Gözlemlerim…

Pencereden bakıyorum. Geçmiş günleri düşünüyorum.


Dün alışverişe gittim, uzun zamandır kendime bir şey almamıştım. Alışveriş dükkanlarının sıcak havası ve renk cümbüşü içindeki alanlarını gezdim. Kendime uygun bir şey bulamadım. Işıklar altında her şey güzel, beni al havası iyi verilmiş. Dünyanın hangi ülkesinden geldiğini bilmediğim tekstil ürünleri. Elimle dokundum, sıcak ve emek ürünü göz nuru olanlara baktım. Kaç emekçinin alın teri düşmüştür bunlara dedim. Şimdi makineler aracılığı ile hem ucuza hem de seri üretildiği için alın terini göremiyorsun, fakat göz nuru akıl ürünleri elimin altındaydı. İhtiyacım olanı önceden belirlemeseydim eğer önüme geleni alır ve ay sonunu çıkaramaz bir şekilde oradan mutlu bir şekilde ayrılırdım. Geleceği düşünmeden yapılan birçok şey almışımdır geçmişte. Alışveriş çılgınlığı ve tüketiciliğin en üst noktaya çıktığı bir zaman dilimini yaşıyorum. Ben o çılgınlığa kapılmadan hedefim yönünde baktım, dokunmadan da geçmedim elbette. Alamasam da dokunayım değil mi?


Mağazaları dolaşırken dikkatimi çekti, gençlere yönelik üretilen elbiseler askeri renkler ile süslenmiş, pantolonlar ve kemerler askerlerin kullandıklarına yakın ve benzerleri kullanılmış. Gençleri sanki militarizm ile barıştırıyor bu mağazalar. Yeni savaşlara hazırlıyorlar gibime geldi. Dünyamız yeni savaşlara gebe, hem de kitlesel ölümlerin yaygınlaştığı bir döneme doğru gidiyoruz. Kitlesel ölümlerin provaları yapılıyor günlük yaşantımızda. Uzak doğuda çıkan virüs kökenli hastalıklar bir anda dünyayı kucaklayabiliyor. Afrika’da herhangi bir yerde ortaya çıkan toplu ölümlerin nedenlerini kimse bilemiyor. Bilinen bir isim verilerek geçiştiriliyor. Orada kimlerin ne yaptığını dahi bilemiyoruz. Dünyamız yeni cephelerin yaşandığı bir döneme doğru geçişi sinsi sinsi yaşıyoruz ve bizler neye doğru gittiğimizin dahi farkına olmadan günlük sorunların altında ezilmiş durumdayız. Yalnızlaştırılıyoruz bilinçli olarak, fakat bu yalnızlaştırılma politikasının dahi farkına olmadan bizde o kanaldan hızlı bir şekilde akıyoruz. Son dönemlerde gazetelerde panik atak gibi hastalıklar hakkında daha çok yazı okur hale geldik, bu sinsi hastalık son yıllarda artarak ve can acıtarak yayılmakta. Bu hastalığın tek tedavisi var, sosyal olmak! Fakat yalnızlaşan birey bu hastalığın pençesi içinde daha da yalnızlaşmakta ve yok olmaktadır. Konuyu biraz dağıttım, biliyorum fakat her şey iç içe ve birbirinden ayıramıyorum. Birey ve toplum birlikte dönüşüyor. Dönüşüm hızlı ve neye doğru yöneldiğimizi bile fark edemiyoruz. Bir anda toplumsal patlama içinde rol oynayan bireyler olarak kendimizi buluyoruz, bir anda televizyonda bir katliamı seyreder buluyoruz. Irak’ta her gün yüzlerce insan ölüyor ve seyirci olarak kanıksadık bu durumu. Sokakta askeri elbise giyen gençleri görüyorum. Askeri potinler giyip, üzerine askeri elbise giyen gençler kendilerine göre semboller bulmuş ve küçük gruplar halinde dolaşıyorlar. Birer suç makinesi olmaya aday gençler. Kendilerine göre öteki yaratıyorlar. Kendisi gibi olmayan ötekidir ve bütün sorunların kaynağı o öteki olarak algılanıyor. O durumda öteki yok olursa sorun ortadan kalkacağı düşünülüyor. Dünyada ki gelişmeden haberleri dahi yok, fakat teknoloji ürünü satan mağazalardan aldığı ürünleri almaktan da geri durmayan bir gençlik var.


İnsanoğlunun bugün geldiği seviyenin, ne gibi mücadeleler sonucunda olduğunu bilmeyen, hatta 1 Mayıs emekçi bayramını dahi duymayan bilmeyen bir gençlik yetişmekte. Kulaklarında en yeni ürün olan MP3 çalarlar, üstlerinde askeri kıyafetler olan ve kendisi gibi yaşamayandan rahatsızlık duyan bir gençlik. Rahatsızlık kaynağı olarak ötekini gördüğü içinde her türlü saldırı araçlarını ötekine yönetmekten çekinmeyenler. Askeri kıyafetler içinde olanların işlediği cinayetler, gençlik içinde başka bir anlama bürünüyor. Birer kahraman olarak gördüklerine benzemek için onlar gibi giyiniyorlar. Ya da onlara benzemeleri için moda yaratılıyor ve beyinlere birer kahraman imgesi olarak yerleştiriliyor. Mağazalarda bu kıyafetleri görünce korktum, gelecek günlerin daha da kanlı olacağını düşünerek. Askeri kıyafetlerin bu kadar günlük yaşantıya girmesi yeni cinayetleri tetikleyeceğini düşündüm.


Dışarıda inceden yağan kar, biraz daha büyüdü, şimdi lapa lapa yağıyor. Her taraf beyaz bir örtü ile örtüldü. Beyazlık içinde kaldı diğer renkler. Gökyüzü gri, yeryüzü beyaz. Yeni açmış olan çiçkler dahi beyaza büründü. Uzun zamandır kar yağmıyordu, kar altına bırakmak için yola çıkacağım ve ayak izlerimi bırakacağım kar üstüne. Biraz sonra yok olacağını bildiğim ayak izlerime bakacağım. Belki resim çekerim. Ayak izlerimin!..
—————————
http://www.cemoezkan.de
http://cemoezkan.sitemynet.com
http://www.blogcu.com/cemoezkan


 

697200cookie-checkGözlemlerim…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.