Geçti dost kervanı eyleme beni!

Türkiye’nin kırsal coğrafyası iki haftadır yürüyenleri konuşuyor. Artvin’den Muğla’ya, Hasankeyf’ten Edirne’ye ülkenin dokuz ayrı bölgesinde organize olan yaşam savunucularının bir kısmı yola çıktı, bir kısmı da sırasını bekliyor. Hedefleri, yola çıktıkları bölgelerden yalnızca yürüyerek kırk gün kırk gece ilerledikten sonra Mayıs’ın üçüncü haftasında Ankara’ya ulaşmak. Yaşar Kemal’den Bekir Coşkun’a kadar bir çok aydın yürüyenlere destek veriyor.

Bu yürüyüşün ardından hiç birisi eskisi gibi olmayacak…

Büyük Anadolu Yürüyüşü adıyla yola çıkan yaşam savunucularının ortak sloganı; “Anadolu’yu Vermeyeceğiz!” Bu büyük yürüyüşün nihai amacı, Anadolu kırsalını tahrip eden yasal düzenlemelerin meclisten geri çekilmesini sağlamak. HES’ler’den taş ocaklarına, 2B yasasından kıyı yağmalarına kadar; yasal düzenlemelerle ovası, dağı, yaylası delik deşik olan Anadolu insanı yapılan bilimsel, hukuki ve eylemsel mücadeleden bir sonuç alınamayacağını anladı.

“Yetti gari!” diyen de var, “gayrık yeter!” diyen de.

Sözün bittiği yerde Anadolu’nun binlerce yıllık özgürlük ve isyan ateşi yeniden yakıldı. Yörüğü, Laz’ı, Kürdü Arabı, Türkmen’i Alevi’si aynı tasada birleşti, kararlılıkla yürüyorlar. Adlarının yanına bir çok başka sıfat eklenmeye çalışılıyor. “Bunları bakanlık finanse ediyormuş” diyen de var, o’cu, bu’cu diyen de. Yürüyenler bu tartışmaları çoktan aşmış gibi görünüyor. Bildikleri tek bir şey var, yaşam alanlarının yağmalandığı ve böyle giderse bunu kimsenin durduramayacağı.

TEK DAYANAKLARI ANADOLU’NUN KENDİSİ

Kendilerinden başkasının çare olmadığını görmüşler. Kendi yaralarına kendileri merhem olmaya çalışıyor. Tek dayanakları, Anadolu’nun kendisi. Siyasilerin söyleyip söyleyip bir türlü cesaret edemediği ‘sine-i millet’e dönme cesaretini onlar gösteriyor. Bir çoğunun bıyıkları henüz terlemiş. İçlerinde ana baba olan da var, çoluk çocuk sahibi de var. Onlar yakın gelecekte adlarını daha çok duyacağınız şimdilik isimsiz kahramanlar.

Elif, Pervin, Sinan, Berkay, Tuğba, Abdullah, Safiye, Sevgi, Gülden, Taner, Sinem, Halim… Her bölgede onlarca inançlı adım giderek çoğalıyor. Kararlı yürüyüşleri görenleri etkiliyor. Asfalt’tan, duble yoldan değil, tahribatın vurduğu ovalardan, dağlardan, dere kenarlarından yürüyorlar. Tarihinin en vahşi saldırısıyla başbaşa bırakılan Anadolu coğrafyasının sessiz isyanına ortak oluyorlar. İsyanlarını, isyanlara katık ediyorlar.

İMAM HATİPLİ GENCİN NEYİNDEN AŞIK VEYSEL’İN TÜRKÜSÜ

Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün Batı Akdeniz- Antalya koluyla 12 Nisan’da yola çıktık. Yürüyüşçülere ilk kamp yerine kadar eşlik edip, ardından Yukarı Köprüçay Havzası’na geçeceğim. Antalya Kalekapısı’nda yapılan açıklamanın ardından manifesto okundu ve yola çıkıldı. Bisikletleriyle yürüyüşü destekleyen Perşembe Akşamı Bisikletçileri de eşlik ediyorlar. Alakır Kardeşliği Platformu gönüllüleri başta olmak üzere, Kaş, Kumluca ve köylerinden gelen yaşam savunucuları da kervanla birlikte yürüyorlar. Işıklar Caddesi’nde Antalyalılar apatrman balkonlarından yürüyenlere destek veriyorlar. Ellerinde kumaşa işlenmiş “Anadolu’yu Vermeyeceğiz!” pankartı, şarkılar eşliğinde ilerliyorlar. Yolda İmam Hatip Lisesi öğrencisi olduğunu söyleyen bir genç yürüyüşçülerin peşine takılıyor. “Ben de yürüyeceğim” diyor. Yol boyunca yanında taşıdığı neyi üfleyerek, Aşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü seslendiriyor. Anadolu böylesine şaşılası bir coğrafya. Alman bir gezginle İmam Hatipli bir genç aynı kervanda yürüyor.

