Gelişiyor muyuz?

Özeleştirinin, dolayısıyla eleştirinin olmadığı toplumumuzda herkesin haklı olduğu, bununla birlikte kimsenin haklı olmadığı bir toplumsal yaşam düzeni yürürlüktedir. Her kişi yalan yanlış kendi kafasından ürettiği doğrularını başka birilerinin kendi kafalarında yalan yanlış ürettikleri doğrulara denk getirerek bir toplumsal yaşam biçimi sürdürür. Bu toplumsal yaşam biçimi eğitimi tartışmayan ve tepeden tırnağa genç insanın taze ruhunu zedelemekten öteye verim vermeyen eğitim kurumlarıyla, önyargıları bilgi yerine ve dogmaları bilim ve felsefe yerine kullanarak sözde toplumsal yaşam düzenini bulunduğu yerden çok çok ötelere götürmek için kolları sıvamış görünen siyaset kurumlarıyla tam tamına bir curcuna görünümü ortaya koyar. Ayrıştırıcı bir gözle bakıldığında bu toplumun kurumlar düzeyinde yarım yüzyılı aşkın bir süredir havanda su dövdüğü görülecektir.
Toraman sen ne biçim adamsın, hem sorduklarında bu toplum büyük bir gelişim içinde dersin sonra da kalkar toplumda yarım yüzyıldır hiçbir gelişme yok dersin, bu ne biçim çelişkidir? Böyle dediğinizi duyar gibiyim. Bakın bu çelişki gibi görünen şeyi size açıklayayım. Nüfusu hızla artan bir toplumun üyeleriyiz. Gelişen toplumlarda nüfus artışı gerekli insan gücünü sağlamak açısından mutlu bir olaydır. Gerçekte nüfus artışının belli bir orandan sonra topluma olumsuz etkilerde bulunduğu tartışma götürmez ama gene de gelişimin hızı çok aşağılarda değilse yeni gelenleri doyurmak, eğitmek ve işe yerleştirmek çok büyük bir sorun ortaya koymaz. Bunun için kurumların sürekli olarak kendilerini yenilemeleri ve nüfus artışıyla gelen koşulları olumluya çevirebilmek için kolları sıvamış olmaları gerekir.

İnsan gereci açısından her şeye karşın toplumda büyük bir gelişim var. Her türlü kirlenmişliği bir doğallık gibi yaşayan şu hantal İstanbul kentini ve bazı benzer büyük ya da çok büyük kentleri bir yana bırakırsanız, ülkenin her yerinde, yalnız kentlerde değil kasabalarda da büyük bir gelişimin yaşanmakta olduğu apaçık görülmektedir. Dünün her bakımdan karanlığa gömülmüş yerleşim alanlarında bugün aydın insanlar aydınlıklar üretebilmek için kolları sıvamış durumdalar. Ağaçlar içinde uyur gibi duran küçücük yerleşim alanlarında gençlerin okumak için çırpındığını, bir takım insanların tiyatro yapmaya, kimilerinin dergi çıkarmaya ya da benzeri bir etkinlikte bulunmaya yöneldiğini görüyorsunuz. Bendeniz on beş yıl kadar önce gençlerle çıktığımız bir araştırma gezisinde Doğu’daki bir köyde işsiz dolaşan lise bitirmiş gençlerin tiyatro çalışmaları yaptığını gördüğümde şaşıp kalmıştım.

Toplum alttan alta ya da içten içe gelişiyor, gelgelelim bu gelişim kurumlara yansımıyor. Tersine, her kurumun gün geçtikçe biraz daha çöküntüye uğradığını görüyorsunuz. Eğitim kurumlarında, basında, siyasette ve her yerde insan aklının almayacağı alamayacağı bir kokuşmuşluk yok mu? Var elbette, olmaz mı? Hızla gelişiyor dediğimiz bu toplumun bütün kurumlarından çok pis kokular geliyor. İyi ama bu ne biçim çelişkidir? Daha bir yüzyıl önce okuması yazması olan insanların parmakla sayıldığı bir ülkede böylesine hızlı bir değişim olur da kurumlar olduğu yerde sayar mı ya da düne göre tam bir çökmüşlük tablosu çizer mi? Bu çelişkiyi şöyle açıklayacağız. Bir takım güçler, kökü içerde ve dışarıda bir takım güçler toplumsal gelişimin üstüne bastırıyor. Dünyanın en önemli kilit noktalarından birinde büyük bir gelişimin yaşanması sömürgeci ahlakıyla yüzyıllar boyu insanlığın iliğini sömürmüş güçlere ters geliyor. Bu güçler, bu gelişimin engellenmesi için hesaplar yaparken içerde kendi hayranlarını ya da çıkarcı izleyicilerini buluyorlar. Bu toplumun üzerinde kocaman bir sermayeci gücün ağırlığı yaşanmaktadır.

Görünüşte her şey yolunda gibidir, bazı aksaklıklar da nasıl olsa yakında düzeltilecektir. Bunun için siyasi partilerimiz vardır. İstemediğiniz kadar. Ben diyeyim elli tane siz deyin yüz tane. Ama bunların iyisi beşi altıyı geçmez. Öyleyse bunlardan, bu iyilerden birini seçin, sizi istediğiniz yere götürsün. Beyamca, bunların birini al vur öbürüne, ben bunların hangisini seçeyim? Olmadı, çok istedin, işte sana elli kadar seçenek. Dünyada elli altmış partisi olan kaç ülke var? Ha, bunların hiçbirini beğenmiyorsan sen bir parti kur eşi dostu toplayıp. Amcacım, bize bu izni verirler mi, kurulu düzen koydu mu oturtur anladın mı? Çok konuşma da yürü, adam elli altmış tane siyasi partiden birini bile beğenmiyor, sen parti kur dediğimizde de ipe un seriyor.

Bir bıraksalar her şey öyle bir değişir ki.

641470cookie-checkGelişiyor muyuz?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.