Geçen yüzyıldan günümüze, Tanburi Cemil Bey

İSMAİL BAYER – Tanburi Cemil Bey’in tınıları ile karşılaşmıyan insan pek yoktur diye düşünüyorum. Radyolardan, televizyona geçiş ve şimdi de, bilgisayarlardan cep telefonlarına, dünya o kadar küçüldü, zaman o kadar kısaltıldı ki. Tanburi Cemil Bey, bir yerlerden mutlaka kulaklara ulaşmıştır.
20 yüzyılın ilk yıllarında, taş plaklarla başlıyan tınılarının kalıcılığı sürüyor, günümüze ulaşıyor. Onun tınıları, yılları devirerek, bir asırı aşıp, yayılmaya devam ediyor. Bir huzur tapınağına girmiş gibi, onun tınıları, bir ölçüde kendimizi dinlememizi de sağlamış oluyor.
Kısa bir yaşam dilimi içinde, bu denli üretkenlik ve dünyayı, yaşamı, sevgi ile kucaklayan bir tınılar renkliliği, zenginliği.
1871 den 1916 yılına ulaşan 45 yıllık bir yaşam. Yarım asrı bile bulmayan, bir asır önce sona eren bir yaşam. Sona ermiş bir yaşam demek ne kadar yanlış. O günümüzde de hala yaşıyor ve tınıları ile bizi güzelliklere davet ediyor.
Bir çok sanatçının, taş plaklardan 45’liklere, kasetlere ve CD’lere ulaşan çalışmalarında, Tanburi Cemil Bey’in eserleri ile karşılaşmayı bir asırdır sürdürüyoruz. Günümüzde, özellikle radyo ve televizyon programlarında da, onun eserleri hala seslendiriliyor. O günün koşulları altında yapılan kyıtları da, günümüze ulaşanı kadar dinleniyor.
Tanbur ve Cemil bey, o kadar bütünleşmişler ki, ayrılmaz bir parça olmuşlar. “Tanburi Cemil Bey”
Ne güzel bir başlık. “Yüz Yılın Sazendesi Tanbur Cemil Bey.” Ona yakışan bir tanımlama. Kalanların ona gösterdikleri bir vefa ve saygı tanımlaması bir başka anlatımla da.
2016 yılı, bir anlamda Tanburi Cemil Bey yılı oldu da diyebiliriz. Onun kayıtları yeniden derlenerek, külliyat olarak yayımlandı. Bir çok Tanburi Cemil Bey etkinlikleri düzenlendi. Tanburi Cemil Bey’in eserlerinin seslendirildiği, yeni kayıtlarla, onun sevgi dünyasından gelen iç seslerinin tele ve mızraba yansıyıp, yaşam bulması sağlandı.
CRR Türk Müziği Topluluğu, kasım ayında onun için bir anma programı gerçekleştirdi. Bilen Işıktaş ud, Serkan Halili kanun,  Volkan Ertem viyolonsel, Neriman Güneş viyola, Sercan Halili kemençe,  Ahmet Toz ney ve ritimde Serdar Bişiren’den oluşan saz topluluğunu, tanbur sanatçısı R.Hakan Talu şef olarak da yönetiyordu.
Yeni genç ses sanatçıları, Gizem Coşkun, Merve Utandı Kalkan, Aynur Ezgi Yüksel, Merve Kıvılcımer, Necmettin Yıldırım, Atakan Akdaş, Gediz Çoroğlu ve Adem Tay’da, bu konserde koro olarak, ayrıca solo seslendirmelerle de Tanburi Cemil Bey ile bizi yeniden buluşturdular.
Ancak, bu konseri bir başka öazelliği daha vardı. Çünkü konser, Tanburi Cemil Bey anlatılarak, onunla yaşanmışlıkları paylaşılarak sunuldu. Bu sunumu kim gerçekleştirdi derseniz, bir tanbur sanatçısı dediğimde, hemen dilinizden dökülen isim, elbette Sadün Aksüt olacaktır. Onu anlatırken, zaman zaman gözleri dolu dolu da olan Sadun Aksüt, bestelerin ve şarkıların dünyası içine, tüm izleyiciler çekerek, Tanburi Cemil Bey ile bir yolculuk yaptırdı.