‘KURU PİLAV’ İÇİN KIYASIYA PAZARLIK

Lara kıyılarında ilk mola yerindeyiz. Yürüyüşçülere kadınların ikram ettiği çörekler yeniliyor. Küçük bir esnaf lokantasında pazarlık yapılıp tabağı 6 liradan 5 liraya indirilen ‘kuru pilav’ yeniyor. Çaylar içildikten sonra yeniden yoldayız. Lara kumullarını geçtiğimizde akşam yaklaşıyor. Yaklaşık yirmi kilometre yürüyen yürüyüşçüler yorgun, ilk kamp yeri olarak Kundu bölgesinin yakınındaki kumluk arazi seçiliyor. Biraz dinlenildikten sonra çadırlar kurulup akşam yemeği için hazırlıklar yapılıyor…

Kuru üzüm, ceviz, ekmek, kek ve çörek… Herkesin yanında taşıdığı akşam yemeğinin menüsüne zencefil çayı eşlik ediyor. Yorgunluk türkülerle unutuluyor. Antalya kervanından ayrılıp Isparta’ya doğru yola koyulurken yolda diğer kervanların durumuyla ilgili bilgi alıyoruz. Diğer kervanların durumlarını daha sonra aktaracağız. Ancak Isparta’nın her şeyiyle ‘biricik’ yöresi Yukarı Köprüçay Havzasındaki gelişmeleri izlemek için gittiğimiz bölgeden dönüşte yeniden Antalya Kervanına katılıyoruz.

YÖRÜKLERİN ÖFKESİ: ‘BİZİ ÖLDÜRÜN, SUYUMUZU ÖYLE ALIN’

Antalya Kervanı bugün altıncı gününde. Yürüyüşçülere Manavgat’ın Beşkonak beldesi yakınlarındaki Köprülü Kanyon’da yetişiyoruz. Geceyi buradaki ulu çınar ağaçlarının altında geçirecekler. Sabah saatlerinde buralı köylülerle birlikte bir basın açıklması yapmışlar. Köprüçay’ın suları bölgenin ekmek kapısı. Köylüler çeşitli projelerle ellerinden alınmak isteyen sularını kesinlikle vermek istemiyorlar. Yörükler öfkeli. “Bizi öldürün, suyumuzu öyle alın” diye isyan ediyorlar.

Antalya Kervanı Lara kumullarından geçerek Kumköy’de bir köy evinin bahçesinde kurdukları çadırlarda misafir olarak geçirmişler. Aksu, Çakallık, Serik, Aşağıkocayatak, Taşağıl, Beşkonak ve Karabük gibi yerleşimlerden geçerek Köprülü Kanyon’a ulaşmışlar. Geçtikleri köylerin kahvesinde köylülerle toplanıp Anadolu’nun İsyanı filminin gösterimini yapmışlar. Yürüyüşçüler, bölgedeki köylerde turizmin yarattığı sorunlar olduğunu anlatıyorlar. Oteller kıyıdaki köyleri istila etmiş, bölgedeki zengin ormanlar oteller için yok edilmiş, hayvancılık, tarım sıkıntılı günler yaşıyor. Yürüyüşçülerin içinde kırsal yaşamla ilk kez karşılaşanlar var. Zorlansalar da inançlı ve kararlı olmaları onları yoldan alıkoymuyor. Günlük tutarak yürüyüşü bir anlamda belgelemiş oluyorlar.

‘YÜRÜMEK BİR ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİR’

Yürüyüşçüler Anadolu insanının derinliğini de keşfediyorlar. Sıradan, basit ama kadim bilgiyle donanmmış bu halkın coğrafyayla oluşturduğu ortak dili yaşayarak öğreniyorlar. Belki de bu büyük yürüyüşün en önemli yanı bu olacak. Yürüyenler arasında genç bir kadın dikkatimizi çekiyor. Elif, 29 yaşında. Yurtdışında eğitim almış. Çeşitli kurumlarda çalışmış, evlenmiş, yurtdışında yaşamış ve yaşıtlarının günümüz ortalamasında yapması gerekenlerin bir çoğunu deneyimlemiş. “Neden yürüyorsun” diye sorduğumda, “yaşadıklarımdan, gördüklerimden sonra bu hayata olan inancımı yitirmeye başlamıştım” diyor. Elif de kendisine yoldaşlık edenlerin bir çoğu gibi sistemin bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini sorgulamaya başlayanlardan. Bir çeşit hayal kırıklığı, kandırılmışlık duygusu var ifadelerinde. Sakin ve duru bir dille yaşamını özetliyor. Yaşamının özeti, kendisi ve diğerleri için bir şeyler yapmak. “Yürümek bir çok şeyi değiştirebilir” diyor Elif.

