Güvende miyiz?

Sürekli birilerinin ölüm haberlerini takip ediyoruz. Sanırım, kanımız çekilmiş olarak uyanıyoruz her yeni güne. Gün yeni mi, yeni olan ne? Sorularının bir karşılığı yok. Karşılığı yok çünkü biliyoruz, biliyoruz artık her yeni gün, yeni bir gün değil. Sabahlarımıza ışık doğmayalı ve onu fark etmeyeli hayli bir zaman oldu. Geceleri huzur içinde uyuyan ve ertesi güne huzurla başlayan ne kadar insan var?

Eğer dışarıda bir savaş varsa, herkes penceresini biraz daha kapatır, kapattığında her şeyin kendisinden uzak olduğunu düşünür, düşündükçe biraz daha kapatır. Eviniz böyle hapishaneye dönüşür. Sokaklarda, adalet, özgürlük, eşitlik diyen insanların sesleri, bize gerçeği hatırlattığından ve her an bir şey olacak ve kıyamet kopacak duygusunu verdiğinden, yaşananlardan onları sorumlu tutarız. Kapasa herkes çenesini, kimse bağırmasa, kimse sesini çıkarmasa, belki de güvende olacağız diyen o iç ses, onaylar olur her şeyi, en çok da devleti…

12 Eylül cuntasını en güçlü kılan duygu buydu. Onun ne kadar şahane bir huzur sağladığını anlatan “aydın” kimseler ise bu duyguyu hep diri tuttular. “Kardeş kardeşi öldürüyordu, aynı silahı hem sağcılar, hem solcular kullanıyordu.” Söylemleri, cuntanın ne kadar huzur getirdiğini anlatıyor ve bugünün kötülüklerini tohumluyordu içimize. Tam o sıralarda, cezaevleri tıklım tıklım bir insan öğütme makinası olarak işliyor, işkence altında insan bedeni inim inim inliyor, boyunlara ilmikler geçiriliyor ve herkes penceresini sıkı sıkı kapatarak, sessizliğe teslim oluyordu. Cunta işte böylesi bir onayla kendisini meşrulaştırıp, binlerce insanı öğüttü.

Huzur bulduk mu? Hayır…

Şimdi cuntanın yaptığını siyasi iktidar yapıyor. Elindeki en iyi örnek, kucağında büyüyüp serpildiği, palazlandığı Evren. O yaptı ise neden kendisi de yapamasın? Herkes onun zoruna itaat etiyse, neden şimdi de etmesin? Evren’den neyi eksik ki? Apoleti yok belki ama sistemi felç ederek devşirdiği bir gücü var.

Pencereler, kapılar sıkı sıkı kapansın, devlet dışarıda direnenleri ezsin, tek adam olması “huzur” nedeni sayılsın ve olsun bitsin…

Bu ülke, iyi ve doğru olanı bastırdıkça, kötü olmanın güç ve iktidar sağladığına inanıyor. Ona sahip olmanın tek yolunun, bastırmak ve sindirmek olduğundan emin, sallıyor yumruğunu. Pencerelerin ve kapıların sıkı sıkı kapatılacağından o kadar eminler ki, şiddetin dozunu her defasında daha fazla yükseltiyorlar.

Güvende miyiz? Hayır…

Artık geri dönüşü olmayan bir yoldayız. Hepimiz nereye gittiğini ve nasıl sonlanacağını bilmediğimiz bir hırsın ve savaşın tam ortasındayız. Sokaklardan, meydanlardan insanlar evlerine ve suskunluğuna döndükçe, dışarısı direnen bir avuç insana ve devlete kalacak. Böylece direnen “terörist”, ona karşı savaşan ise kurtarıcı sayılacak. Ne olacaksa bir an önce olsun duygusu, bizi, bizleri hızlıca sürükleyecek. Ne olacaksa bir an önce olsun duygusunu yönetmek için büyük bir akla ihtiyaç olmaz. En kötü akıl, en “makul” olarak kabul görür.

