 20 kişi yaşamını yetirdi. Binleri kapsayan ve yaklaşık olarak 4 gün süren ‘Gazi Katliamı’nın protesto eylemi, İstanbul ile sınırlı kaldı. Başka şehirlerde sınırlı bir tepki oluşmasına rağmen, politik etki gücü çok fazla olan bir toplumsal eylem olarak hafızalarda yer edindi.

Gazi Eyleminin ön plana çıkan bir kaç ayrıt edici özelliği bulunuyor. Birincisi sürece müdahale eden örgütlü devrimci kuvvetler vardı. İkincisi, eylemlere katılanlar daha çok İstanbul varoşlarında bulunan yoksul halk kitleleriydi. Yani güçlü devrimci toplumsal bir dinamiğe sahipti. Ancak bu eylem, Türkiye genelini kapsayacak bir düzeye ulaşamadı, böylelikle lokal kaldı.

İkincisi ise Türkiye’nin bütün illerini kapsayan ve halen devam eden ‘Gezi Parkı’ eylemidir. Süreç tahmin edilinden çok daha fazla karmaşık ve hassas gelişiyor. Gezi Parkı eylemi ile başlayan süreci çok dikkatli okumak gerek. Gazi Direnişi gibi Gezi Parkı Direnişi de, egemen sınıfların çok farklı içerikli saldırılarına karşılık halk kitlelerinin kendiliğinden gelişen tepkisinin kontrolden çıkarak sistem için tehlikeli bir poziyon almasıdır. Gezi Parkı olarak tanımlanan hareketlerin politik bir harekete bürünmesi, doğal olarak sistemin çok yönlü kuvvetlerini ve politik güçlerini önemli oranda tedirgin etti/ediyor. Sistemin farklı güçleri arasındaki çelişki ve çatışmaya rağmen, devletin sürekliliği bakımından hem fikir olduklarından, kontrol edilmesi güçleşen halk hareketine yönelik çok yönlü psikolojik savaş politikası uygulanmaya konuldu.

Ön plana çıkan bir kaç noktaya vurgu yapmaktan yarar var. Devlet adına A. Gül, süreci iyi okudu ve müdahale kararı aldı. Önce Kılıçdaroğlu ile görüştü. Karşılıklı denge politikası içerisinde bir uzlaşının sağlandığı anlaşıyor. Klıçdaroğlu’nun ‘CHP bu eylemlerin içinde değildir’ açıklaması, eylemin politik olarak kırılmasının ve etkisizleştirilmesinin ilk adımıdır. Başbakan böylesi politik bir atmosfer içerisinde Afrika gezisine çıkmış olması da bilinçli bir karardır. Yerine vekillik eden B.Arınç, her dengeye göre hareket eden bir isimdir. Bu özelliği nedeniyle AKP iktidarı adına görevlendirilmiş bulunuyor. Özürleriyle tanınan Arınç, yine aynı şekilde nabza göre şerbet vermeyi eksik etmedi. Eylemcilerin duygularına hitap etmeyi unutmadı. Gül ile yapmış olduğu görüşmeden sonraki açıklama, eylemlerin politik inisiyatifini kırmaya yönelikti. Ayrıca Gül’ün toplumun farklı kesimleriyle yaptığı ve yapacağı görüşmeler, hareketin toplumsal-politik niteliğini kırmayı hedefliyor. Kendiliğinden gelişen ve kısa sürede kendisini örgütleyen bu toplumsal hareketin, sistemin istediği noktaya çekilmesi için çok büyük bir çaba gösteriliyor.

Gezi Parkı eyleminin politik arka planına bakmak ve anlamak son derece önemlidir.

Birincisi, uzun yıllardır sessiz kalan ve toplumsal mühalif güçlerin yani esasen sessiz çoğunluk olarak bildiğimiz kitlelerin eylemsel gücünün ortaya konulmasıdır. Toplumsal değişimde aktif rol alan ezilen halk kitlelerinin direnme gücüdür. İşçiler, emekçiler, işsizler, gençler, kadınlar gibi ‘çabulcu’ olarak tanımlanan toplumsal güçler, değişimlerin öncüsü haline gelmede önemli bir oynayabileceklerini ortaya koydular. Yani kendiliğinden gelişen kitle hareketlerin eylemsel gücü, toplumsal değişimde nasıl bir rol oyanabileceklerini gösterdiler.

