Geçmişi bilmeden

Kimileri geçmişin renklerine pırıltılarına süslerine pek meraklıdır. Tarihe meraklıdır desek olmaz mı? Olmaz çünkü onların tarihle ilgileri yoktur, tarihe meraklı olduklarını hatta tarihçi olduklarını söyleseler de. Onlar bilmedikleri hatta sevmedikleri tarihin gerçeklikte karşılığı olmayan çekici yanlarına tutkundurlar. Bu tür ağızdan dolma tarihçileri tanıma olanağımız oldu zaman zaman. Felsefeyle ve toplumbilimle bağlarının olmayışı onları tarih adına zorunlu olarak olay gevezeliğine yöneltiyordu. Onlar geçmişin kıvrımlarında kalmış bir takım olaylar üzerine hiçbir belgeye dayanmayan bilgiler veriyorlardı yani masal anlatıyorlardı. Kendinin tarihçisi olan bu kimseler geçmişi kafalarına göre süslerken mutluydular. Belgelerin ya da somut verilerin ötesinde tarihçilik yapmak kolaydır. Üniversite yıllarımızda felsefe öğretmenlerimiz de tarihle ve toplumbilimle ilgileri olmadıkları için hatta bu alanların felsefeye zarar vereceğine inandıkları için düşünceleri yaratan toplumların yaşam koşullarından sözetmeyi düşünmezlerdi. Yunan toplumunun nasıl yaşadığını öğrenmeden yunan felsefesinin inceliklerine yönelmiştik ne kadar yönelmişsek. Sen de o bilgilerden haberli değil miydin diyeceksiniz. Ben öğrenciliğimde de öğretmenliğimde de o bilgilerden haberliydim, o bilgilerin meraklılarından biriydim. Daha sonra derslerimde bir düşüncenin dayandığı toplumsal yapı özelliklerini anlatmadan felsefi bilgileri tartışmaya kalkmadım. Bu yüzden öğretmenliğimde çok eleştirildim. Benim amacım felsefe eğitimi vermek miydi yoksa ideolojik amaçlarım mı vardı? Anlamadığı her şeyi komünistlik sayan alt düzey insanlarını burada konu etmeyelim.

Sokrates sokaklarda dolaşıyor, onunla bununla ağız dalaşına giriyor, tartışma denen şeyi yöntem durumuna getirmiş. Sokrates’in dolaştığı sokaklar nasıl sokaklardı, hiç düşündük mü? Sokrates neden salonlarda değil de sokak köşelerinde insanlarla tartıştı? Yunanlılar sıcak ülke koşulları gereği evlerden çok dışarıda yaşıyorlardı. Giyinmek adına basitçe örtünen ya da kaba dokumalara sarınan bu insanlarda kadın giyimiyle erkek giyimi birbirinden ayrı değildi. Yunanlılar ayağın üstünü açık bırakan sandaletler giyerlerdi. Onlar derme çatma evlerde otururlar, yiyecek iyiden iyiye kıt olduğu için çok az yerlerdi. Başlıca yiyecekleri zeytin incir soğan ve ekmekti. Bu koşullar içinde hemen bütün Yunanlıların çok basit bir yaşamı vardı. Kentlerde koşullar son derece yetersizdi: evler küçük ve basıktı. Duvarlar bir vuruşta yıkılacak kadar inceydi. Evlerin pencereleri yoktu; bir iki iskemle bir iki yatak ev yaşamının gereklerini karşılamaya yetiyordu. İnsanlar evlerine hemen hemen yalnız uyumak için girerlerdi. Ancak kadınlar evden pek çıkmazlardı ve okuma yazma bilen kadın parmakla gösterilirdi. On beş yaşına gelen kız evliliğe hazır demekti. O evleneceği erkeği genellikle düğün gecesi görürdü. İnsanların aileden kişilerle evlendikleri de olurdu. Evli kadın evinin kadınıydı, ancak bayramlarda evinden çıkardı, o zaman yanında köleleri olurdu. Bu tablo bütün yunan kentlerinde böyle miydi? Elbette değildi. Daha çok Atina’da böyleydi. Ancak yaşam koşulları tüm kentlerde üç aşağı beş yukarı aynıydı.

Sokrates’in yaşadığı ortamı tanıtlamakla işimizi bitirmiş olduk mu? Şimdi artık onun filozofluğundan sözedebilir miyiz? Edemeyiz. Bu verdiğimiz bilgiler Sokrates’i bir düşünür olarak kavramamız için yeterli değildir. Yunanistan’da kent devletlerinin toplumsal ve iktisadi yapılarından, kent devletleri arasındaki karşıtlıklardan, siyasal düzenin özelliklerinden ve özellikle yunan demokrasisi denilen uygulamadan da sözetmemiz gerekir. Demokrasilerden tiranlıklara geçiş koşullarını bilmemiz de gerekir. Bunun için zahmet edip yunan toplumunun gelişme süreçlerini önceleyen dönemlerden yani ilk uygarlıklardan da haberli olmamız gerekir. Bu ilk uygarlıkların düşünce biçimlerinden, mitolojiden felsefeye geçiş koşullarından, Sokrates öncesindeki düşünce devinimlerinden de sözetmemiz gerekir. İonia uygarlığının pers ordularınca nasıl yok edildiğini de bilmemiz gerekir. Görüldüğü gibi dostlarım iş yunan kentlerinde evlerin ve sokakların yapısını bilmekle de bitmiyor. Bir felsefeyi doğru olarak kavramak için sonunda dünden bugüne bütün felsefeleri temel özellikleriyle de olsa bilmek gerekiyor. Çağları çağlara bağlayan eklemleri ya da dönüşüm noktalarını bilmek gerekiyor. Aklı olan bunca ayrıntıyla uğraşır mı diyeceksiniz. Uğraşmaz dostlarım uğraşmaz, uğraşmadığı için de herkes kendi bildiğini okur ve kimse kimsenin söylediğine kulak asmaz.

Emek vermeden kültür alanında derinleşmek olacak iş değildir. Bu alanda kolaydan daha zor bir şey yoktur.

645210cookie-checkGeçmişi bilmeden

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.