İki saati aşan bir program. Tanbur Cemil Bey’in tınıları sazendeler tarafından yaşatılırken, genç sanatçılar da bu yaşam seline sesleri ile katıldılar. Anılar yumağından, değişik karelere, o güzel insan anılırken, belki onu ilk kez dinleyenler de, bu bestekarın büyüklüğünü ve bir asırı aşan tınılarının, dün gibi ulaştırılmasının gizini anladılar.
Bir kaç ayda unutulup giden, moda değişikliği gibi değildi onun tınıları. Yarım asıra bile ulaşmayan, yaşam diliminden süzülen tınılar, bir asırı aşarak hala yaşamlarını sürdürüyorlar ve sürdürmeğe de devam edecekler.
Tanburi Cemil Bey, sadece tanbur ile de yetinmemiştir. Kemençe’den Tavla’ya, Viyolonsel’den Yaylı Tanbur’a uzanan bir çizgide, değişik enstrümanlar onun elinde adeta yeni bir teknik ile geliştirilerek yolculuğa çıkarılmıştır.
Tanburi Cemil Bey, ayrıca bir İstanbul Beyefendisi’dir. Yaşamı, İstanbul’da geçmiş ve bir çok sanatçı çevresi ile beraberken, onları da ayrıca etkilemiştir. Tanburi Cemil Bey’in bu etkiledikleridir ki, onun hocalığını ve bir ekol olmasının da, belgesi niteliğindedir.
Tanburi Cemil Bey’in “Şedaraban Peşrevi”nden sonra, güftesi Nigar Hanım’a ait, Tanburi Cemil Bey’in Şehnaz Makamında Şarkı’sı, “Feryad ki feryadıma imdat edecek yok” şarkısının, koro tarafından seslendirilmesi ile devam etmiştir.
Sadun Aksüt, bu değerli sanatçımızı, “bir kutup” olarak değerlendirmektedir. Ne güzel bir tanımlama.
“Martılar ah eder çırparlar kanat / Deryalar açılır açılır kat kat.” Bilindiği gibi, Tanburi Cemil Bey’in oğlu Mesud Cemil’in bestesi olan, bu Hicaz makamında ki şarknın güftesi ise Nazım Hikmet’e aittir. Bu şarkıyı konserde Atakan Akdaş seslendirmişir.
Tanburi Cemil Bey’in izinden giden, o dönem ve sonraki dönemde ki bestekarların eserlerine de, konserde yer verilmiştir. Faize Ergin, Refik Fersan, Haydar bey ve Rahmi beyin eserleri de seslendirilmiştir.
“Kandilli yüzerken uykularda / Mehtabı sürükledik sularda.” Güftesi Yahya Kemal Beyatlı’ya ait, bir Münir Nurettin Selçuk bestesi olan, Nihavent Makamında Şarkı’yı da, yine sanatçı bir aileden gelen, Münip Utandı’nın kızı Merve Utandı Kalkan seslendirmiştir.
Güftesi Orhon Seyfi Orhon’a ait, Refik Fersan’ın bestesi, Nihavent Makamında Şarkı, “Benim gönlüm bir kelebek dolaşıyor çiçek çiçek / Tükenecek ömrü böyle ah ederek titreyerek” i seslendren Gizem Coşkun’u da belirtmeden geçmiyelim.
Tanburi Cemil Bey’den alınma, “Nikriz Sirto” ve yine kendi bestesi Nihavent Makamında Şarkı, “Sevdim seni ey işve baz” ı koro seslendirdikden sonra, program sona ermiştir.
Ancak alkışlar dinmeyince, Tanburi Cemil Bey konseri, yine onun eserinin bis olarak seslendirlmesi ile sona ermiştir.
Bu “son” sözcüğünün yakışmadığı bestecilerimizin başında, Tanburi Cemil Bey gelir sanırım. Çünkü bir asrı aşan tınılarının yaşam bulması, “son” değil, süreceğinin bir göstergesidir.
Ankara. 7 Kasım 2106. Pazartesi.  [email protected]
2060770cookie-checkGeçen yüzyıldan günümüze, Tanburi Cemil Bey

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.