Gündem değişirken…

Gündem değişirken neyi yazacağımızı ya da yazmayacağımızı hesaplar olduk, çünkü hem gündemin dışında hem de gündem yapıcılara hizmet etme korkusu var. Gündemi yapanlar belirli siyasi çıkarlar amaçlı algılar ile oynarlar, gerçek yaşanan gündemin dışında yaratılmış bir gündem vardır. Yaratılmış gündemler ise halkın iyiliğini düşünmez daha çok küçük bir çıkar grubunun daha fazla baskı yapma özgürlüğü hakkı içindir…

Ülkemizde özgürlükler her daim negatif anlamda gelişmiştir, tırnak ile kazılarak elde delen özgürlükler ise yaratılan gündemler içinde yok olmuştur. Şu anda ortaçağ da yaşayan bir insandan daha az özgürlüğe sahip konumundayız. Onlara göre daha fazla seyahat etme hakkına sahibiz ama seyahatlerimizde tamamı ile birilerin istediği gibi tüketim üzerinedir, o yüzden son yüzyıl içinde gerçek anlamda seyyah çıkmamış ama bol bol istihbaratçı ve bize sunulan bir seyyah öyküleri içinde önyargılarımızın oluşumuna katkı ya da güçlendirme adına yapılmıştır.

Ölüm her yerde insanları teslim alırken, özgürlükten, yaşamdan, doğadan yana olanların mücadeleleri her daim bize anarşist ve terörist kavramları ile birlikte sunulmuştur. Marjinal olmak demek küreselleşmeye karşı gelmek anlamında kullanılmıştır. Kürselleşme her daim bize daha fazla özgürlük alanı açacağı olarak sunulurken geçmişte yaşayan bireylerden daha az özgür ve birey hakkına sahip olduk.

Seyahat özgürlüğü sadece paranın el değiştirmesi olarak algılanmış ve yapılan tüm geziler birer hiçbir zaman bakılmayacak fotoğraf albümü olarak önümüze gelmiştir. Hem gidilen yer hem de gidenin daha fazla tükettiği, geleneksel olanın yok edilerek ne olduğu belli olmayan bir küresel kültürün parçalayıcı özelliği ile karşılaştık. Şu anda dünyanın hangi büyük şehrine giderseniz gidin bir birine benzer reklam panoları ve alışveriş merkezlerinde aynı logolar ile karşılaşırsınız. İşte küreselleşme denen garip durum budur.

Komşular ile sıfır sorun için iktidara gelenler uzak komşularımız ile de sorunlu hale geldik… Nereden nereye diye bakarken ne kadar gerilere doğru düştüğümüzü, gündemimiz daha fazla özgürlük derken daha fazla özgürlükten beklentiler farklılıklar ortaya çıktı, çünkü iktidarı elinde bulunduranın özgürlüğü artarken ülkede yaşayanların özgürlükleri bir bir yok oldu.

Yıllar yılı acaba diyorum, dünyayı cahil liderler danışmanları aracılığı ile iktidar koltuğuna mı oturtuldular, bizler liderler ile kavga ederken aslında tüm sorumlular üzerilerinde ki örtü sayesinde parayı verenin çıkarına uygun mu yönlendirdiler bizleri? Kennedy suikastı ve sonrası gelen tüm dünya liderlerinin arkasında danışmanları bir çıkar kesimini temsil ettikleri ve emekli olunca lobi firması kurdukları düşünülürse… Parayı verene hizmette sınır olmayan yerde ne gerçekler ne de insanlık onuru söz konusu olur…

Demokrasinin olmazsa olmazı olarak gösterilen seçim sandıklarına hangi eğilimlerin girdiği ortada olmasına rağmen neyin çıkacağı konusu bu sistem altında her daim kuşkuları içinde barındırmıştır. Seçim sandıkları sihirbazların kutuları gibidir, giren kayboluyor, yerine başka şey çıkıyor…

Rezil insanları rezil etmek için boşuna uğraşmayın, onlar rezil olmazlar…

Fransız devrimini yapanlar henüz kapitalizm başlangıcındayken öngörüleri ve tespitleri bugüne de ışık tutmaktadır, çünkü onların başlangıçtaki tutumları katlanarak bugüne ulaşmıştır. Onlar; “Bugüne kadar imparatorluk, krallık veya parlamentarizm tarafından bize dayatılmış olan birlik akılsız, keyfi veya zahmetli bir merkeziyetçilikten başka bir şey değildir.

Paris’in istediği siyasal birlik, tüm yerel inisiyatiflerin gönüllü birliğiyle tüm bireysel enerjilerin mutluluk, özgürlük ve güvenlik gibi ortak amaçları göz önünde bulundurarak kendiliğinden ve özgür bir biçimde bir araya gelmesidir.” 19 Nisan 1871, Paris Komünü

Paris kelimesini kaldırın biz olarak okuyun, bugün de bizim istemlerimiz ile örtüştüğünü görüyorsunuz. Yüz küsur yıldır istemlerimiz aynı kalmasını nasıl açıklayabiliriz? Kazanımlarımızı liberal ekonomi ile ulus devletini yok etmesi arasında ilişkiyi göz ardı etmememiz gereklidir, çünkü liberalizm bugün yaşadığımız tüm sorunların temelini oluşturan bir duruştan başka şey değildir.

İnsanlar duymak istediklerini duymak için toplantılara katılıyor… Panelistler de katılımcıları kırmıyor ve onların duymak istediklerini söylüyorlar… Toplantı sonucu aydınlanıp çıkan insanlar kafalarında var olan doğru ya da gerçeğin vermiş olduğu huzur ile kendilerine kanıt sunan orada sergilenen kitapları alıyorlar… Bu şekilde resmi gerçek yaygınlaşmış oluyor… Yalan, resmi ya da gayrı resmi olarak tüm toplumlarda yaratılan gerçek olarak varlığını doğru olarak sürdürüyor… Mikrofondan çıkan sesler gülük hayatımızı belirlemeye devam ediyor…

Kuş sesleri kaplamalı ülkemi, mikrofondan çıkan sesler değil…

2074840cookie-checkGündem değişirken…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.