Halkın eseri olan tablo

Soma’nın üzerinden daha bir yıl bile geçmeden, torba yasasında yaşam odası unutulurken (hata mı yoksa sermayeye sempati mesajı mı!); salt madenlerle ilgili olmayıp, özel yaşamımız da dahil, hemen her şeyle ilgili izin belgesi yüksek makam denetiminden geçerken, nasıl oldu da dikkate alınmayan noktalarla emekçiler bu duruma mahkûm edildi! İlgili devlet büyükleri niçin bir tabur koruma ile afet bölgelerine gidiyor? Siyasilerin afet bölgelerine gitmelerinden daha doğal ne olabilir ki; kendi eserlerini görmeleri siyasilerin de hakları değil mi! Ah benim samimi ve vasi yürekli emekçim, ne olur bir kere olsun düşün, devlet büyükleri bugün senin yanına gelme zahmetine katlanmayıp, parlamentonun sıcak koltuklarında yasaları çıkarırken ruhları ve vicdanları ile, kendi maaşlarına zam yapılırken olduğu kadar senin yanında olsalardı, bunlar başına gelir mi idi! Öyleyse, sen siyasi tercihini böyle kullanırsan, ortaya çıkan tablo senin mi, yoksa siyasilerin mi eseridir!

Evet, bu sistem böylesi acımasızdır. Ama, şimdi konumuz sistem meselesinden çok, nüfusta çoğunluğu oluşturanların siyasi aldatmacalara, yobaz dincilerin safsatalarına kanmadan, parlamento gücünü bir avuç soyguncunun pençesine terk etmeme basiretine ulaşması gereğidir. Bunun için ne job yenir ne de biber gazı. Tek yapılması gereken, nüfusta çoğunluğu oluşturan emekçiler ve ezilen halkların iradesi dahilindeki siyasal potansiyelin sömürücü sermayeye korku, emek ve halka güven verecek şekilde yönlendirilmesidir. Bunun yapılmadığı durumda her şey çok normaldir.

Asrın davasında tüm zanlıları ibra eden yargı suçlandı, ama zanlıları ve tüm kadroyu oyları ile bizzat halkın muteber yarısı ibra etmedi mi! Yargı kararlarının yansıdığı yer halkın vicdanı değil midir! İktidar, halkın oyu diye salt % 50’yi dikkate alırken, profesör başbakan da muhalefete haddini bildirici saldırganlığı sergilerken, nerede bir yanlış var ki!

Cumhurbaşkanı, geçen hafta Fransa’da katıldığı basın toplantısında iki soruya muhatap oldu. Sorulardan biri Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile ilgili idi. Soruda, Pembe Köşk, Cumhuriyet’in kuruluş döneminin anısı olduğu belirtilerek mesaj verildikten sonra, yeni binanın büyüklüğü vs gibi tüm iltisaklı konulara değinildi. Soru, cumhurbaşkanının Atatürk ve Cumhuriyet rejimini sorgulayıcı imalarının deşilmesine yönelikti. Burada önemli olan, Aralık ayında yaşanmış olağanüstü gizli ilişkiler ve onu izleyen hukuk skandallarına rağmen, cumhurbaşkanlığı makamına halk oyu ile getirilmiş bir kişinin, yabancı ülke medya mensubu tarafından böylesi ülkenin bir iç meselesi üzerinden sorgulanabiliyor olmasıdır. Açık uçlu bu sorgulamanın arka planında, salt cumhurbaşkanlığı oylamasında olumlu oy kullanan kitlenin mantık ve eğiliminin sorgulanmasının ötesinde, keşke öyle olsa idi, tüm ulusun sorgulanmasının yattığı çok açıktır.

İkinci soru ise, sosyolojik açıdan olduğu kadar bireysel olarak da çok özel bir alan olan din alanı ile ilgilidir. Böyle bir soru karşısında her laik ülkenin devlet başkanı, konunun çok özel ve ihtisas alanı ile ilgili olduğu ve bu konuda alanın otoritelerinin söz hakkı olduğu şeklinde yanıt verir. İslâm dininde reforma ihtiyacı olup olmadığı ile ilgili, haddi ve toplantının amacını aşan ve ciddiyetten uzak bu soruya cumhurbaşkanının yanıtı, tereddütsüz “hayır” oldu. Oysa, sair zamanlarda böylesi konuların ulemaya danışılması gerekir şeklinde yaklaşım yapan cumhurbaşkanının soruyu benimsemesi de laiklik anlayışı ile ilgili derin görüşünün bir tür psikolojik yansıması idi.

Burada belirtilmek istenen konu, bir siyasinin saklanamayacağı ortam yaratılarak, kuyunun dibinde tutulan düşünce ve dürtülerinin kazıyarak çıkartılmasıdır. Yansıtmak istediğim ve bu ülkenin bir vatandaşı olarak fevkalade rahatsızlık duyduğum mesele, din gibi teknik konudaki soru kadar, saray ile ilgili sorunun da, ilgisiz bir toplantıda, anayasasında laik olduğu belirtilen Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanına ilgisiz şekilde sorulması ve cumhurbaşkanının da soruyu ilgisiz olduğu gerekçesiyle reddetmeyip, yanıt vermeye kalkmasıdır. Böylece, din ve laiklik konusunda olduğu kadar, pohpohlanarak Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığı örtüsü altında Osmanlıcılık gibi zamansal olarak ilgisiz olduğu kadar toplumu da derin bir batağa sürükleyecek tehlikeli bir konu üzerinde siyasilerin derin fikirleri ortaya saçılmış oldu. İşte, çok bilinçli psikolojik operasyon burada gerçekleştirilmiş ve bir anlamda maalesef, fakat belki de mutlu olalım ki, tam netice istihsal edilmiştir. Zira, bu sorular ve yanıtlarla, salt cumhurbaşkanı değil, halkın seçtiği kişi olarak tüm ulus incinmiştir. Aynı zamanda da, hepimizin kuşku duyduğu ve tam netleşmeyen görüntü böylece sağlanmış oldu.

Ülke çıkarı ve fazileti öne çıkarmayıp, salt kişisel çıkar ya da takım tutma saplantısı ile kullandığı oylarla halkın bir kesiminin iktidara getirdiği siyasilerin ülkeyi nasıl temsil ettiğinin çok açık görüldüğü bu durumu ilgili oy sahiplerinin ve ampul aydınlarının dikkatine sunuyorum.

1596520cookie-checkHalkın eseri olan tablo

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.