İkincisi, bu eylemler, AKP’nin özellikle geliştirmeye çalıştığı ve doğa dengesini bozan küresel-kent projelerine karşı farklı toplumsal kuvvetlerin tepkisini ortaya koymasıdır. Halk kitlelerinin ortaya koyduğu bu direniş aynı zamanda AKP ve Cemaatin iktidarı tarafından uygulanan sosyo-politik ve sosyo-kültürel saldırılara bir baş kaldırıdır. AKP’nin savunup uyguladığı küresel-kent porjesi, ‘çapulcu’ yığınların ötekileştirilimesi ve nüfüs çoğunluğunun toplumsal yapı içerisinde en alt katmanlarına dönüştürülmesine karşı oluşan bir tepkidir.

Üçüncüsü, AKP’nin son bir kaç yıldır kentlerde uyguladığı projeler özellikle orta-sınıf tabakasının çıkarlarını zedeleyen bir kısım adımlar atıyor. İçki yasağının getirilmesi sadece bu sektörü değil, hemen her şehirde küçük-ortak ölçekte bulunan ‘Beyoğlu’larının ekonomik olarak tasfiye edilmesi hedefleniyor. Bu yönelimin arka planın da ise geleneksel orta sınıf tabakasının tasfiye edilerek, İslamcı orta-sınıf tabakasının oluşturulmasıdır. Bu nedenle söz konusu eylemlerin bu düzeyde gelişmesinde geleneksel orta-sınıf tabakasının önemli bir etkisi bulunuyor. Türkiye’nin ekonomik gelişme düzeyi dikkate alındığından nüfus yoğunluğu bakımından da önemli bir potansiyel oluşturan geleneksel orta-sınıf tabakasının önemli bir kısmı, seçimler sürecinde AKP’ye oy verdikleri biliniyor. Söz konusu orta-sınıf tabakası, bu kez ekonomik çıkarlarıya çatışan AKP’ye baş kaldırdı. Türkiye’nin hemen her yerinde orta-sınıfın eylemlere doğrudan katılması ve destek sunması, politik dengelerin değişmesinde önemli bir rol oynayabilir.

Dördüncüsü, söz konusu eylemlilik süreci, anlık toplumsal bir hakeret olarak ortaya çıktı. Bu bakımdan Gazi Katliamına gösterilen tepki de, Gezi Parkında gösterilen tepki, bilinçli planlanmış bir eylemsel hareket olmayıp, konjöktürel sürece karşı oluşan kitlesel eylemlerdir. Bu eylemler planlı ve örgütlü bir yapıla kavuşturulmadığında etki gücü bir süre sonra kırılır ve dağılır. Bu bakımdan sürecin öznesi olan ilerici, demokrat, devrimci ve sosyalist güçlerin, mevcut gelişmeleri çok iyi okuyarak gerekli örgütsel ve politik dersleri çıkartmalıdırlar. Devrimci hareketler, şuanki kendiliğinden gelişen kitle hareketlerinin stratejik bir gücü olmaları, en azında gelecekte çok yönlü siyasal sonuçlar doğurabilecek bir süreç olarak ele alabilmelidirler. Bunun birinci önceliği toplumsal güçlerin örgütlendirilmesini sağlayacak kollektif güçlü örgütsel merkezlerin yaratılmasını sağlamaktır. Bunu başarmanın yolu da toplumsal eylemleri süreklileştirecek devrimci kuvvettlerin ve buna tekabül eden bir planlanmanın olması gerekir.

