Çünkü her siyasetçinin ve siyasi partinin tek hedefi “oy kazanmak”, “seçilmek” ve “İktidar olmak” tır.
Her ne kadar, “vatana hizmet için yanıp tutuşuyoruz” deseler de, halk, siyasetçilerin neye “yanıp tutuştuğunu” çok iyi bilir.
O nedenle, 2006’da erken seçim olasılığı da gündemde olduğuna göre, artık ülkede seçim havasının teneffüs edilmeye başlanmış olduğu savı geçersiz sayılmaz.
CHP, 19 Kasım’da ki kurultaydan sonra, erken seçim atağını başlatacağını ilan etti. Deniz Baykal, geçtiğimiz aylarda kesin konuşmuştu:
“ Biz 2006’da erken seçim olacak diyorsak, olur…” demişti.
Bu denli kesin konuştuğuna göre, yılların politika kurdunun bir bildiği var muhakkak…
Başbakan Erdoğan iktidar olduklarında ne demişti?
O ünlü açıklamayı unutmak olası mı?
“Acele etmeyin… Üç yıl sonra vatandaşın cebi para görecek… Biraz sabırlı olun…”
Evet, cepler para gördü ama para gören cepler ne yazık ki vatandaşın cebi olmadı. Hangi ceplerin para gördüğünü de, halk gayet iyi biliyor
Çok ilginçtir ki, anlı şanlı basınımızın önde gelen gazeteleri, Başbakan’ın sözünü, üçüncü yılın dolmuş olduğu şu günlerde haber yapıp manşetlerine taşıyamadılar.
Taşıyamazlar çünkü “AKP’yi çok seviyorlar(!)”
Halkın cebine para, pul girmediğine ve de vatandaş boş hayallerle avutulmuş olduğuna göre, vaziyeti kurtarmak için ne yapmak lazım?
Politikacının her zaman en büyük dayanağı ve kozu, “DİN İSTİSMARI” na sarılmak.
O halde, “TÜRBAN”’ı gündeme getirmek ve vatandaşa yeniden bu yönde vaatlerde bulunmak.
Görüyorsunuz ve de göreceksiniz, TÜRBAN önümüzde ki kısa süreçte, halkın gündemine nasıl Türkiye’nin birinci meselesi gibi taşınacak!
Demeçler ve söylenen gerilim artırıcı sözler ortada.
AİHM son kararını verdi ve konuyu Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in de vurguladığı gibi noktaladı: TÜRBAN DİNİ SİMGEDİR, kamu ortamında yeri yoktur.
Gelin görün ki iktidarın başındakiler, “TÜRBANI ÇÖZECEĞİZ “ mesajını dillerinden eksik etmiyorlar. Nasıl çözecekler belli değil.
Öbür yandan, bilinen ve şimdiye değin, güttükleri politika gereği sorun olarak ortaya koymadıkları “içki” olayını gündeme taşımaya başladılar.
Kamu sosyal tesislerinde içkiyi yasaklama girişimlerine ve uygulamalarına start verdiler.
İktidarlarının ilk yıllarında, kendilerine halka kabul ettirmeleri ve “biz zaten bunların asıl amaçlarının ne olduğunu biliyorduk” dedirtmeleri için, türbanı ve içkiyi sorun yapmıyor göründüler.
AB sayesinde ve bahanesinde, birçok alanda hedeflerine ulaşabilmek için, kamu kuruluşlarında müthiş bir kadrolaşmaya gittiler ve kurumlara hep ayni ortak özellikleri taşıyan kendi adamlarını yerleştirdiler…
Şimdilerde, Seçimin havası yavaş yavaş ortalığı sarmaya başladığından, türbandı, içkiydi, camiydi gibi hassas konularla halkın karşısına çıkmaya başladılar.
ORTAM GİTTİKÇE GERGİNLEŞİYOR
Türban dayatması…
Güneydoğu bölgemizde ki illerde yaşanan gizemli olaylar…
Rektör Yücel Aşkın’ın tutuklanması…
Gerginliğin somut göstergeleri.
Son olarak, henüz gerçek nedenini bilmediğimiz Van YYÜ Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın, Rektör Aşkın’la kalmış olduğu ayni koğuşta kendisini iple asarak intihar etmesi, gerginliğin daha da artmakta olduğu izlenimini veriyor…
Öbür yandan, Atatürk’ün resminin Kara Kuvvetleri forsundan çıkarılması, Türk halkının büyük bir kısmını tedirgin etti ve tepkili duruma getirdi…
Ne oluyoruz?.. Nereye gidiyoruz? Bilmediğimiz bir şeyler mi oluyor ya da olacak beklentisi artmaya başladı.
AB’nin Avrupa ‘da ki sözcülerinin, Atatürk’ün resmini indirin, Kemalizm’den vazgeçin biçimindeki mesajlarının tazeliğini koruduğu bir dönemde, forstan resim çıkarmak zihinleri iyice kurcalamaya başladı…
Sonuç olarak;
Şu açıkça anlaşıldı ki; AKP, gerçekte halkın güven ve takdirini kazanmış bir parti olamadı.
Alternatifi olmadığından, “ölümü gören halk, sıtmaya razı olmanın” çaresiz kaderi içerisinde suskunluğunu koruyor..
Umarız AKP kurmayları durumun farkına varıp, bundan sonra tansiyonu yükseltici söylemlerde ve uygulamalarda bulunmazlar…
Türkiye gergin günlerden geçiyor…
Son derece dikkatli, itidalli ve uyanık olmak durumundayız.
