Gelin kaynana muhabbetine katkı

Gelin-kaynana: Muhabbete bir katkı da benden olsun…

Başlık, konuyu ti’ye alır gibi oldu ama gerçekte ciddi şeyler yazmayı amaçlıyorum. Bekleyelim okuyalım, laf nasıl gelişecek ve nereye varacak görelim.

Gelin kaynana muhabbetini koyultmayan kalmadı. Televizyonda hemen her kanalda, yarışmalardan, dedikodu programlarından tutun da konuları psikolojik, sosyolojik, hukuki vb. boyutlarıyla irdeleyen programlara kadar, gelin kaynana üzerine konuşuldu. Sadece televizyonda mı? Gazetelerde de konu pek bir ilgi gördü.

Bu ilgi, kimilerince, adı da pek bir komik/ilginç olan o programın o meşhur müstakbel kaynanasıyla ortaya çıktı ve gündemi oluşturdu diye yorumlandı. Bu yorum pek doğru sayılmaz. Gelin-kaynana çekişmesi, her zaman en önemli konularımızdan biri olmuştur. Herkesin bu konu hakkında yaşadıkları, gözledikleri, hissettikleri vardır. Fırsat buldukça hakkında konuşulurdu ama nadiren böyle ulu orta herşey ortaya dökülürdü. Şimdi her tonda ve renkte bu konu enine boyuna ele alınıyor. Adeta, herkes dolmuş da bu vesileyle konuyu gün yüzüne taşırmış gibi görünüyor.

Konu çok eskiye dayanıyor. Bundan dört bin yıl öncesinde bile gelinlerle kaynanalar arasında sorunlar olduğu anlaşılıyor. Belki de buna, aile ve evlilik kurumları olduğundan beri var olagelmiş bir sorun diye bakılabilir. Kökleri çok eskilere dayanıyor.Bu nedenle üzerinde çok çalışılmış, çok ince işlenmiş bir konu. Dolayısıyla da pek öyle kolayca geçiştirilebilecek bir sorun değil.

Aynı zamanda bu sorun çok boyutlu. Pek çok yönünden söz etmek mümkün.
Biz şimdi bir kaçına bakalım.

İki kadın, bir erkek üzerinde hak iddia ediyorlar ve bu kadınlardan biri artık kendi sorumluluğu/yakın ilgisi dışına çıkması beklenen bu erkekten asla elini çekmek istemiyor. Bu bile kendi başına bir sorunken, biz toplum olarak bu durumu o kadar kurcalıyoruz ki çoğu zaman yeni sorunlara taşıyoruz.

Sorunun bir bireysel bir de toplumsal kaynağı var. Bunlar elbette iç içe geçmişler, birbirlerinden ayrı ele almak mümkün değil.

Toplumda çeşitli roller var ve insanlar yaşadıkça bu rollerin çoğunu üstleniyorlar. ‘Gelin’ ve ‘kaynana’ da bu rollerden ikisi. Bir kadının zamanı gelince bu rolleri oynaması isteniyor ve teşvik ediliyor. Bu rollerin neleri kapsadığı, bu rollerden nelerin beklendiği, nasıl oynanmaları gerektiği hakkında çok ayrıntılı senaryolar oluşturulmuş bir toplumun tarihi boyunca. Bu sırada her role olduğu gibi bu rollere ilişkin de kalıpyargılar ve önyargılar geliştirilmiş. Bunlar sözlere de yansımış. “Kaynana mı, kaynar kazana” gibi.  “Tüm ziyafeti bir kadın hazırlar bir başka kadın yer” gibi.

Dolayısıyla gelin kaynana olan iki kadın da bu roller hakkında şemalara sahiptir. Karşı karşıya gelip rollerini oynamaya başladıklarında, ilk gerçek karşılaşmalarında bu şemaları doğrultusunda davranmaya hazırdırlar ve hazırlıkları da doğrusu hiç dostane değildir. İkisi de bir diğerine gardını almış olarak  yaklaşır. En ufak bir hamlede birbirlerine yumruklarını gösterir, saldırıya geçerler. Sonra da hazırlıklarının hiç de gereksiz olmadığını düşünürler. Üstelik her zaman ikisinin de taraftarları, fanatik yandaşları, hatta deneyimli koçları vardır ve hep yanlarındadır. Biz buna sosyal psikolojide kendini doğrulayan kehanet deriz. ‘Gelinim (ya da kaynanam) bana kötü davranacak’ diye inanarak beklerseniz buna uygun davranılmasını sağlayacak koşulları da oluşturursunuz, sonra da bu beklentinizin doğrulandığını iddia edersiniz.