Beşincisi, Toplumsal halk hareketini etkisine almak isteyen milliyetçi-ırkçı ve faşist güçlere karşı ciddi politik tutum alma ve özellikle orduyu darbe yapmaya çağıran ‘ergenekoncu-ulusalcı’ güçlerin deşife edilmesi de son derece önemlidir. Kitleler, AKP şahsında sisteme karşı toplumsal tepkisini ortaya koymaktadır. Merkez üs olarak İstanbul alındığında, özellikle yoksul varoş bölgelerinde oluşan tepkilerin milliyetçilikle, ergenekonculukla hiç bir ilgisi bulunmuyor. Eylemler içerisinde Perincek grubunun kendini ön plana çıkartmaya çalışması veya Türk bayraklarının taşınması milyonları kapsayan eylemlerinin niteliğini esasen değiştirmez. Önemli olan kitlelerinin taleplerinin içereğinin ne olduğudur. Ayrıca hem kitlelerin hem öncü kuvvetlerin eylemler içerisinde ve ayrıca yıllarca teorik olarak söylenen bir çok söylemin, kitlelerin kendi pratik deneyimlerinde bir kaç günde öğrendiklerini/öğreneceklerini biliyoruz. Bu reel durum eylemlerin pratiğinde çok daha net olarak görülüyor.
Altıncısı, kitleler eylemsel yaşam içerisinde ön yargılarını kırarak bütünleşebilirler. Tekel İşçilerinin direnişinde olduğu gibi Gezi Parkı eyleminde de dün terörist gördükleri Kürtlerle yan yana, omuz omuza çatıştılar. Eylemcilerin önemli bir kısmı, Perincekçi gibi bazı milliyetçi gruplar dışında, Kürtlerin sürece müdahil olmalarını olumlu olarak baktılar. Pratik içerisindeki birliktelik ön yargıların kırılmasında önemli bir rol oynadı.
Yedincisi, Kitleler kendi eylemsel yaşamları içerisinde demokratik bilincini geliştirdiklerini gösterdi. Attıkları ilk adımdan itibaren, devletin otoritesine ve diktatörlüğüne karşı politik reflekslerin ön plana çıkması, demokratikleşme hareketinin örgütlendirilmesinin önemli halkalarından biridir. Örneğin devleti, polis olarak önlerinde gören ve algılayan kitlelerin, devletin silahlı güçlerine karşı aldıkları tutum, onların objektif olarak sistemle çatışmasında demokrasi mücadelesinin önemli bir varyantı haline geldiğini göstirir.

Halk Hareketi Politik Dengeyi Değiştirir

Ülke geneline yayılan halk hareketinin yarattığı en önemli sonuçlarından biri de Türkiye’nin politik denklemini ve dengelerini değiştirmiş olmasıdır. Bu alanda da bir kısım yeni politik koşulların oluşmasının önünü açtı denebilir. Öncelikli olarak AKP iktidarının iradesini kırmada çok önemli bir rol oynadı. Bundan sonra AKP, sessiz çoğunluk kitlelerinin taleplerini dikkate almadan adam atamaz. Taksim’in eylemcilerin denetimine girmesi, AKP’nin almış olduğu bir yenilgidir. Bu yenilginin derinleştirilmesi de, bundan sonra sürece daha aktif müdahale edecek olanak devrimci politik kuvvetlerdir.

AKP ve Cemaat iktidarı ele geçirdikten sonra, toplumsal yaşamı ve ilişkileri de İslamcı yaşam tarzına göre örgütlemeye yöneldi. Kitle hareketi bu sinsi değişime dur dedi. Böylelikle İslamcı rejimin günlük yaşamda, toplum üzerinde etkin kılmasına yönelik geliştirmeye çalıştığı İslamcı politik ve örgütsel faaliyetler önemli bir darbe aldı denebilir.

İslamcılar tarafından kurumsallaştırılan Polis-MİT devletinin niteliğinin halk tarafından çok daha açık görülmesini sağladı. Ortaya çıkan tablo, AKP’nin veya devletin demokrasi bilincinin ne kadar zayıf olduğunu gösterdi. Bu bakımdan çözüm değil, çözümsüzlükten ısrar ettiğini ortaya koydu.