Elif’in bireysel hikayesi aslında Türkiye’deki bir çok yaşdaşının ortak hikayesiyle bütünleşiyor. Bir bakıma kendi yaşamlarındaki açmazların sistemin açmazlarıyla olan ilişkisini sorgulamaya başlayan bu kuşağın, yakın gelecekte Anadolu’nun kaybolmaya yüz tutan kimliğinin peşine düşeceğini söylemek abartılı olmayacak.

GEÇTİ DOST KERVANI…

Antalya Kervanı, Manavgat’ın dağlarını aşıp Torosların yalçınlarına doğru ilerleyecek. Bir kaç gün içinde Isparta sınırında Çukurca, Kesme, İbişler, Kasımlar, Darıbükü, Belence, Ayvalıpınar yönünde ilerleyecekler. Yukarı Köprüçay Havzasından geçecekler. Onlara bir kaç gün sonra yeniden katılacağız. Kervandan ayrılıp Antalya’ya dönerken Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün diğer kervanlarının durumlarını da öğreniyoruz.

ARTVİN KERVANI YOLUNA DEVAM EDİYOR

2 Nisan’da Artvin’den yola çıkan Doğu Karadeniz Kervanı, Görele’den Tirebolu’ya doğru yürüdüğünü öğreniyoruz. “Gelevera deresi türkülerde kalmasın” diyor yürüyüşçüler. Yürüyüşçülerden iki kız arkadaşımız rahatsızlanmış ve sağlık bakımlarını yaptırmışlar.Yürümekten dolayı kaslarında sorun yaşadıklarını ve Görele’de dinlendiklerini aktarıyorlar. Doğu Karadeniz Kervanı yoluna devam ediyor. Kervanın tek sıkıntısı, yürüyüşe dışarıdan katılanların, Karadenizli yürüyüşçülerin hızına yetişememeleri. Her bölgenin insanı kendi coğrafyasına benziyor.

EGE’NİN BALI TÜKENMEK ÜZERE

Muğla Köyceğiz’deki Yuvarlakçay’da yedi aylık destansı direnişin ardından HES şirketini bölgeden çıkaran Yuvarlakçaylıların başını çektiği Güney Ege Kervanı Bodrum Kızılağaç köyünden at arabası ile 9 Nisan’da yola çıkmıştı. İki ayrı rotayı izleyen grup köylerde konaklayarak, kahvelerde söyleşerek yoluna devam ediyor. Narenciye bahçeleri ve Gökova ‘dan sonra kırsal alanda ilerliyorlar. Zeytinlikler, arpa, buğday, hayvancılık ve bal ana geçim kaynağı olan bu bölgede, termik santral nedeni ile arıcılık tehdit altında. Eskiden her evde bir kamyon bal üretildiğini ve 350 evin arıcılık yaptığını söylüyorlar. Ancak bugün arıcılık yapan yalnızca 50 hane kalmış. Su kaynakları tükenirse, tarım ve hayvancılığın da biteceği korkusunu yaşıyorlar.

Güney Ege Kervanı’nın bir de eşeği var. Midas adı verilen eşeğin bugün çok mutlu olduğunu söylüyorlar. Günlerdir yürüyen ekip 120 kilometre yol aldıktan sonra sonunda Denizovası köyünde bir nalbant bulmuş ve Midas’ın nallarını yeniletmişler. Midas artık daha hızlı yürüyormuş.

DİCLE’Yİ ADININ BAŞINA EKLEYEN YÜRÜYÜŞÇÜ

10 Nisan’da Hasankeyf’ten yola çıkan Mezopotamya Kervanı, Bismil ile Ambar beldesi arasındaki köy yolundan yürüyüşünü sürdürüyor. Birkaç gündür ayaklarındaki su toplamalar ve yaralar geçmiş, Dicle’nin aksayan dizi iyileşmiş. “Yavaş yürüyünce zorlanmıyordum, yavaş yürüyordum ama şimdi en önden gidiyorum” diyor.

Dicle’nin asıl adı Tuba Kılıç. Ancak o adının önüne çok etkilendiği ‘Dicle’ nehrini de eklemiş. Hem de yıllar önce. O gün bugündür herkes O’na ‘Dicle’ diye sesleniyor.

