Hafızasını yitiren toplumlar, direncini de yitirir

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Köylerine Şaman adını veren insanların ülkesi olan Türkiye’de on binlerce yerin adı neden değiştirildi…

Geçmişin istilacı ve yağmacı saldırılarına karşı etle tırnakla direnen Anadolu, bugün o yağmacı zihniyetin anlayışına sessizce teslim ediliyor. Değiştirilen her dağın, derenin, yamacın, köyün, kasabanın, yaylanın, sekinin, koyağın adı binlerce yıllık hafıza zincirinin birer halkasıydı. Bu hafıza, aynı zamanda içinde kendi coğrafyasını ve kültürünü koruma ve geleceğe aktarma refleksi de dâhil olmak üzere köklü bir direnişi içinde barındırıyordu. Anadolu bugün koynunda sakladığı sırlarıyla birlikte sessiz sedasız dönüştürülüyorsa ve buna rağmen kayda değer bir kıpırtı bile göze çarpmıyor, cılız bir itiraz sesi bile duyulmuyorsa, üzerinde yaşayanların kökleriyle bağlarını sağlayan o zincirin halkaları birer birer koparıldığı içindir…

KÖYÜNE ‘ŞAMAN’ ADINI VEREN BİR HALK

‘Baksı’, eski Türklerde şaman, kam gibi adlarla anılan ozanları tanımlıyordu. Baksı’lar sözlü kültürün taşıyıcıları olduğu kadar şifacı özellikleriyle toplumsal yaşamın da önemli bir parçasıydı.

Baksı, aynı zamanda Bayburt’un Erzurum sınırı yakınlarında Çoruh Nehrine bakan vadide kurulan bir köyün de adıydı. Sözlü kültürün ve âşıklık geleneğinin çok güçlü olduğu bu bölgede yer alan bir köye verilebilecek en anlamlı isimlerden biri ancak ‘Baksı’ olabilirdi. Yerleşim, dağ, dere, tepe ve genel olarak coğrafi yer adları hem tarihi coğrafyayı hem de kültürel coğrafyayı toplumsal bellekte yaşatmanın en önemli yolu. Ancak Türkiye’de bu konuda öylesine büyük hatalar yapıldı ki binlerce yer adı değiştirilerek toplumsal aktarım adeta felç edildi.

Şaman, şifacı, ozan anlamında kullanılan ‘Baksı’ adını taşıyan köy de adı değiştirilen binlerce yerleşimden biriydi. Baksı’nın bugünkü adı Bayraktar.

BİNLERCE TÜRKÇE YER ADI DA DEĞİŞTİRİLDİ

Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren yoğunluk kazanan yer adlarının değiştirilmesi uygulaması Cumhuriyet döneminde de sürdürüldü. Siyasi otoriteye göre amacı Türkçe olmayan yer adlarını Türkçe adlar vererek değiştirmekti ancak bu süreçte öyle büyük cehaletlere imza atıldı ki, binlerce öz Türkçe yer adı da sırf konuya vakıf olmayan ‘komisyonlar’ eliyle değiştirildi.

1978’E KADAR 35 BİN KÖYÜN YARISININ ADI DEĞİŞTİRİLMİŞTİ

Tansu Açık, Kebikeç Dergisi’nin 23. sayısında (2007) yayınlanan ‘Anadolu’da Eskiçağdan Kalma Yer Adları’ başlıklı araştırmasında, yer adlarının değiştirilmesiyle ilgili yetkinin 1949 yılında İç İşleri Bakanlığı’na verildiğine işaret ederek 1956 yılında oluşturulan ‘Ad değiştirme ihtisas komisyonu’nun, 1978 yılına kadar çalıştığını kaydediyor. Çeşitli bakanlıkların yanı sıra DTCF ve TDK’den de temsilcilerin bulunduğu komisyonun, aynı yıl tarihi değeri olan yer adlarını da değiştirmesi üzerine bakanlık tarafından durdurulduğunu aktaran Açık, o tarihe kadar Türkiye’deki 35 bin köy adından 14.819 tanesinin değiştirildiğini belirtiyor. Köylerle bağlı olan mezra ve yayla gibi 39 bin yer adının da 12.884 tanesi yine aynı dönemde değiştiriliyor.

‘YER ADLARINI TAŞINMAZ KÜLTÜR VARLIĞI OLARAK GÖREBİLİRİZ’

Tansu Açık makalesinde 1983 yılında yeniden oluşturulan benzer bir yer adları değiştirme komisyonunun yaptığı çalışmalar hakkında verilere sahip olunmadığına da dikkat çekerek ad değiştirmelerin bilimsel bakımdan dayanaksız olduğunu savunuyor ve şöyle diyor: “Yer adlarını ‘taşınmaz kültür varlığı’ olarak görebiliriz, bunların yok edilmesinden en çok tarih araştırmaları zarar görmektedir.”