Halk Hareketinin iç politikada yarattığı etki uluslararası alana da yansıdı. Bu ikin .yönlüdür. Birincisi Türkiye dışında yaşayan göçmenlerin gösterdiği aktif dayanışmadır. Özellikle Avrupa’nın hemen her ülkesinde göçmen toplumnun farklı politik kesimlerinin katıldığı büyük kitlesel gösteriler örgütlendi. İkincisi öncelikle ABD ve AB’nin yapmış olduğu açıklamalar, AKP’ye yönelik eleştirlerin kamuoyu ile çok açık olarak paylaşması, Erdoğan’a yönelik uluslararası politikalarının değişebileceği sinyalini verdiler. ABD, kendi vatandaşlarına çağrı yaparak Türkiye’yi riskli ülke kategorisine aldığını açıklaması özellikle sermaye bakımından önemseniyor. Sıcak paraya dayanan Türkiye ekonomisi tahmin edilenden çok daha fazla kırılgandır. Küresel sermaye de, politik istikrarsızlık istemez ve güven esasdır. Bu bakımdan borsalarrın düşüşe geçmiş olması bir tesadüfü olmayın, küresel sermayenin bir tepkisel hareketi olarak algılamak gerekir. Bölgesel ilişkilerde fiilen dışlanan Türkiye’nin Suriye politikasının bütünlüklü olarak çöktüğü biliniyor. Türkiye, Suriye’nin iç işlerine müdahale ederek, dengeleri değiştirmek için çok önemli bir çaba içerisinde girerken, bu kez tersine Türkiye iç politikada ciddi bir politik kaos ve istikrarsızlıkla karşı karşıya kaldı. Politik istikrarsızlığın derinleşmesi Türkiye’nin bölgesel gücünü önemli olaranda itkileyecektir.

Kürtler Sürecin Aktif Öznesi Olmalıdır

Bir başka önemli nokta, Türkiye halkı ilk kez bu düzeyde kendi toplumsal gerçeğine sahip çıktı. Yıllardır Kürtlere karşı ön yargısı olan halk yaşamın içerisinde Kürtlerle yan yana polisle çatışmaşmayı öğrendi. Ön yargıların kırılması aynı zamanda, çok daha güçlü eylemlerin örgütlenmesininin alt zeminin hazırlayacaktır. Bu bakımdan, yıllardır ezilen ve büyük bedeller ödeyen Kürt halkıs sürecin en aktif ve öznesi olmalıdırlar. Hiç bir tereddüte kapılmadan, demokrasi mücadelesini Türkiye halkı birlikte örgütlemeli ve yönlendirmelidir. Bu toplumsal hareket, söz konusu edilen ama henüz somut bir yansıması olmayan ‘barış sürecini’ olumsuz değil, tersine olumlu etkileyecek en önemli faktörlerden biridir. Kürt hareketinin, AKP devleti ile yürüttüğünü düşündüğü ‘barış’ süreci nedeniyle nispeten geri planda kalması, AKP ile çatışır duruma gelmek istememesi anlaşılır bir durum. Ama gerçekçi bir durum değil. Barışın esasını halklar yapar. Bu bakımdan Türkiye halkının bu toplumsal tepkisini kollektif bir şekilde örgütleyerek demokrasi mücadelesinin halklarımızla birlikte geliştirmek, herkesin görevidir. Kürtler, bu toplumsal kalkışmayı geriden takip ederek, sözlü destekle yetenmeleri yanlış ve eksik bir politik tutumdur. Provakasyon gibi faktörleri dikkate alarak, çatışmayı Kürtler üzerinde yürütmek gibi bir kısımn önemli kaygılarımız olsa da , Kürt Hareketi, bu toplumsal mücadelenin aktif öznesi olmaladır. Biliyoruz ki, halkların bütünleşmesi, Kürt sorunun çözümünün stratejik anahtarıdır. KCK’nin yaptığı açıklama, Kürtlerin bu sürecin öznesi olması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu bakımdan henüz geç kalınmış değil.

1996’dan 2013’e yani Gazi’den Gezi’ye kadar geçen tarihsel süreçten halkların direnişi toplumsal yaşamı değiştirebileceğini ortaya koyuyor. Önderlik iddiasında olanlar tarihsel rolünü çok daha üst düzelde oynamak zorundadırlar

1608140cookie-checkGazi Mahallesi Direnişi’nden Gezi Parkı ayaklanmasına: Toplumsal dinamikler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.