Yürüyüşçüler, “tanımadığımız arabalar durup ‘size su getirdik’ diyorlar; köyünden koşmuş gelmiş köylüler, evlerinde ne bulursa getirip, ekmek, peynir, dolaplarında ne varsa ikram ediyorlar” diye anlatıyor yaşadıklarını ve ekliyorlar: “Bismil de çok mahçup olduk, hiçbir dükkandan alışverişleri ödeyemedik. Eczaneden Dicle’nin dizi için aldıkları bandajın parasını bile ödeyemedik. Nefis tatlılar var, kadayıf, halka tatlısı yedik. Ayrıca yüzyılın lahmacunu burada! Bismil’de, gece bizi evlere paylaştırdılar. Banyolarımızı yaptık, çamaşırlarımızı yıkadık, yola tertemiz devam ediyoruz. Türkülerle, sloganlarla yürüdük, hep alkışlandık, halk bize eşlik etti, meyveler ikram etti ve çok güzel uğurlandık. Moralleri çok yüksek kafilemizin.”

DİKİLİ VE BERGAMA’DA BAŞKANLAR YÜRÜYOR

Ege- Ayvalık Kervanı, 13 Nisan’da yola çıktı. Bugün sağanak ve lodos altında yürüyüşlerine devam ediyorlar. Bergama’nın Demirciler köyünde mola verip köylülerin sobalarında üzerlerini kuruttular. Bölgede madencilikle ilgili sorunlar bitmek bilmiyor. Sohbetin konusu ağırlıklı olarak madencilik. Fıstık çamı, hayvancılık ve bağcılık tehdit altında. Büyük maden sahaları halkın yaşam alanlarını daraltmış durumda. Kervan yoluna devam ediyor. Dikili ve Bergama’nın belediye başkanları da kervana yolun belli bölümlerinde eşlik ederek destek veriyor.

TÜRİYE’NİN ÜRETİM MERKEZİ MENEMEN OVASI YOK OLUYOR

Kuzey Ege- Foça Kervanı da dün yola çıktı. Kozbeyli köyünden yola çıkan kervan, yaptığı açıklamada yürüme nedenlerini şöyle sıralıyorlar: “Foça, Aliağa ve Bakırçay havzasında yaşanan kirlilik değerleri dünya rekorlarıyla ifade edilirken, yapılmak istenen beş termik santral, 8000 yıllık tarihi bir kentin, dünyada nesli tükenmekte olan Akdeniz fokları nın, dünyanın sayılı kuş cennetlerinden Sasalı kuş cennetinin, Türkiye’nin sebze, meyve, buğday, pamuk üretim merkezlerinden Menemen ovasının yok olması anlamına gelmektedir. Yalnızca bir avuç insanın menfaati doğrultusunda yaşanan bu gelişmeler karşısında tepkisiz ve sessiz kalmamız beklenemez, Tepkisiz ve sessiz kalmayacağız. Bu toprakları yönetenler bu çığlığı duyana kadar artarak yürümeye kararlıyız. Foça’yı ve Anadolu’yu vermeyeceğiz!”

SARIKEÇİLİLER DEVELERİYLE ANKARA’YA YÜRÜYOR

Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün kervanları adım adım Ankara’ya doğru ilerliyor. Hatay 16 Nisan’da, Mersin 18 Nisan’da yollara düştü. Mersin Kervanında Sarıkeçili Yörükleri başı çekiyor. Sarıkeçililerin önderi Pervin Çoban Savran, atalarının binlerce yıldır yaptığını yineliyor, develeriyle Torosları aşarak Ankara’ya yürüyor. Altınoluk 23 Nisan’da, Edirne 24 Nisan’da, İstanbul 2 Mayıs’ta, Avanos ise 5 Mayıs’ta hareket edecek. Kastamonu Loç Vadisi’nin de yine Mayıs başında yola çıkması hedefleniyor.

Türkiye’nin dört bir yanında inançla ve kararlılıkla yürüyenler Ankara’ya yaklaştıkça haklılığın verdiği güçle taleplerini daha yüksek sesle haykırıyor. Sıkıntıları dayanışarak aşıyorlar. Anadolu’nun yitirdiği yaşam mücadelesini, teoriden pratiğe aktarıyorlar. Hepsinin ortak düşüncesi; “yürüyüş bitince hiç birimiz eskisi gibi olmayacağız” yönünde.

1196210cookie-checkGeçti dost kervanı eyleme beni!
Önceki haberAKP’nin Kürtleri kıskaca alma yeni planı
Sonraki haberIrak işgalinde sol haklı çıktı
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.