Koca bir hayat…
Baş edilemez sanılan anlar…
Nasır tutan hisleriyle insanlar …
Dağsız…
Uzak…
Kardan kış…
Kardan adam, kardan kadınlar…
Uzaklara kaçılmış yalnızlığın,
uzaklardan çekilmiş kalabalığın,
karın kışın soğuğun, ilacın…
Hallaç pamuğu gibi etrafa savrulan umutların…
Bahar bekleyişlerinin dondurduğu
katı ve sıvı ve gazsal şeyler…
Gölgeler… Suretler… Asıllar…
Nefes mesela… Sevinç gibi… Sonra ‘kader’ dedikleri…
Ve hırçın bir rüzgara bile tutunmayı başarabilen,
insanca, kolayca, ölümsüzce… Sevgileri…
Anlamakta güçlük çekilen bunca hikayenin vardığı yer yine…
Bulunamaz kelime, kurulamaz cümle…değil…
Elbet bulunur kelime, elbet kurulur cümle,
varılacak yere ulaşamama olasızlığı olmaz ise.
Hep bu yüzden her dalgada yeniden yüzmeyi öğreniş…
İpleri bıraktığın an…kader…
İpsiz sapsız…eller…
Sonra onca olup bitenden,
hiç bir şey olmamış gibi sıyrılıveren,
susmayı-konuşmayı-sevmeyi erteleyen,
nasır tutan hisler…
Evsiz adamlar, kadınsız evler…
Bu gün hayat;
gıpgri bir sonbahar sabahı,
Karaköy vapurunda martılara simit atıyor…
Biraz sonra dalgalar,
yıkıp yıkayıp geçiverecek
baş edilemez sanılan anları …
Ne hazin ki bu patlayan
aslın değil suretin artık dalgaları..
Karlar eriyor ışıkla,
gölgeler kayboluyor karanlıkta…
Sureti aslından büyük insanlar…
Eriyip kaybolan insanlar
Eksik hesaplaşmalar ….
Hepsi bir arada ve hiçbirisiz….
Gölgeler … Suretler… Arkası yalanlar…
lar…lar…lar….
Mutluluklar da mutsuzluklar da,
Aranmadan beklenmeden durmadan
Yanındaki kim ise
aslolan ‘O’nlar….
Bugün hayat,
Koca bir hayat…
Peki yarınlar?..