Şu anda sürükleniyoruz. Bu sürüklenişi tersine çevirecek bir sol gücümüz yok. Siyasi bir alternatif oluşturabilmiş değiliz henüz. Bu yüzden büyük bir boşluk var. Ne en tepedeki bu boşluğu doldurabiliyor, ne de ona alternatif olduğunu iddia edenler. Peki, süreci kim yönetiyor? Kaos.

Barış bloku bu yüzden önemliydi. Ortak bir akıl ile hem savaşın karşısına dikilmek, hem de bütün muhalif kesimleri meşru bir zeminde birlikte hareket etmenin olanağına kavuşturmak, yeni bir yol açacaktı. Meşru zemin güçlendirildikçe, en tepedekinin siyasi manevra yapabilme imkânları azalacaktı. Dinamik ve ortak bir mücadele hattı halen kendini bir ihtiyaç olarak hissettiriyor. Hissedileni ıskalamak gibi bir tuhaf durumumuz var.

Biz ıskaladıkça, kitleler sokaklardan daha hızlı çekiliyor, penceresini, kapısını kapatıp, “ne olacaksa olsun” beklentisine bırakıyor kendini.

Ne olacağını bilmemek, bilmeden sürüklenmek kadar tehlikeli bir şey yoktur. Eğer bu duygu hâkim olmaya başlarsa, ne yapsanız onun işine yarayan bir hale gelecektir.

Savaş, sokağın meşru tepkilerini emiyor. Yönetenler, yönetememe krizlerini savaş ile aklamaya çalışıyor. Savaş dönemleri demokrasiyi, özgürlükleri, yönetenlere duyulan memnuniyetsizliği değil, kan, barut ve nefreti öne taşır. Eğer bu duyguları, iktidara yönlendirecek güçlü bir siyasete sahip değilseniz, başarılar elde edebilir ama asla alternatif olamazsınız.

Silahlar konuştuğu için, öne çıkamıyor, sesimizi duyuramıyor değiliz elbette. Mesele, güçlü bir model yaratamayışımızda. Mücadele alanlarını, bölgesel ve lokal olarak ayrıştırmamızda. En çok da etki gücümüzün zayıflığında… Sürecin kendisi ve biriken öfkenin artık kontrol edilemez oluşu, her şeyin önünde gidiyor. Önemli müdahaleler yapılsa da, artık hepimizi aşan bir hızı var bu gidişin.

Gidişe yön vermek için, iktidar ve onun derin gücünün neler yapabileceği konusunda çok fikrimiz var. Her şeyi ama her şeyi yapabilecek bir siyasi delilik duruyor karşımızda. Çünkü başka alternatifi yok biliyor, ne olursa olsun, yeni dönemin içinde ona, onlara yer olmayacak. Kendisini bu yüzden mecbur bırakmaya ve elini güçlendirmeye çalışıyor.

Seçim olur mu, olursa nasıl olur, bölgesel ve uluslararası güçler nasıl yaklaşır, devlet içinde ki çatışmalar buna nasıl yansır, siyasi suikastlar, bombalar, linçler ve akla hayale gelmeyecek yöntemler, pusular bu meselenin neresinde devreye girer? Sorularını çoğaltmak için çok nedenimiz var.

Hiç birimiz güvende değiliz. Seçimler de öyle… Meşru bir seçim ortamı yaşanmayacağı çok açık. Tüm demokrasi güçleri, olasılıkları masaya yatırarak, neler olabileceğini konuşmalı ve genel kabulü olan bir sonuç ile yol almanın siyasetini ortaya koymalıdır. Yarın çok geç olabilir…

İnsanların kapılarını, pencereleri kapattıkları değil, sonuna kadar açtıkları bir siyaset alternatifi ve umudunu yaratmanın çok fazla koşulları var.

Güvende değiliz ama güvende olacağımız bir dönemin, silahsız ve şiddetsiz gerçekleştirebileceğini hep beraber gösterebilirsek, demokrasi mücadelesinde bir sıçrama yapmış olacağız. Barış daha yakın, ortak huzurumuz daha elle tutulur hale gelecek.

1575270cookie-checkGüvende miyiz?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.