Gelin-kaynana sorununun nedenlerinden biri erkeğin toplum içindeki abartılmış önemidir. Kadının toplum içinde kendi başına önemi yoktur çoğu zaman. Kadınlar önce babalarına, sonra kocalarına ve daha sonra da çocuklarına özellikle de oğullarına göre tanımlanırlar ve kimlik kazanırlar. Kadın ileri yaşlarında özellikle oğlu aracılığıyla edindiği önemi kaybetmek istemez ve bu ihtimalin nedeni olarak gördüğü gelinini düşman bilir. Hazır kendini bu konuda haklı gösteren toplumsal normlar da vardır, gelinine yüklenir. Gelin ise kocası vasıtasıyla edindiği yeni kimliği ve rolü layıkıyla yaşamak ister ve tehdit olarak gördüğü kayınvalidesine düşmanca bir tutum sergiler. Hazır kendini bu konuda haklı gösteren toplumsal normlar da vardır, kaynanasına yüklenir. Toplum, gelin ile kaynana arasındaki çekişmelere alışıktır ve buna izin verir.

Öte yandan iki kadının da çok sevdiği bu erkekten beklentileri vardır. İki kadın da o zamana kadar yaşayamadığı ve yaşamayı arzuladığı ikili ilişkileri bu erkekle tatmak ve sürdürmek istemektedir. Genç kadın, kendini bildi bileli, bir erkekle yaşayabileceği her tür ilişki biçimini, flörtten sevgiliye kadar, arkadaşlıktan ortaklığa kadar, kocasıyla yaşamayı beklemektedir. Sadece cinsel değil dostluk ve arkadaşlık ilişkisini de kocasıyla yaşamak ister. Ancak, kaç evlilikte bu beklenti gerçekleşir ve bu istek tam olarak doyurulur? Kaç genç kadın bu istek ve beklentisini karşılayacak bir kocaya sahip olur? Sanırım çok değil. Özellikle de yaşlı kuşakta bu oranın çok düşük olması olası. Maalesef. Günümüzde de pek çok kadının genç kızlık hayallerinin çok geçmeden yıkıldığını düşünmek yanlış olmasa gerektir. Araştırmalara göre de kadınlar erkeklere göre, evliliklerinde daha doyumsuz olmaktadırlar. Çünkü çok bekledikleri ve büyük bir anlam yükledikleri evlilik, daha doğrusu kocaları ile ilişkileri hiç de bekledikleri gibi çıkmamıştır.

Kocalarıyla ilişkilerinde doyumsuz kalan kadınlar için ikinci bir şans vardır. Oğullarıyla bu ilişkinin eksik kalan yanlarını yaşamak ve cinsel değilse de dostluk, arkadaşlık, ortaklık ihtiyaçlarını gidermek. Kocalarıyla tam yaşayamadıkları ya da hiç yaşayamadıkları bu flörtü oğullarıyla yaşamak isterler. Kocayla olmamıştır ama belki oğulla olabilir. Ne pahasına? Bir zamanlar kendilerinin de yaşadıkları gibi, genç bir kadının, gelinlerinin mutsuzluğu pahasına. Kendileri gençken mutsuz olmuşlardır, şimdi sıra gelinlerine gelmiştir. Herhalde kendileri de bu durumda çok mutlu sayılmazlar.

Genç kızlar erkekler kadar özgür ve bağımsız olamamaktan yakınırlar. Gerçekten de olamazlar, toplum engeller. Ama erkekler de sanılanın aksine, her zaman özgür ve bağımsız değillerdir. Sıklıkla kız çocuklarının ailelerine bağlı, erkek çocuklarının ise ailelerine bağımlı yetiştirildiklerini gözlemek mümkündür. Bunda büyük pay ailelerin, kısmen de annelerindir. Ancak, anneye yüklenmek, en önemli suçlu olarak onu göstermek de kolaya kaçmak olur. Anneleri o noktaya getiren koşulları gözardı etmemek gerekir. Ayrıca, toplum, anababaya saygılı, onların sözünden çıkmayan, karısının ağzına değil büyüklerinin dediğine bakan, onlarla oturup onlarla kalkan evlatları özellikle oğulları pek bir takdir eder ve bu rol iyice pekiştirilir.

Elbette bu klasik rolleri oynamayan gelinler ve kayınvalideler var. Bunlar umulur ki az sayıda olmasınlar. Ama medyada sunulan ve toplumun dikkatini yönelttiği gelin kaynana figürleri içinde onlara rastlamak çok mümkün değil. O halde biraz da bu örnek gelin-kaynana modellerini öne çıkarmak gerekir. Onlardan da söz etmeli ve bu modellerin örnek olması  pekiştirilmelidir.

Görüldüğü gibi, bu yazı kadınlar üzerine odaklandı. Bu yazıda erkeklere başrol verilmedi. Oysa bu gelin kaynana ilişkisinde erkekler de var ve önemli roldeler. Onların da yaşadıkları, sıkıntıları var, çoğu zaman iki arada bir derede durumundalar. Onlardan da söz etmek gerekir.

O halde yazının eksik yanlarını irdelemek yeni yazılara düşüyor.

1088260cookie-checkGelin kaynana muhabbetine katkı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.