YER ADLARINI HİTİTLER KORUDU, ROMALILAR ASİMİLASYON YAPTI

Anadolu’da büyük bir imparatorluk kuran Hititler’in yeni geldikleri bu coğrafyadaki yer adlarının birçoğunu değiştirmeden kullandıkları bilinir. Öyle ki Hitit başkenti Hattuşa bile Hattilerin adını taşır. Anadolu’nun yerli halkları ve kültürlerini Helenleştirme ve ‘Romanizasyon’ adı verilen Romalılaştırma süreçleri büyük dirençlerle karşılaşmış ve birçok bölgede (Örneğin Pisidia bölgesi) kanlı biçimde sonuçlanmıştır. Dil, kültür ve inanışların sürekli Anadolu’ya egemen olan güçler tarafından yeniden biçimlendirilerek geçmişle kurulan bağlar silinir.

TÜRKİYE’DE BİNLERCE YER ADI ESKİ UYGARLIKLARDAN MİRAS

Doğu Roma’nın kullandığı birçok kent ve köy adını Selçuklular ve Beylikler de küçük telaffuz değişiklikleriyle kullanmayı sürdürmüştür. Örneğin bir antik Yunan mitolojisi kahramanı olan ‘Heraklia’ (Herkül) adı Ereğli’ye dönüşerek Türkler tarafından da kullanılmaya devam edilmiştir. İstanbul, Ankara, İzmir, Manisa, Trabzon, Erzurum, Kayseri, Bitlis, Konya, Sakarya, Amasya, Sinop, Giresun, Antakya, Isparta, Antalya, Mardin, Silifke, Anamur, Ağlasun, Demre ve Tire gibi onlarca kent, yüzlerce kasaba, binlerce köyün adı geçmişten bugüne ulaşmıştır.

BUGÜN ADI DEĞİŞTİRİLEN ORTAK MEKÂNLAR

Son birkaç yıldır yer adı değiştirme modası yeniden hortladı. Ancak bu kez köy ya da kent adlarından çok, o kentlerde yaşayan insanların ortak hafızasında yer etmiş olan kimi mekânların adları değiştiriliyor. Köprü, üst geçit, tünel, ibadethane, eğitim kurumu vs. gibi birçok ortak mekânın adı, geçmişten taşıdığı bağlamdan koparılarak bugünün egemenlerinin dünya görüşü ve ideolojisine göre yeniden biçimlendiriliyor.

ÖTEKİŞLEŞTİRMEDE OSMANLI’NIN BİLE GERİSİNE DÜŞÜLEN DÖNEM

Bugün adım adım yaşanan bu dönüşümün tüm toplumu kucaklayacak ortak bir kültür zemini yaratmaktan çok, belirli bir yönelişe öncelik veren, geri kalanları ise dışlayan yanıyla her fırsatta öykünülen Osmanlı’nın bile oldukça gerisinde kaldığını söylemek abartılı olmaz.

ANADOLU’NUN YAĞMA İSTİLASINA KARŞI GÖSTERDİĞİ DİRENÇ UNUTULDU

Sahip olduğu coğrafya ve zengin biyolojik çeşitliliği ile binlerce yıldır hem doğudan hem de batıdan gelen ‘yağma’ saldırılarına karşı kendini koruma refleksi gösteren Anadolu coğrafyası ve kültürleri, Arapların ‘fetih’ akınlarıyla 7. Yüzyılda karşılaşmıştı. Hem 7. Yüzyıldan itibaren doğudan gelen Arap akınlarına hem de Haçlı seferleri ile birlikte (en ağırı 13. Yüzyılın başında İstanbul’un işgal edilmesiyle sonuçlanan) değişik dönemlerde batıdan gelen Latin istilasına karşı gösterilen direnç bugün yeterince anlaşılmadığı gibi unutulmuş, unutturulmuştur da.

HAFIZASINI YİTİREN TOPLUMLAR DİRENCİNİ DE YİTİRİR

Geçmişin istilacı ve yağmacı saldırılarına karşı etle tırnakla direnen Anadolu, bugün o yağmacı zihniyetin anlayışına sessizce teslim ediliyor. Değiştirilen her dağın, derenin, yamacın, köyün, kasabanın, yaylanın, sekinin, koyağın adı binlerce yıllık hafıza zincirinin birer halkasıydı. Bu hafıza, aynı zamanda içinde kendi coğrafyasını ve kültürünü koruma ve geleceğe aktarma refleksi de dâhil olmak üzere köklü bir direnişi içinde barındırıyordu.

Anadolu bugün koynunda sakladığı sırlarıyla birlikte sessiz sedasız dönüştürülüyorsa ve buna rağmen kayda değer bir kıpırtı bile göze çarpmıyor, cılız bir itiraz sesi bile duyulmuyorsa, üzerinde yaşayanların kökleriyle bağlarını sağlayan o zincirin halkaları birer birer koparıldığı içindir…

 

2251700cookie-checkHafızasını yitiren toplumlar, direncini de yitirir
Önceki haberYurttaşı nasıl bilirsiniz?
Sonraki haberTarım bakanından genç çiftçilere itiraf gibi ithal tohum açıklaması: “İthal tohum aldığınızda hastalığı da size satıyorlar!”
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.